Zincirleri Kırmak, Yüzleşmek ve Hesaplaşmak
Türk tarihinin belki en karanlık, kasvetli, hain ve menfur; 91 yıllık genç Cumhuriyetin ise en şiddetli, yakıcı-yıkıcı, tahrip edici depremi; İnsaf, iz’an, merhamet, adalet ve hukuk dışı bir “güdümlü kalkışma” olarak tam 54 yıl önce vuku buldu.
Cumhuriyet tarihinin, İstiklâl Harbi’nden sonra ilk ve tek halk hareketi, ‘Beyaz İhtilâl’ nitelemesi ile taçlanmış; 14 Mayıs 1950’de, katılma oranı’nın yüzde 89.3 olan seçimde 52.7; 1954 seçimlerinde % 57.6 ve 1957 seçimlerinde 47.9 (DP’nin 17 il teşkilâtı, Genel Merkez ile vaki olan, malum il başkanlarının kapris ve ihtiraslarına dayalı ihtilâfları yüzünden bu seçime katılmadıkları için oran düşmüş görünmektedir!) , gibi rekor oy oranları ile milletin itimadına mazhar olmuş demokratik, adil ve yasal bir iktidar.; Şerefli ve şanlı Türk Orduna ‘KUMPAS’ kurularak, kalleşçe bir oyula tezgâha getirilip, kalleşçe yıkılmış ve Türkiye çökertilmiştir.
Akabinde kurulan yassı ada nam çadır tiyatrosu, Türkiye Cumhuriyeti hukuk tarihinin derin utancı ve dönem hâkimleri, savcıları, avukatları ve akademisyen kisveli sözde aydınların ebedi yüz karasıdır. Bu keferenin umumu Türkiye Cumhuriyetinin alçakça, haince ve kalleşçe çökertilmesinden sorumlu; Artçı etkileri günümüze kadar uzanan felâketin pay sahipleridir.
Bu umursuz, onursuz ve sorumsuz mason, dönme devşirme, ateist ve AB’ci sabetaylar sayesinde; 27 Mayıs gününden itibaren ard arda gerçekleştirilen açılım ve atılımlarla.; Başta Atatürk İlkeleri ve Türk İnkılâbı, Atatürk’ün Anayasası, fazilet anlamında Cumhuriyet, adalet, Demokrasi, Hak karinesi, İnsan Hakları ve Hukuk olmak üzere bütün değer, eser ve birikimler yok edilmeye çalışıldı…
Meşru millet iktidarınca 10 yılda var edilmiş 100 yıla bedel kalkınma çökertildi.
Binlerce yıllık tarihinin bilgi, birikim ve fiili deneyiminin zirvesine ulaşmış ve İstiklâl Savaşı Zaferi ile muzaffer Türk Ordusu; Özellikle General ve Üst Subaylar olmak üzere “20” bine yakın profesyonel asker terhis veya başka kurumlara nakille tasfiye edildi.
Aslında 27 Mayıs darbesinde pek çok acılar yaşandı. Başbakan ve bakanlar haksız ve hukuksuz yere idam edildi. Yassıada’da büyük eziyetler, zulümler, dramlar yaşandı. Ama bu alçaklıkların bir var ki, hâlâ acısı, yıkıcı etkisi ve tahribatı artarak sürüp gider. 27 Mayıs baş kaldırma ve kalkışmasından dört gün sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan toplanan 485 Kürt ağası, aşiret önderi ve Demokrat Parti orijinli mahalli liderler Sivas Kabakyazı’da 5. Er Eğitim Tugayı’nda askeri garnizon içindeki kampta dokuz ay süren bir “zorunlu misafirliğe” eziyet, işkence/zulüm ve asimetrik psikolojik harekâta tabi tutuldular..
Dokuz ay süren bu zorunlu misafirlik içerisinde Sivas’a getirilenlerin yaşları 14 ile 70 arasında değişmekte idi. “27 Mayıs’ın öteki yüzü: Sivas Kampı” adlı kitapta Celal Bayar’ın “Siyasal Kürtçülüğün merkezi” ve Hüsamettin Cindoruk’un “Apo hareketinin imalât alanı ve kaynağı”, olduğunu iddia ettiği ajitasyon, provokasyon ve bu güne kadar akan kan’ın nefret tohumlarının ekildiği anarşi, terör ve tedhişin kaynakları oluşturuldu.
Buna paralel olarak “güden gücün” isteği doğrultusunda binlerce (sözde) “Amerikan Barış Gönüllüsü” Doğu, Güney Doğu ve İç Anadolu’yu sardı. Bunların tamamı CIA casusu idi.. Bir taraftan da, o günlerde çokça söylenen “nesli kesici, kısırlık yapıcı ve genetik yapıyı bozan”, Amerikan yardımı Süt Tozu ve özel imal sandviç yıllarca okullarda yedirildi..
Demokrat Parti Milletvekillerinin maaş ve özlük hakları gasp ve irtikap edilerek; 11. dönem Millet Vekillerinin 18 aylık maaş ve diğer özlük hakları ödenmedi. Üstüne üstlük, bir de 27 Mayıs kinayeten “Özgürlük ve Anayasa Bayramı” ilân edildi. Cumhuriyet tarihinin ilk meşru ve silsile-i meratip ile emir-kademe zincirine uygun müdahalesi olmasa bu utanç ve yüz karası, belki de hâlâ devam ediyor olacaktı!..
Şimdi: Uyduruk bir Anayasa yapmanın, yeni vesayetler yaratmanın ve devletin beş bin yıllık çivilerini sökmeye çalışmanın sırası değil!.. Evvelâ 27 Mayıs’la yüzleşmenin; Zincirleri kırmanın ve haksızlıkla, hırsızlıkla geçen elli yıllık yolsuzluğun hesabını sormak zamanıdır…