“Mintaksla Canım Mintaksla!”
Unutulmazlar arasına giren cıvık bir reklâm sloganı.
Deniz Feneri davası da cıvıklaşmaya başladı.
Cıvıklaştıran kim?
Hükümet ve dolayısıyla Başbakan Erdoğan.
Böyle durumlara da bu cıvık slogan yakışır doğrusu.
Deniz Feneri davasını biliyorsunuz.
Hani şu Almanya’da toplanan bağışların iç edildiği dolandırıcılık, yolsuzluk davası.
Almanya bunları araştırdı, soruşturdu, yargıladı, orada bulunup da bu işe bulaşmış olanları cezalandırdı. Ve Alman yargısı dedi ki; bu işin merkezi Türkiye’dir ve asıl dolandırıcılarda Türkiye’dedir.
Dosyanın Türkiye’ye gelmesi ve çevirisi, gereğinden çok uzun zaman aldı!
Davanın açılması ve iddianamenin hazırlanması çok uzun zaman aldı!
Nihayet savcılar harekete geçerek davanın asıl failleri gördükleri kişileri tutukladılar.
İçlerinde eski RTÜK Başkanı Zahid Akman ve Kanal 7 televizyonunun yönetim kurulu başkanı da var.
Hatta bazılarının mal varlıklarına da tedbir konuldu.
Dava sürecini alabildiğine yavaşlatanlar, işin bu noktaya gelebileceğini pek tahmin etmiyorlardı ki, tutuklamalara çok şaşırdılar.
Şaşırmakta haklıydılar; Türkiye’de 100 yolsuzluk olmuşsa, ancak bir ikisi ceza alıyordu.
Eh! Deniz Feneri’nin fenercileri de, AKP çevresinde bulunuyorlardı.
AKP ise hükümetti.
Böyle bir hükümet gücünün olduğu Türkiye’de, Deniz Feneri için tutuklamalar yapılamazdı değil mi?
Ancak yapıldı!
Olmaz ki diye düşünen, olduğunda da şaşıran ve hırslanan zanlıların avukatları, davanın savcılarını HSYK’ya şikâyet ettiler!
HSYK’da, Deniz Feneri davasının 3 savcısını da görevden alarak, yerlerine 2 savcı atadı!
Adalet bakanı, HSYK’nın başı olarak bu kararı savundu.
HSYK’nın savcıları görevden almasının gerekçesi fos çıktı!
Şimdi ne olacak?
Bir de Deniz Feneri davasında zanlıların ev ve işyerlerinde yapılacak olan arama kararlarını daha önceden zanlılara haber veren köstebekler de tespit edildi!
Bunlar bir polis şefi, eski İç İşleri Bakanının Özel Kalem Müdürü ve Kırıkkale’nin AKP’li Belediye Başkanı!
Oh ne ala!
Eski İç İşleri Bakanı Beşir Atalay, Kırıkkaleli.
Kırıkkale Belediye Başkanı ile ortak şirketleri varmış!
Bunlar hep tesadüf efendim; ne işi olur ki bunların Deniz Feneri starlarıyla!
Şimdi ne olacak?
Nerelere uzanmış bu fenerin ışığı, pardon çıkar ilişkileri!
Şimdilik bilebildiklerimizi bunlar.
Belki daha şurada burada, fenerin ışığına rastlamak mümkün olabilir!
Bu dava, Avrupa’da büyük bir dolandırıcılık ve yolsuzluk davası olarak geçiyor.
Almanya bunların defterini dürüyor ve Türkiye’den de hukuki bir sonuç bekliyor.
Türkiye ne yapıyor?
Siyasetin kudretli elleri, hukukun boğazını sıkmak için kıvırıyor!
Çünkü siyasetin kudretli elleriyle bu davanın zanlılarının elleri, öteden beri siyaseten irtibat halinde!
Şimdi Deniz Feneri davasında olanlara HSYK ve hükümet çevreleri, istedikleri kadar yargının tasarrufunda desinler, bu ülkede yargı bağımsızlığı vardır desinler; yemezler!
Ha! Zorla yedirirlerse, o ayrı konu!
Yandaş ve yalaka basın için Deniz Feneri davasında olanların haber değeri yok ki, gazetelerinde yer vermiyorlar.
Yolsuzluğu karşı taraf yaparsa kötü ve derhal cezasını çekmeli; bizim taraftan biri yaparsa, üstü örtülmeli, öyle mi?
Böyle düşünmek kadar namussuzca bir tutum olamaz!
Aslolan eşit, adil, hukuki ve vicdanlı davranabilmektir.
Ötesi, siyasetin kiridir!
Deniz Feneri’ndeki kiri, iktidardaki siyaset yıkayabilecek mi, göreceğiz?
Ancak onu yıkayan siyaset, zaten kirli siyasettir!
AKP hükümeti ve Başbakan Erdoğan, Deniz Feneri’nin kirini yıkamaya soyundularsa, şunu önerebilirim:
Mintaks’la canım Mintaks’la!
Ancak bilsinler ki, eğer böyle bir şey yaparlarsa, çok ucuz bir iş yapmış olurlar!
Buyursunlar, Mintaks ellerinin altında!
NOT: Taraf gazetesine sövenler; Deniz Feneri davasındaki gelişmeleri en geniş şekliyle Taraf gazetesi yazmakta. Peki ya sizlerin savunduğunuz gazetelerin bu konudaki tavrı ve verdiği haber boyutları ne durumda?