“Tanrı’yı Şehre Çağırmak Zorundayız”
Yeni Şafak yazarı Dücane Cündioğlu, bir veda yazısıyla gazetedeki köşesin bırakmış. Radikal gazetesinden Ayça Örer’in Cündioğlu ile yaptığı röportajdan öğrendim bunu. Ve yazımın başlığı da, Cündioğlu’nun söyleşide kullandığı bir cümleden.
Türkiye Sağı, İslamcıları, dindarları, muhafazakârları ve hatta milliyetçileri arasında çok az sayıda entelektüel bulunur. Bu durum, konu cenahın devasa hacmi ile yoğunluğu arasında ters bir orantı oluşturur.
Aslında benzer durum, diğer ülkeler için de üç aşağı, beş yukarı geçerlidir.
O halde, bu gerçeklik, bir rastlantı değil!
Çünkü sağ (burada en geniş anlamda kullanıyorum), fikir ve sanat üretmekte çok sıkıntılıdır; neredeyse üretemez bile! Bu konuda uzun boylu araştırmalar yapmak yerine, eserler ve sahipleri üzerine yapılacak bir istatistik bile, bu gerçeği ortaya çıkarmaya yeterlidir.
Türkiye’de bu kesimden görüşlerine katılmasam bile değer verdiğim, onlardan öğreneceklerim olduğunu bildiğim birkaç insandan biri de Dücane Cündioğlu’dur.
Cündioğlu’nun düzenli bir okuru değilim.
Hakkında söyleyebileceğim fazla bir fikrim yok. İnsanları bir kimlikle tanımlamayı doğru bulmuyorum. Ancak okuduğum kadarıyla muhafazakâr demokrat bir yapısı var ve yazılarındaki derinliği, etiği ve vicdaniliği anlayabiliyorum.
Tanrı’yı şehre çağırmalıyız diyen yazar, dindarların boğazlarına kadar politikaya batarak sahip oldukları politik ve ticari iktidardan dolayı gözlerinin döndüğünden söz ediyor. “Günümüzde dindarlık, siyaset ve ticaret dışında yok. Ne düşünsel derinlik, ne sanatsal duyarlılık…Sözümona siyaseten haklılık bütün yetersizlikleri örtüyor. Din elden gitmek üzere çünkü. Neden düşünelim ki? İnanalım yeter! Dindarlığı iki asır içerisinde bir kurtuluş ideolojisi haline getiren, işbu haletiruhiyedir.”
Ayça Örer’e böyle diyor Cündioğlu.
Ey Müslümanlar, kalkın ayağa, din elden gidiyor şarlatanlığı, gaza getirmeleri hiç eksik olmadı bu topraklardan.
Mazlumluk üzerine bina edilen siyaset nereye geldi?
Adalet diye haykıranlar ne yapıyorlar?
Neden Tanrı şehre inmeli?
Şehirlerin geldiği hale ve o şehirlerde yaşayan dindarlara bir bakın, sorunun cevabını göreceksiniz.
Siyasete ve ticarete boğazına kadar batan bir kesimin egemenliğindeki dindar dünyada, düşünsel ve sanatsal duyarlılık olabilir mi?
Elbette olamaz!
Böyle bir dünya entelektüellik üretebilir mi?
Elbette üretemez!
O dünya, sırtlanların saldırganlığının işgalindedir!
Bakın şehirlerdeki yapılaşmalara, sırtlanların sofralarını göreceksiniz!
Sırtlanlar, sofraları için düşünmeyi yasaklıyor, inanmayı pompalıyor; inanın yeter, sakın düşünmeyin!
Düşünmek, şüpheyi, eleştirmeyi ve soru sormayı getirebilir. Aman ha! İnanın yeter!
Peki, inancınızdaki Tanrı nerede?
Cündioğlu, neden Tanrı şehre inmeli diye haykırıyor?
Onun yüreğini yakan nedir?
Cündioğlu’nun tespitlerine katılmamak mümkün değil.
Dindarların dünyasındaki yarılmayı görüyor musunuz?
Bütün bunlar iyiye, gelişmeye ve olgunlaşmaya işarettir.
Dindarlara çok iş düşüyor: Dünyalarındaki sırtlanları ayıklamak için çok uğraşmaları gerek.
Tanrı ve vicdanları için bunu yapmak zorundalar!