Zor Günler
Ülkemiz zaman zaman böyle zor günlerden geçiyor.
Osmanlı tarih sahnesindeki yeri bıraktığı günden beri pek rahat yüzü görmedik desem yanlış olmaz.
Ortadoğu, balkanlar, Kafkaslar o günden beri kan gölüne döndü.
Sınırlarımızdaki devletler evlere şenlik. İçeride birçok gaile bizi bekliyor. Kısaca bir rahat yüzü görmedik.
Kuruluşun ilk yıllarında “rejim düşmanları” avına çıkıldı. Eğri, doğru çok kan döküldü.
Daha sonra ayaklanmalar vs…
Daha sonra darbeler…
Ülke başbakanını astı. Şimdi millet hapiste özel odalarda nerdeyse.
Hakeza bakanlar asıldı.
Sonra bir darbe daha.
Bir sağdan, bir soldan derken bir sürü genç darağacında buldu kendini.
Eşitlik sağlamak için yapıldı bunlar “netekim.”
Anayasalar değişti.
Enflasyon, devalüasyon, zam, kuyruk…
Kıbrıs harbi… Barış için.
Ege meselesi, Kıta sahanlığı…
İrtica…
Türban, bikini vs..
Postmodern darbe. 28 Şubat.
Meclis aritmetiği, 367 krizi vs…
OKS, SBS, LGS, TEOG…
ÖSS, LYS, YGS…
PKK, PYD, YPD. Bilmem hangi harfler.
Asgari ücret, işsizlik, ihalede yolluluk…
Kısaca zor günler geçiriyor ülke.
Atlatır mı?
Saydıklarımı atlattı ki bunları da atlatır herhalde.
Osmanlı devleti 1299’da kurulmuştu. Bir asır sonra 14012’de fetret devri yarım asır sonra İstanbul’un fethi.
Cihan devleti.
Şimdi yok…
Yerine gelen hala “dimdik ayakta” deniyor. Zinhar doğrudur. Aradan bir asır geçmiş.
Bekliyoruz.
Yanlış anlaşılmasın yıkılmasını değil. Yukarıdaki tarihler iyi incelenmeli.