Zihinleri Esir Alınanlar: Güdülenler
Türkiye'de ve dünya tarihine bakıldığında; kendilerini ayrıcalıklı gören
bazı insanlar ya soy, ya servet ya mal, ya güçle kendilerini farklı
görmüşlerdir.
Günümüzde farklılık var mı? Yok. Peki ne var? Kavramlar değiştirildi ama
uyulama aynı. Bir yanda seçkinler yani halkın çoğunluğunun emeğini
sömürerek en iyi giyinen, en iyi yiyecekleri yiyen, en iyi yerlerde
oturanlar. Diğerleri ise ırgatlar. Bu ikilemede çoğu kez, din kullanılır.
Bir yandan bütün insanlar eşittir derler, diğer yandan kendilerini
kandıran, yanıltan, sömüren büyüklerine, Tanrının seçkin kulları derler,
onlara biat etmek gerekir derler, onlar özel insanlar derler. Dogmalar ve
biat algısı; insanların sorgulama algısını kilitler.
Din'lerin dışındaki ideolojik akımlarda farklılık var mıdır, yoktur. Onlar
ise bu çelişkileri sorgulayanları etkisizleştiren önemler alırlar.
Düşüncede, anlayışta, uygulamada dincilerden farkları yoktur ama düzenin
işletilmesinde, söylemlerinde farklı görünürler. Demokrasi denen oyunda
seçkinlerde, ayrıcalıklarda ve paryalarda değişme yoktur.
Her iki akımda ilk ve ortaçağ mistik düşünce odaklıdır.
Temelde insan beynini ele geçirmek yatar. İnsan beynini ele geçiren ve
yaşam tarzını kurgulayan bu savaş, eğlenceden eğitim ve kültüre kadar bir
çok alanda sessiz ve derinden devam ediyor. Bu zihinsel savaş aslında
kültürel salgın olarak yayılıyor.
İnsan beynine en yoğun bilgi girişinin olduğu ortamlar; eğitim kurumları,
yazılı ve görüntülü medya, internet ve eğlence mekanları bu salgının
yayılma yerleri. Çünkü bu virüs *bilgilendirme, eğitim, öğretim,
eğlendirme*gibi yararlı faaliyetler sırasında zihinlere kolayca nüfuz
ediyor.
Değişim virüsünün uyuşturduğu beyinlere kolayca yerleşen ve hastalıklı
yaşam tarzını sinsice yükleyen bu salgın değişim kültürü, çağdaş ve modern
yaşam gibi isimler arkasına saklanarak, yöresel ve geleneksel ne varsa
silip süpürüyor.
İlk aşama, dış dünyayı tanıma ve bilgilendirme maskesiyle yapılan
zihinsel aldatma ile başlar. Yararsız bilgilerle, pembe hayallerle sanal
bir dünya kurulurken aslında yapılan iş, zihinsel aldatmadır. Bu pembe
dünyanın zihinleri uyuşturan morfini ise siyasettir..
İkinci aşama; bilgi bombardımanı arasına sokuşturulan kirli bilgilerle
inşa edilen zihinsel kirletme dönemidir. Bilgi çağının en ciddi sorunu, bu
bilgi kirlenmesinin yıllar süren tortusu olan zihinsel kirlenmedir. Bu
dönemde yalan yanlış bilgiyle doldurulan kirlenmiş beyinler, kendilerine
yaklaşan felaketi kurtuluş gibi görürken, bilinçaltına yazılan seçenekler
listesinden seçimler yapmayı özgürlük zannedebilir.
Üçüncü aşamada, yabancı kültürel değerler ve düşünce şekli bütün zihni
kaplarken zihinsel işgal tamamlanıyor demektir. Beyinler sığlaşırken yaşam
tarzı istenilen şekle dönüşmüş olur.
Son aşamada ise, zihinsel köleliğe yol açan zihinsel soykırım dönemidir.
Bize ait ne varsa, acımasız şekilde imha edilir. Milli ve manevi değerler,
vatan, bayrak, din, ahlak ve size ait her şey gereksiz, modası geçmiş ve
çağ dışı kabul edildiği için imha edilmelidir.
Bu son dönem bildiğimiz soykırımdan daha acımasız ve tehlikelidir. Çünkü
maddi soykırıma uğrayan toplumlar bedenen yok olduğu için, artık onları
kullanma şansı yoktur.
Zihinsel sürüleşen toplumlar ise asgari bir ücretle köle olarak
kullanılabilir. Esareti kurtuluş olarak algılayan bu gönüllü kuzular,
beyinlerine işlenen biat ve itaat programları sonucu sefalet ücretiyle
çalışan verimli sürüler olurlar. Kanlı savaşlar sonucu esir alınan
toplumlar ise sürekli isyan ettiği için verimli değildir. Aradaki fark
budur.
Zihinsel sürüleşen toplumlar, yaşam tarzını dışarıdan yüklenen değerlere
göre tanzim ettiği için kendi değerlerine yabancılaşır, küçümser hatta
onları düşman gibi görmeye başlar. Kutsal değerleri çiğnenir veya
satılırken sevinir ve üzülenleri yadırgar, nolmuş yani, der.
Çünkü ruhunu yeni kutsallar sarmıştır. İnsani değerlerin yok edildiği bu
yeni yaşam tarzına insanlar yoğun reklam, propaganda ile çabucak
alıştırılmaktadır.
Yaşadığı toplumu aşağılayan anlayışın temeli işte bu zihinsel sürüleşmedir.
Zihinsel işgalin gizlenerek sonu gelmez eleştirinin reyting malzemesi
yapılması, toplumsal barışı kilitler.
Batı; refahını, dünyayı işgal ederek sömürerek sağlarken, üçüncü dünya
ülkelerinde demokrasi insan hakları özürlük sakızı ile yönetim
mekanizmasını kendi yetiştirdiği insanımsı ajan işbirlikçi robotlarla
şekillendirirken, kaos çıkarmaya devam ediyor.
Türkiye ve İslam dünyasındaki çatışmalara, kin nefret ve öfke seline bakın,
bir de batı ülkelerindeki toplumsal yaşam düzenine bakın. İnsanlar
birbirini eleştirme hastalık virüsünün pençesinde kıvranıyor. Ne diyelim?
İnsanlar doğuştan eşittir yaşamda da eşit olmalıdır. İnsan odaklı; hukuk
devleti, sosyal devlet, adalet herkes için aynı, anlayışı işletilmelidir.
Günün Sözü: Sorgulamayan insanın, güdüleri ile hareket eden hayvandan
farkı yoktur.