content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

02 Oca

Zulüm İçinde Adalet

Gerek hedeflerimiz, gerek hayatın getirdiği sıkıntılar ve gerekse benzeri sebeplerle, hepimiz hayat rüzgârı içerisinde sürüklenmeye devam etmekteyiz. Ancak kısa bir süre için de olsa bu akışın dışına çıkarak olayları şöylece kuşbakışı bir izleyelim istedik. Ve bakın neler ilişti gözümüze:

Özellikle son zamanlarda “Zulüm içinde adalet, adaletsizliktir” felsefesinin fazlaca değer görmekte ve uygulanmakta olduğunu müşahede etmekteyiz. Pek çokları bir atasözü, bir özdeyiş kabul edip hayatlarına yön verme hususunda ilke edinmişler bu sözü ve felsefeyi. Hatta bunun hadis olduğunu sananlar da var ne yazık ki. Aslında bu söz ne bir hadis, ne de bir atasözü. Sadece birilerinin ortaya koyduğu ve pek çoklarının da katıldığı bir görüş.

 Bu görüşü açıklayabilmek için Atatürk’le ilgili şu anekdota bir göz atalım: Bağımsızlığımızın yeni elde edilmiş olduğu sıralarda, Atatürk’ün de bulunduğu bir tören esnasında kadının biri ısrarla Atatürk’e yaklaşıp “Kocamın Devlet Demir Yolları’na alınması için siz bu kuruluşa talimat vermiştiniz ama kocamı işe almamışlar” diyerek duruma müdahale etmesini talep eder. Atatürk ise kadının bu sözleri karşısında, “Yani benim önermeme rağmen işe almadılar öyle mi?” der ve etrafındakilere dönerek “Efendiler, işte Cumhuriyet rejiminden beklentimiz bu olmalıdır” diyerek, beklenenin aksine, kurumun yetkililerinin gösterdiği bu davranıştan büyük mutluluk duyduğunu ifade eder. Konumuz olan felsefi görüşe göre, Atatürk’ün buradaki cevabı “Zulüm içinde adalet”, diğer bir deyişle “Adaletsizlik” tir. Yani mevcut ortam zaten adaletsizliklerle dolu olduğundan bu adaletsizlik ortamı içerisinde büyük bir mevkiden, halkın normal hayat şartlarının daha üstünde bir taleple yardım istemek, son derece normal ve haklı bir davranış olarak adaleti talep etmek anlamına gelirken; bu talebin reddedilmesi ise adaletsizliğin ta kendisi olarak kabul edilmektedir.

Daha iyi anlaşılabilmesi için konuyu başka bir basit örnekle izah etmeye çalışacak olursak, bu zihniyete göre çevrenin kirletilmiş olduğu her hangi bir ortama giren bir şahıs bu kirli ortamı daha fazla kirletmeme gayreti gösterecek olursa çok yanlış ve adaletsizce bir davranış göstermiş olmakta, ortam zaten kirli olduğundan kirletmeye devam ettiği takdirde ise çok doğru ve adil bir davranış sergilemiş olmaktadır.

 Günümüz sosyal hayatı içerisinde adaletsizlik ve dengesizliklerin had safhaya ulaşmış olması sebebiyle, örneklerle açıklamaya çalıştığımız “Zulüm içinde adalet, adaletsizliktir” felsefesi de bu felsefeyi benimseyenler açısından çok daha geçerli bir hal almıştır. Ancak felsefenin teferruatına inildiğinde sosyal yaşantımızın, bir zulüm ortamı haline gelmesindeki asıl etkenin de bu felsefenin benimsenmesi ve geniş çaplı olarak uygulanması olduğu anlaşılacaktır. Çünkü zulüm içinde adaleti “Adaletsizlik” kabul edenler pek tabidir ki zulüm içinde zulümü de “Adalet” olarak görmektedirler. Yani bu insanlara göre zulüm ortamı içinde zulüm yapmaya devam etmek, normal, mubah, gerekli ve adaletli bir davranıştır.

 Aslında hemen hepimiz sosyal yaşantımızın çoğu aşamalarında ve büyük oranda, bu görüşe katılarak ya da katılmadan bu felsefeye destek vermekteyiz. Sosyal hayatımız, Atatürk’le ilgili anekdottaki kadının davranışına benzer şekilde iş ya da iş içi kadro durumu konularında torpil yaptırma gayretlerinden tutun da sosyal hayatın en önemsiz hususlarına varıncaya kadar hemen her aşamada, farkında olarak ya da olmayarak vermekte olduğumuz bu desteğin sayısız örnekleriyle doludur. Zaman gelir gittiğimiz bir hastanede, hemen her türlü işimizi halletmek için bir adamımızı bulmaya çalışırız, üstelik de kendi başımıza rahatça halledebileceğimiz işler olmasına rağmen. Zaman gelir, aynı maksadı paylaşan çok sayıda insanın uzun süre beklemiş oldukları bir halk otobüsüne binebilmek uğruna, adeta savaşırcasına birbirlerini nasıl ite kaka hareket ettiklerini görürüz, ve bu insanlardan biri de biz oluruz maalesef. Bazen insanların işlerini halledebilmek için, medeni bir şekilde sıraya girmiş olduklarını görür, ancak aynı sıranın sonuna geçmeyi kendimize yediremeyip büyük bahane ve gayretlerle öne geçmeye, ya da hiç olmazsa orta yerlerde bir yere girmeye çalışırız veya bu amacımızı gerçekleştirmemize aracı olacak birilerini arar gözümüz çevremizde. Bazen de çok ucuza satılıp kapışılmakta olan bir maldan, tükenmeden alabilmemiz için, müşterileri de satıcıyı da adeta ezer geçeriz, hele de arada çocuklar varsa onları belki görmeyiz bile.

Söz konusu olan zulüm ortamının, bu ve benzeri pek çok davranışımızın bileşkesinden oluştuğu ve bu davranışlarımızın devamıyla birlikte daha da zalimce bir hal almakta olduğu alenice ortadadır. “Zulüm içinde adalet, adaletsizliktir” fikrinin desteklendiği bu davranışlarla aslında sıradan insanları küçümser, ayıplar, aşağılarız da kendimiz büyük gayretler gösteririz onlarla eşdeğer pozisyonda kalmamak, daha farklı ve daha üstte olabilmek uğruna. Onlar bir gariban sınıfı, bir aşağı halk tabakası olur gözümüzde. Oysa en güzel makamlardan birinin, halktan hemen her ferdin yanında, onunla dert ortağı, kader arkadaşı, sırdaş, kardeş olabilecek derecede “Onun gibi” olabilmek olduğunu düşünemeyiz çoğu zaman. Bir Evliya Çelebi gibi, bir Yunus Emre gibi bunu düşünebilenlerin yaşantılarına da göz atmayız ne yazık ki.

“Halk içre bir ayineyim,
Herkes bakar, kendin görür!”      

diyen Sevgili Yunus’un bu felsefesine hiç kulak asmayıp, bunun yerine “Zulüm içinde adalet, adaletsizliktir” düşüncesini benimser ve üstelik uygularız anlamadan, dinlemeden. Şairin;

 “Harf harf yağdı ilim üzerimizden,
 Kimimiz gül olduk kimimiz diken.”

diyerek anlattığı gibi tahsil dahi deva olmaz bu yanlış davranışlarımıza.

 Ancak her zaman, her yerde ve her şartta doğruyu bulmanın bir yolu mutlaka olsa gerek. Bu yol herkes için farklı farklı olabilir belki, fakat sonuçta varılacak nokta aynı hedef olacaktır. Belki hemen her olayda kendimizi bir vicdan muhasebesine tabi tutarak, belki kendimizin karşı cenahta olduğumuzu düşünerek, belki düşünürün “Ben edebi edepsizden öğrendim” ifadesiyle anlatmaya çalıştığı şekilde başkalarının yanlış hareketlerinden ders çıkarıp bu çirkin hareketleri yapmayarak, belki de kendimize özgü daha farklı yöntemlerle ulaşabiliriz bu doğru davranış hedeflerine. Ama her şeyin başında iyiye ve doğruya ulaşmayı istemek, arzu etmek ve hedeflemek geldiğini; yanılmak isteyenin yanılmasına hiçbir engelin bulunmadığını; en büyüğünden en küçüğüne kadar hayatta karşılaşılan her bir olayın, çok çok büyük bir sınavın önemli puan değerlerine sahip soruları olduğunu ve bu sınavı düzenleyen tarafından her hangi bir dünyada hiç şüphesiz, mutlaka ve mutlaka değerlendirmeye alınacaklarını; bu sınavın değerlendirmesinde en küçük bir eksik, ihmal ya da hatanın söz konusu olmayacağını ve herkesin elde ettiği puan değerinin karşılığını mutlaka göreceğini asla ve asla unutmamak gerekiyor şüphesiz.

 Büyüklü küçüklü milyarlarca dava ile inleyen bu dünyada, gerçek adaletin ne olduğunu iyi idrak etmiş, idrak ettiği ölçüde benimsemiş ve hayatının her bir anında şiar edinmiş; “Zulüm içinde adalet, gerçek adalettir” görüşüne sahip olarak gerçek adalete güç veren; zulüme düşman, adalete dost, gerçek bir “Adil” olmanız dileklerimle...

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank