Zeytinde Kavga Yine Başlıyor
HAFTA sonu Akhisar’da zeytin şenlikleri vardı. İstanbul’dan davet edilen gazeteciler de düşünülerek şenlik kapsamlı tutulmuştu. Gezildi, yenildi, içildi.
Ben toplantı ve panel kısmına uğradığımda bir kez daha fark ettim ki, bu şenliğin iki ayrı nedeni var... Biri görünür neden ve yöre halkı için çok önemli.
Akhisar bir zeytin denizi olduğu halde, bir türlü yakalayamadığı “zeytinde marka kent” unvanına sahip olmak istiyor.
Hakediyor da...
Bugün Akhisar’ın yaklaşık 12 milyon ağacı olmasına rağmen, sorduğunuzda çoğu kişi hala buraları ‘tütüncülük diyarı’ diye biliyor.
Bu durumu Akhisar Ticaret Borsası Başkanı Emin Değirmenci iyi özetliyor; “Hammaddenin çoğu bizden alınıyor, işleniyor ama üzerine Marmara yazılıyor. Oysa Ayvalık’ta 1 milyon zeytin ağacı var bizde 12 milyon. Artık kendimizi ezdirmeyeceğiz”
Bunda ne var diyeceksiniz, ülkenin iki zeytin diyarı kendi aralarında rekabet ediyor, ne güzel.
Ancak Akhisarlıları üzen nokta, Marmara marka olunca, Akhisar zeytinine ikinci gözle bakılıp daha az fiyat verilmesi.
Bu açıdan baktığınızda şenlik de, hasat da anlamlı ve hoş. Başkan Değirmenci ile şenliğe ön ayak olanları kutlamak gerekiyor.
* * *
Ancak ardından panel başlayınca, perde açılıyor...
Panelde karşınızda Dahilde İşleme Rejimi’ni (DİR) bugüne kadar şiddetle savunan Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Başkanı Ali Nedim Güreli ve yanında değişmeyen isimler var.
Yani Akhisar’ı tanıtmak belli ki; görünür neden...
Güreli’nin duygusal sesiyle ‘DİR’i savunması, ‘Ölmek var dönmek yok’ nidaları salonu sarıyor.
Güreli’yi böyle konuşturan haklı sebepler yok mu?.. Elbette var. Zeytin ve zeytinyağında ihracat rakamları hızla düşüyor. İhracatçı, özellikle zeytinin yok yılında dış pazarlardaki konumlarını hammadde sıkıntısı nedeniyle yitirme sıkınısı yaşıyor.
Güreli de; “Çiçekyağında, bitkisel tohumluk yağlarda ve ülkede neredeyse her kalemde ithalat var neden zeytin ve zeytinyağında yok” diye soruyor?
* * *
Ancak iki konu var ki; onlar da bu sorunun yanıtı kadar önemli.
Var yılında (ki kimilerine göre artık yok yılı sıkıntısı da kalmamaya başlıyor) zeytin bu ülkede bol ve yurtdışındaki üreticinin maliyetleriyle yarışamayan Türk zeytincisini “DİR” bitirir.
Üstelik herkesin hemfikir olduğu bir gelişme daha var; son yıllarda ekilen zeytin ağaçlarının verim vermesiyle Türkiye yaklaşık iki yıl sonra, bugünün üçkatı bir zeytin varlığına kavuşacak.
Yani hammadde fazlasıyla bu ülkede olacak ama ihraçatçı yurtdışından ucuz fiyata zeytin alacağı için, üretici malını satamaz hale gelecek.
O nedenle bu süreçte ihracatçılar ile üreticiler ellerinden geldiği kadar ayrı ayrı direniyor.
Teknik sorunlara işaret eden bir konu olmasına rağmen bu konu yıllardır adeta düşman kardeşler cephesi şeklinde sürüyor.
Kutuplaşma o kadar arttı ki ortak bir politika belirlensin diye kurulan Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi (UZZK) de ihracatçılar tarafından ‘taraflı’ görülünce ipler tamamen koptu.
Geçen yıl rekoltenin yüksek olması nedeniyle sesleri daha az duyulan ihracatçılar rekoltenin düşeceğini vurgulayarak DİR konusunda bu yıl çok daha yoğun bastırmaya niyetliler.
Üretici ya da iç pazar ağırlıklı satış yapan kesim ise bu hafta sonu Ayvalık’ta gerçekleşecek şenliklerde bu kez şiddetle DİR’e karşı çıkacaklardır.
Belli ki bir masa etrafında oturup ‘Sektörün sorunu nerede, hangi koşullarda çözüm sağlanabilir’ diye kimse çaba harcamayacak. Asıl sorun olan.
* Üreticinin “Düşük prim, ağır girdi” çağrısını yine kimse duymayacak.
* Zeytinyağını pahalı fiyata yiyen ya da tağşişli (karışım) yağları zeytinyağ niyetine alan veya zeytinyağına ancak kayıtdışı ulaşabilen tüketici de kaybetmeye devam edecek.
Kısacası sektörde herkes yine bildiği türküyü bu yıl daha yüksek sesle söylemeye hazırlanıyor.
Bakanlık: Görüştük ama konuşmadık
MALUM İzmir’in bugünlerde beklediği en büyük yatırımların başında, 2-3 milyar dolarlık katmadeğer yaratacağı iddia edilen Urla’da kurulacak teknoloji bölgesi geliyor.
Yatırım son olarak; Yüksek Teknoloji Enistitüsü’nün “Avan proje” talebine, işletici olmaya aday Fransız şirket CICOM’un ise “Başlamadan bu kadar detaylı taahhüt veremeyiz” şeklindeki karşı çıkmasına takılmıştı.
Şirket son İzmir ziyaretinde Vali, Belediye başkanı tüm yetkililerle bir araya gelerek sorunun çözümü için katkı istemişti.
Ancak üniversite beklentilerinde haklı göründü ve olay bekleme sürecine girdi.
* * *
Tam bu noktada, geçen hafta İzmir’de düzenlenen Akdeniz Limanları zirvesinde, Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün bir ara “Geçen gün Fransa’daki Sophia Antipolis Teknoloji Bölgesinde’ydim” diye konuştu. Bu satırların yazarı da haklı olarak merak etti ve sordu, ‘Bakan’ı Sophia Antipolis’e, bizlerin buranın kurucusu olarak bildiği CICOM mu davet etti’ diye...
Bakanlık, Basın Müşaviri imzalı açıklamasında soruya yanıt vermekle birlikte doğrusu yeni bir soru daha yarattı. Açıklamada özetle şöyle deniyor:
“Sophia Antipolis Teknoparkı,tamamen Bakanlık tarafından ziyaret programına alınmıştır. Bakanlığımız bürokratları teknoparkı işleten vakfın genel müdürü Jean -Noel Durvy ile temas kurarak ziyaret programını planlamıştır. Tüm harcamalar Bakanlığımız tarafından karşılanmıştır. Şirketin (CICOM kastediliyor,) Başkan Yardımcısı Cem Ateşler ile görüşme gerçekleşmiştir. Ancak görüşmede şirketin Türkiye’deki faaliyetleri gündeme gelmemiş, genel bir değerlendirme yapılmıştır. Kaldı ki, CICOM teknoparkı yöneten değil orada kurulu olan bir şirkettir”
Açıklamada adı geçen şirket yetkilisi, CICOM’un İzmir’deki faaliyetlerini de yürüten kişi. Bakanlık ‘Konuşmadık’ diyorsa konuşulmamıştır.
İyi ama, bizler CICOM’u Sophia Antipolis Teknoparkı’nı kuran şirket diye biliyorduk ve onun için İzmir’de kurulacak teknopark, işletici olarak onlara emanet edilmek üzere veriliyordu. Şimdi CICOM’dan herhangi bir şirket gibi sözediliyor.
Elbette zaman herşeyi gösterecek.
Bizim tek isteğimiz, İzmir’in bir an önce teknoloji bölgesine kavuşması. Ama baskı yapılmadan, doğru bir yapılanmayla...