Zoraki 19 Mayıs
15 aylık bir aradan sonra, vatani görevimi tamamladıktan sonra kalemimden geldiğince sizlere görüşlerimi aktarmaya devam edecek olmanın heyecan ve onurunu yaşıyorum. Umarım değerli büyüklerim ve site adına emek veren önde gelen yazar ağabeylerim beni de aralarında tekrar görmekten mutlu olurlar...
Bildiğiniz üzere 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramının stadyumlarda kutlanması yönündeki tartışmalar gündemimizi bir hayli meşgul etti şu sıralar. Kimine göre hükümetin yürüttüğü diğer milli bayramlarımızın da kutlanmasını kısıtlayacak sistematik bir planın parçası, kimine göre ise milli bayramların aşırı resmiyetten uzak tutularak coşkuyla sokaklarda caddelerde kutlanmasını önemseyen bir görüştü. Anlayacağınız kutlamalarımız bile içler acısı, tartışma konusu...
Eğri oturalım doğru konuşalım. Genç nesile yeteri kadar milli değerlerimizi anlatabildik mi? Gençlere okullarda ellerinde bayraklarla, güneşin altında okunan şiir ve şarkılarla, toplu halde yapılan askeri törenvari toplanmalarla milli değerlerimizi anlatamayacağımızı artık sanırım anlama vaktimiz çoktan geldi. Belki de geçiyor bile. Bu demek değil ki tören yapmayalım. Fakat konferans salonlarında gençlerin, Atalarının onlara değer verdiği gibi insan gibi değer verildiklerini hissettirebilecek ortamlarda izletecekleri belgesellerle, düzenlenecek gezilerle, gerekirse gönülden dans edip eğlenecekleri şekilde organize edebilsek ayrıca bunu milli değerlerimizi sembolize eden afiş ve kitaplarla, marşlarla destekleyebilirsek emin olun ki kutlamalara heyecan gelecek ve gençlerin katılım oranlarının çoğaltılması sağlanacaktır. Bizler ise ne yaptık?
Katılım oranları her sene düşük kaldı, bizler ise medya yolunu kullanarak psikolojik harekat yaparak "Kutlamalara binlerce kişi katıldı" cümlesini tarihe not olarak düştük. Sokaklarda geceleri yapılan etkinliklere gençler, X şarkıcısı geliyor diye katıldı. Gündüz mitinglerinde sinek avladık. Cumhuriyet mitingleri yaptık, ideolojiler yarıştı kalabalığımıza aldandık. Şimdi ise sizlerin suçladığı isimler, arkalarına sığındıkları ideoloji veya dava ne olursa olsun kutlamaları sokağa çekmeyi başarabildi gibi gözüküyorlar. Şimdi suç bunun neresinde? Bu demek değil ki, usulca yürütülen bazı değişiklikleri fark etmiyoruz. Bu demek değil ki olup bitenin farkında değiliz. Sadece izliyoruz...
Başta da dediğim gibi asıl suçlu bizleriz. Halkımızın törenlere kendi iradesiyle katılmalarını, örgütlerin belediyelerin göz boyayarak sokaklara çektiği gençleri Milli mücadelenin kahramanlarını anmak için, dedelerimizin ruhunu şad etmek için de çekebildiğimiz zaman kazanmış olacağız. İşte o zaman Gençlik bayramı adına yakışan şekilde kutlanmaya hazır olacaktır. Temennimiz o yönde...