Zorba Sistem
Bugünlerde ülkemizde ilginç ve anlaşılması güç olaylar ardı ardına patlak veriyor. Bir bakıyorsunuz YSK 78.000 kişinin seçtiği Hatip Dicle’nin milletvekilliğini sorgusuz sualsiz düşürebiliyor. Diğer yandan YÖK, yaptığı yedi sınavdan beşini eline gözüne bulaştırmış Ali Demir’i yargılanmasına bile izin vermiyor. Biri toplum tarafından kendilerine vekâlet etsin diye çoğunluğun oyunu alıp seçimle gelmiş biri o biri ise bir kurum tarafından atanmış. Ali Demir milyonlarca öğrenciyi bilerek veya bilmeyerek mağdur konumuna sokmuştur. Ama buna rağmen kanunlarımız ifadesine bile başvurmak için birilerinden izin almak sorunda bırakılıyor. Ve buna da yargı bağımsızlığı adı veriliyor.
Bu iki olay şu sorunu ortaya çıkardı. Atanmışlar mı yoksa seçilmişler mi bu milletin vicdanına hitap ediyor. Hepiniz hatırlarsanız öğretmenlerimiz bize Osmanlı’yı anlatırlarken hep şunu söylerlerdi. Saltanatla başa gelirlerdi. Sorgulanamaz, yargılanamaz ve bütün ülkenin vatandaşları hakkında karar verme yetkisi olan tek karar merciiydiler. Ta ki bu durum vatandaşların temsil sorununu ortaya çıkarana kadar sürdü. Bu temsil sorununu ortadan kalkması için padişahlık kaldırılıp yerine cumhuriyet ve demokrasi getirildi. Bundan sonra kişilerin üstünlüğü yerine toplumun ve toplumun kabul gördüğü hukukun üstünlüğü aldı. Ama Ali Demir’in yargılanmasına izin verilmemesi ve seçilmiş birinin daha göreve başlamadan milletvekilliğinin düşürülmesi bizim hala eskiden kopamadığımızın demokratikleşmeyi özümseyemediğimizin göstergesidir.
Ali Demir’in neden yargılanmasına izin verilmiyor anlamış değilim. Eğer gerçekten kişilerin değil; hukukun üstünlüğü varsa ve hukuk adilse neyden korkuluyor. Zaten suçsuzsan ’’ bağımsız yargımız’’ bunu ortaya çıkarır. Yok, yargı siyasallaşmış olmasından korkuluyor ya da başka bir çekintiniz varsa bu durumlarda böyle kanunlarca verilen hakların arkasına saklanılır. Dünyanın başka herhangi bir yerinde olsa bu kadar başarısız bir kurumun yöneticisi kendisi beklemeden istifa ederdi. Ama bizim ülkemizde 12 Eylül ürünü YÖK Kurumu buna izin vermez. Hatta onun adına niyet okumaya kadar gidebilir. Yok, çok iyi niyetliymiş. Bundan dolayı başına geliyormuş. Bilimsel bir kurumun başı falcılığa ve niyet okumaya kadar gitmişse vay halimize! Bilimsel dediğime bakmayın darbe sonrası bir kurumun nasıl bilimsel olduğu ortadır. İşte bu karmaşık ve anlaşılması güç sorunların ortadan kalkması için yeni anayasa çok gereklidir.
Yoksa birileri yasaları arkalarına alıp insanların niyetlerine göre karar verir. Bunda da çifte standart ortaya çıkar. Misal düşüncelerinde iyi niyetli olmadığını düşünüp binlerce insanı hapse tıkarsınız. Hatta daha basılmamış kitapların iyi niyetli olmadığını düşünüp toplatılma kararı verirsiniz. Ya da ülkemizin başbakanı kitapla bombayı eş tutup iyi niyetli bir kitap değil diyebilir. Başkaları da çıkıp belki onların niyeti de çok iyidir derse suçluyu övme suçundan iyi niyetli olmadığını düşünüp yargılayıp ceza verebilirsiniz. Siz bu kadar şeyi suç olarak kabul ederken milyonlarca genç insanları çileden çıkaran birini nasıl bu kadar iyi niyetli olduğunu savunabiliyorsunuz. Yoksa şunu mu söylüyorsunuz? Bizim gibi düşünen ve bizden olanlar iyi niyetlidir bizim gibi olmayanlar ya suçlu ya da suçlu olma adayıdır.
Ha şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Bu kadar kamuoyunu meşgul eden iki konu hakkında ülkenin en önemli iki başının yani cumhurbaşkanı ve başbakanın konuşmamasını ya da müdahale etmemesini hayretler içerisinde takip ediyorum. Asıl konuşması gerekenler konuşmuyor. Taraf oldukları belli kişiler gündemi oluşturmaya devam ediyorlar. Sanki bu görev için atanmışlar gibi medya da hep aynı kişiler konuşup duruyor. Bunlar da toplumun kafasını bulandırmaktan başka bir işe yaramıyorlar. Sanırım onlara biçilen görevde bu olmalıdır