Zeka ve Deha Meselesi
Konuya beyin üzerine kurgulanmış bir filmle başlamak istiyorum. Aslına bakarsanız, Bilim Kurgu Filmleri yani “Bilimin Kurgulanmış” hallerinden çıkan filmler, genellikle gerçekliliği mümkün görülmediği, olmuş bitmiş gerçek hikâyelerin cazibesi olmadığı için pek kaale alınmaz… Belli bir izleyici kitlesi olduğu malum, lakin
genel itibari ile ehemmiyet gösterilmez. Fakat zaman oluyor ki hayatın içinden kareler bilim kurgu filmlerinin senaryolarını aratmıyor.
Öncelikle beyin üzerine kurgulanmış filmlerden biri olan “Majority Report” yani Azınlık Raporu’na kısaca değinerek başlamak istiyorum. Filmde kurgulanan gelecek şöyle idi; suç ve suçlularla mücadeleyle görevli kolluk güçleri; iki kâhinin beyin gücüne bağlanır. Bu kâhinler; uyuşturucu kullanan annelerin çocuklarında tespit edilen bir yan etki olarak yüksek öngörüyle yani bir nevi medyumlukla doğmuşlardır. Beyinlerine bağlanan ve gördüklerini yansıtıcı bir çeşit aygıt sayesinde, gerçekleşeceğini gördükleri suçlar önceden tespit edilerek suç işlenmeden birkaç dakika önce, suçu işleyeceği medyumlarca öngörülen kişiler, tutuklanarak hapsediliyor.
Filmin ilerleyen dakikaları daha derin mevzular işliyor fakat amacım filmi tanıtmak olmadığı için bu kadarı ile yetiniyorum. Filmin yayınlandığı dönemde, cüzi irade ile külli irade arasındaki ince çizgilerde gezinmiş bir film olarak yorumlayanlar dahi olmuştu.
İzleme kameraları ve yüz tanıma sistemleri ile detaylı kişisel bilgi içeren programlarla dolu bir film…
İlginç olan nokta; insan beyni üzerine kurgulanan bu filmin bir başka senaryosunun şu an Kuantoloji biliminde gerçekten bir hedef olması… Yine mi Kuantum diyecekler için, bu sefer bir başka açıdan , bir başka pencereden bakmayı teklif ediyorum. Dünyada olup bitenleri yadsımadan ve yok saymadan, kurgulananlardan haberdar olmanın ne kazandıracağını bilemezsiniz. Bir ilmin iyi ya da kötüye kullanılması; ilmi işleme yetisini elinde tutanların kudretindedir.
Sayın Ethem Kocabaş’ın “Zihnin Şifresi” Kitabı” kuantoloji biliminin beyin üzerine analizlerini içeriyor. Eğitim ve zihin süreçlerinin kuantoloji kapsamında araştırılması olarak adlandırılıyor. Yani bu noktada araştırılan zerre; genleriniz…
Bu bilim dalı, beyin üzerine yaptığı çalışmalarından birinde, insanları genlerinden gelen mesleki yeteneklere göre ayrıştırmak ve başarılı olacakları alana yönlendirmek gibi bir amaç üzerine de çalışmalarını sürdürmekte… Amaç umarım sadece yönlendirmek olarak kalır. Üniversite çağına geldiğinizde “Gen haritana göre doktor olmalısınız yahut çiftçi veya modacı ya da sinema sanatçısı ” denilse, her ne olursa olsun dayatma olarak önünüze geldiğini bunu da size “ÖSS cevap kâğıdı” gibi bir sonuç belgesi ile gönderdiklerini düşünebiliyor musunuz? Sadece bir kurgu…
Kuantoloji şu anda bilim dünyasında insan beyninin işleyişi, öğrenme, eğitim ve zihin süreçlerinde derin araştırmalar yapan en gözde bilim dallarından biri olarak kabul ediliyor. Bu bilim dalına göre, insan beyninde çoklu zekâ ve dolayısıyla farklı zekâ boyutları tespit edildi. (Görsel- Mekânsal zekâ),(Müzik – Ritim zekâsı),(Mantık- Matematik zekâsı),(Bedensel- Kinestetik Zekâ), ( Tinsel Zekâ),(Sözel Edebi Zekâ),(Sosyal İletişim Zekâsı),(Doğacı Zekâsı)
Sayın Ethem Kocabaş’ın “Zihnin Şifresi” Kitabı, bu alanda güzel bilgiler veren “ben kimim?” sorusuna cevap arayan, kendinizi analiz etmenizi sağlayabilme iddiasında oldukça ilginç bir kitap… Bu kitabı okurken zihninizde birçok sorunun cevabı kendiliğinden şekillenmesine şahit olabilirsiniz. Ben kitaptan edindiğim bilgileri farklı kurgular için değerlendirdim. Aslında kitap akademik bir takım analizler içeren değerli bir kitap… Özellikle de çocuklarının eğitimine nasıl bir yön vermenin doğru olacağı konusunda karar verme aşamasında olanlar için, farklı açıları da dikkate alabilmelerini sağlayacak bu kitabı tavsiye ederim.
Sırası gelmişken ; ''İslamcılar güç kazandı, Türkiye'den ayrılabilirim'' sözleriyle bir dönem, Türkiye'de yeni bir tartışma başlatan ve Müzik Deha’sı olarak kabul edilen Sayın Fazıl Say ve öte yandan Tinsel Zekânın ürünü olarak gelişen ( onun deyimi ile )“İslamcılar iktidarı”nın zekâ türü nedir? biraz da onlardan bahsetmek istiyorum.
Kitaptan derlediğim paragraflarla düşünmek; doğrusunu söylemek gerekirse beni gülümsetti.
Şöyle ki,
“Müzik dehaları ortak dil olan notalardan farklı birliktelikleri ortaya çıkartan değişiklik insanlarıdır” diyor Sn. Kocabaş.
Müzik – Ritim zekâsı
“Müzikle etkileşim zekâ boyutudur. Bu zekâ boyutu ön planda olan kişilerin müzikle ilişkili mesleklerde daha mutlu ve başarılı olabileceğinden söz edebiliriz. Müzik zekâsı insanın ritim ve nota ile etkileşiminde gösterdiği zihin süreci performansıdır. Bu zekâ boyutu gelişmiş olan kişiler müzikle çok değişik şekillerde ilişki içerisinde olabilmektedir. Enstrüman icrası, şarkı söylemek, söz yazarlığı ve hatta dans gibi müzik ile etkileşim gerektiren pek çok alanda da başarılı olabilmektedirler. Müzik zekâsı ritim anlamında matematik ile de iç içedir. Bu zekâ boyutu özellikle müzik ve ritimle etkileşim gerektiren meslekler açısından önemlidir.”
Tinsel Zekâ ise şöyle tanımlanıyor;
“İnsanın yaratandan güç alarak evrendeki varlığını, sahip olduğu düşünsel ve duygusal güçlerini, kendi adına, insanlık adına ve evren adına en iyi şekilde kullanabilme özelliğidir.”
Yine aynı kitapta İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı Bölümü Üyeleri’nden Sayın Prof. Dr. Ümran Korkmazlar Oral; Tinsel Zekâ’yı tüm zekâ boyutları ile varılabilecek en üst nokta olarak tanımlıyor ve şöyle diyor;
“Tinsel Zekâ için yapılabilecek bir şey yok ya da çok şey var. Yaşadıklarınız, yapıp ettikleriniz tinsel zekânızı oluşturuyor. Tinsel Zekâ zirve noktası... Hem çevre hem yapınız hem de o ana kadar ki diğer zekâ alanlarındaki kazançlarınız tinsel zekânıza katkıda bulunuyor. O nihai bir katman. Yapıp ettiğiniz her şey orada buluşuyor, diye düşünüyorum.”
Hülasa; dünyada hızla ilerleyen birtakım çalışmalar; insanların yapabilecekleri, olabilecekleri ihtimalleri üzerine çalışarak sizdeki zerrelerin yani genlerinizin haritalarını çıkarma işine dahi çoktan girişmiş.
Hayata dair bütün yüzeysel okumalar aşılmış, derinlerden gelen bilgilerin peşine düşülmüş.
Şimdi hatırlatmamak elimde değil, üstad Necip Fazıl’ın meşhur sözünü…
“Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.”
Bir başka filozof William Drummond’un deyimiyle ise;
Düşünmeyen tutucudur, düşünemeyen aptal, düşünmediğine aldırmayan ise köle.
Sizce biz hangisiyiz?