content
10 Ağu

“An”ı Yaşa!!!

Sabah marketten Taraf gazetesi aldım, marketin yanından minibüs geçiyor. Bozuk paralar hazır, en arka sol köşe bana ayrılmış. ( arka sol boş değilse; ilk durağa kadar yürürüm başka yere oturmam) Taraf’ın bugünkü manşeti:” (Emekli etmeyin... Teslim Oluyoruz) şeklinde. Saniye bile geçmeden tam da şu sürekli dediğiniz “an” denen şeyde bildiğim tüm tarih bilgileri hem de öyle Orta Asya’dan Çin seddine filan değil; ya da Kurtuluş Savaşı, devrimler falan da değil; bunlar da var elbette... ama devede kulak nerdeyse... masallar, bilmeceler, öcüler, gulyabaniler, Tarih-i Taberi, Siyer-i Nebi, Bismarck’dan Düşünceler, Decameron ve Binbir Gece Masalları, Atlantis, Lemurya... bir yanda Napolyon bir yanda Dayı Hasan Paşa... ve filmler ve romanlar ve şarkılar ve tanıdık tanımadık insan hikayeleri... hepsi sökün edip doluşmakta beynime...

Bozuk paraları uzatıyorum. Şoförün arkasında bir kız oturuyor, ( serinlemek için sanırım) tişörtünün yakasını “zaten koltukaltı üstü heryeri gayet geniş” iyice bir açıyor...

Arka sol... ilerleyen yol... çevrilen sayfalar... yazılar haberler yorumlar sökün etmekte... Neron, yanan, yaktığı, yaktırdığı Roma’yı bir tepeden seyredermiş... Hz Ömer, Halid bin Velid’i askerlerin arasında “ o başımızda ise... tüm savaşları kazanırız” sözleri duyulur olunca komutanlıktan almış... Osmanlı da anlı şanlı paşalara “gururlanmasınlar diye” arada bir “tuvalet bekçiliği” yaptırılırmış...

Minibüsten iniyorum. İskele yolu... Minibüsteki kız... bir parçacık tişörtünün bel bölgesi de 4 parmak eksikmiş...

Haydiii... nolacak şimdi? Bilmem ne mahkemesi “zaten” kaçak olan subayların “kaçma ihtimalinin olmadığına hükmetmiş!!!

Neden olmasın canım. Kurun-u vusta denilen Ortaçağ zamanında Engizisyonda ne kararlar alınmıştı... hele bir tanesi: Yumurtlayan bir horoz; ( eceline susamıştır!!) önce yakılmış, sonra külleri yargılanmış, sorulan sorulara cevap vermediği ( veremediği) için “sükut ikrardan gelir” kavlince ruhunu ( zıpçıktılık yapmanın alemi yok!!! O zamanlar kadının ruhu varmı diye tartışmalar olurken horozun ruhunun varlığı nerden çıktı demeyin! Valla sizi engizisyona gönderirim!!) şeytana satmaktan idama...

Günlük rutinler, sağa sola laf yetiştirmeler yorumlarla bilgisayar başında geçen yaklaşık iki saat, çay kahve yemek molası...

Tarihi, sosyolojiyi, siyaseti bilumum yüksek düşünceleri önce hatim sonra hall edip sonunda da ( malum şunun şurasında Ramazan ayına ne kaldı) Allah’a hamd ettikten sonra...

Yahuu!!! Zaten üzerinde bir parça birşey var!! Nasrettin Hoca’nın mezarı gibi dört bir yanından yeller esmekte! Bir daha beşinci bir cephe açmak neyine!.. aman da aman da... falan da filan da...

Anında “metafizik” yanım depreşir mi bir yandan da. “ Bak! Boşuna “ anı yaşa!” demiyorlar mı? O an o sırada... minibüse biner binmez söylenmeye başlayacaktın. En azından düşünecektin! Geçti artık sür eşeğini Niğde’ye...” dese de diğer “metafizik/bilimsel” yanım ise Kuantum’dan “gecikmiş seçimler yasası”ndan dem vurmakta...

İlahi Temel! Seni anmadan olur mu?: Temel yolda yürürken yolda kırk yıllık komşusu Yahudi Salomon ile karşılaşır.

Salomon selam vermeye kalmadan, Temel tekme tokat girişmeye başlar. Salomon bir yandan dayak yemekte bir yandan da “durrrr!! Ne olduuu! Suçum ne!!!” diye bağırmaktadır. Artık yorgunluktan dayak atacak hali kalmayan Temel: “ Siz, Hz İsa’yı öldürmüşsünüz!!!” der. Salomon yarı baygın: “ Yahuu!!! O ikibin yıllık hikaye!!” dese de Temel: “Olsun!!” der; “ Ben daha yeni duydum...”

Şimdi ey ulu erenler!!! Nedir bu “an” denen şey!!! Zaman yok, an varsa, Temel yerden göğe kadar haklı! Birşeyi ikibin yıl sonra duymuş olsak bile tepki vermemiz lazım...

Neyse... işi fazla uzatmadan son noktayı koyalım.

Adam İstanbul’a çalışmaya gelir, yıllar geçer dönmez köyüne... gel zaman git zaman, İstanbul’da bir başka kadınla evlendiği, çoluk çocuğa karıştığı haberi gelir köye...

Adamın köyde kalan karısı: “ Ahh!! Ahh!!! Bir görsem, bizim adamı ben diyeceğimi bilirim!!” der; başka birşey demez... yıllar geçer, adamın adı geçtiğinde kadın hep aynı şeyi söylemektedir: : “ Ahh!! Ahh!!! Bir görsem, bizim adamı ben diyeceğimi bilirim!!” Komşular dayanamaz sorarlar bir gün: “ Hanım; hele bize de bir söyle! Kocan olacak o şerefsizi görsen, ne diyeceksin?!!” Kadın derin bir iç geçer ve der ki: “ Beyyy!!! Beyyy!!! Bu bana yapılır mıydı?!!!”

“O kızı” bir daha görsem; ben de diyeceğimi biliyorum elbette!!!: “.... Kaputu açmışsın  bir de aküyü çalmışsın! Madem kaputu açtın bari aküyü çalma!!!; Duvarı yıkmışsın! Duvarı yıkmışsın birde pirketleri kırmışsın! Pirketleri kırmamış olsaydın, aynı duvarı aynı pirketlerle...”

Etiketler : , , , , , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank