Zamanın Dar Ağacı Depresyon
Hayatın gölge olan yanlarını, bırakıyorum arkamda ve yürüyorum tefekkür zindanlarında, ömürlük kalmak için. Bir zindan ki, Peygamber dirilişiyle bizlere kalan son emanet. Tutulmayan sözlerden kurtulmak adına, atlamak istenilen bir zindan.
“Gölge etmeyin, başka ihsan istemiyorum.” etrafımdakilerden. Yalansız ve içeriğine maske takılmış akılların, hayatımdan çıkmasını istiyorum. Yağmur sonrası yaz sıcağında, Karadeniz nemi gibi yapışmayın ellerime, yüzüme ve varlığıma. Çekilip gidin benim barış dolu hayatımdan. Küstahça yaşadığınız, değerimden değer kaybettirmeye uğraştığınız, kalbimden attım ben sizi. Artık arkama bakmıyorum. Bir hayatın bittiği noktanın başlangıcıyla, tekrar doğuyorum zamana ve kendime.
"Tutanaksız alemin tutuklu biçaresi
umudumu yüreğine bıraktım
rahmeti derin azameti ala bir gölgelik bulunca
asi olan gözlerimi canda bıraktım
nasır bağlayan dünlerim darda kalınca." AYSUN GÜL
Hepimizin bitti dediği noktalar da, bir başlangıç olduğunu unutmamak gerekiyor. Yazarak, çizerek, söyleyerek değil! gerçekten yaşarak anlam kattığımızda benliğimize, akan suların bile nasıl durduğunu fark edebileceğiz. Hüzünlerin anlık yıkılışlarını defetmek ve hayatın asli çıkışları görmekten yana, yapacağımız tercihimizin bizleri nerelere ulaştıracağını da göreceğiz o zaman.
Ruh ve bedenin ayrıştığı bütünsel noktanın, neden bizleri depresyona sürüklediğini ve psikolojik sorunlar yaşattığını birlemek gerek önce. Bunlardan kurtulabilmemizin tek çaresi, önce kendimizi tanımak ve tanımlamak hayata dair her yerde. Her an yıkık ve aciz tavırlarımızla, hayata direnebileceğimizi öğrendiğimiz gün, mücadele edilmesi gereken bütünleri göreceğiz elbette.
"Şizofren duygular mantıksızlık mahallesinde
bir demlik çay devirmiş sabaha kadar
uykusuzluk karışınca aklın çayına
şekersiz bir yolculuk başlıyor
kalbim kaldırımlarında." AYSUN GÜL
Eğitim sürecini; kitaplara bağımlı bir süreç zannedenler kadar, hayat üniversitesi bizleri yetiştiriyor diyenler de çelişkilerden kurtulamazlar. İkilemler tabiki hayatımızın tükenmezleri. Lakin ikilemler sürecinde de, doğru ve yanlış karşılaştırmasını yapmak için, çocukluktan başlayan bir eğitim gerekmektedir. Küçük bir çocuğun anne karnında ki dış etkenlerden etkilenişi bile, onu zamanın otonom çizgisine hazırlar. Tutarsızlık içinde yaşayan anne babaların çocuklarına verecekleri de, bu sınırı geçmez. Sanki çağa ayak uydurmuş görünseler de, olur olmaz yerlerde biten Ayrık otun’dan bir farkları olmayacaktır. Temizlenmemiş bir bahçede biten ayrık otlarının, o toprağa vereceği zararı toprağı eken bilir. Eğer zamanında tedbir almazsak, geçmişi saran ayrık otları geleceğimizi de sarmalar ve kaosa sürükler.
Depresyon denilen çağın hastalığının temelinde yatanın da, aşırı stres olmadığını bir süre sonra hepimizde fark edeceğiz. Stres insanı yorar ve sadece tetikleyici niteliği taşır. Oysaki ruhsal geçişin tamamlayıcısı olan eğitim sürecinde ki eksiklik, toplumu bozar ve sömürülmeye elverişli bir hale getirir.
Zaman içerisinde yanlış yürüyüşlerden gelen insan çıkmazı, bunalım denilen ruh tansiyonuyla yaşamaya mahkum olur. Hayatı yönetebilenler, yönetilmeyi bekleyenler; idare edenlerle, idare edilmeyi bekleyenler; sabır gösterenlerle sabır gösterilmesi gerekenler arasındaki koşturmaca, devamsızlıktan sınıfta kalır. Esprisi kalamayan bir hayalin peşine düşenlerin karşılarında ki reel düşünceye tahammülsüzlüğü, toplum düzeninde ardı arkası kesilmeyen, iletimsizlik sorunları olarak karşımıza çıkar. Anlamamak ve anlaşılamamak; insani duygular gereği agrasif ve duygusal bağlamda oluşan kişiliksiz bedenlerle, zamana damgasını vurur.
Beden ve ruh ayrışmasının, suretsiz bir anlayışı vardır. Bağımlılık ve fanatiklik ikilemlerinde birliktelik yaşar, bu ayrıklık. Çelişkileri ve ruhsal fonksiyon bozukluğunu da, yanında sorunlar olarak getirir. Toplumumuzdan örnekler vermek gerektiğinde, haberlerini izlemek, yetecektir zaten! 2 saatlik bir sürede o kadar çok insan kaosuyla karşılaşırız ki TV karşısında, ekran düğmesini kapattığımızda düşünmekten ne kadar yorulduğumuzu fark ederiz! Dizilerde bile ruhsal sorunlar, aklımızdaki her olguyu ve olayı çıkmazlara sürükler. Artık başımızı yastığımıza koyduğumuzda bedensel olmasa bile, beyin ve kalp yorgunluğundan halsiz düşer, uyuyamayız bile…
"Radikal bir slogandır, sevgiden sözler
ötesinde belli belirsiz isteksizlikler taşıyan,
özgürlüğü düz duvarlardaki el izlerinde
ne kural tanır, ne de haya" AYSUN GÜL
Geçenlerde bir haberle çalkalandı, yaşadığım bu küçük ilçe. İlçenin bir köyünde 16 yaşında bir çocuk, annesini kesmiş ve kilere gömmüş. Şaşkınlığımı gizleyemediğim gibi, canım ürperdi. Neydi bu çocuğun sıkıntısı! demek yerine, bizler bu çocuğu bu hale nasıl getirdik? demekten kendimi alamadım. Çocuklarımızda ki baskın tavırlar, bir zaman sonra kopuş noktasına geliyor.
"Kalem terler, el terler boyanan asiliğin yoksulluğunda.
bir devrime hikaye olur ve kalır bir sokak aralığında.
emeğin de sömürü, ağız arasında gambazlık
karartıdır benliğine, inkılabı yersizlik" AYSUN GÜL
Zahiri tutarsızlıkta, çocukta saldırganlık olarak ortaya çıkıyor. Anlamsız gibi görünen bu durum, o çocuğun topluma isyanıdır. Annesine bunu yapabilen bir çocuk daha neler yapmaz? denmekten kaçınmak gerektiğine inanıyorum ve tekrar hamilelik dönemine yani çocuğun anne karnında neler yaşadığına? ve sonraki sürecine gidiyor aklım! Ya da zamanımızın etkileyen, yalan dolan adı şanı olmayan filmlerine. İki kuruşluk şöhret ve para için bu çocuklara yaşattıklarımıza bakar mısınız? Filmlerde ki saldırganlık, direkt daha kendini bile bilmeyen bu çocuklara yansıyor. Testereler, dabbeler, hayaletler, vs vs bu tür filmler çocuklarda ters tepki olarak, evlerimizin içine kadar giriyor.
"Düşünemiyorum!
düşünceler düşünce düşlerime,
düşündükçe düş oluyor düşlerime." AYSUN GÜL
Başka bir olaydan yine buradan bir örnekle devam etmek istiyorum. Böyle küçük yerlerde öylesine olaylar oluyor ki, şaşkınlık iki katına çıkıyor tabi. Geçen sene bir köy okula bir kız çocuğu; kendisine yapılan cinsel istismarı anlattığında, öğretmenlerin şaşkınlığı ve kaosu içler acısıydı. Kızın babası tarafında birkaç senedir uğradığı tacizlerin, ardı arkası kesilmeyince, artık dayanamayıp öğretmenlerine anlatıyor ve kız sosyal yardımlaşma tarafında alınıyor ailenin elinden, babası da hapse giriyor. Geride kalanlar da kırık yoksul ve anlamsız ifadelerde seyrediyor.
Çelimsiz ilişkiler sonucu yaşanan örneklendirmeler, karşısında düşünüyorum ne yapabiliriz diye? Yazımın başında söylediğim gibi, arkamda bırakıyorum yaşanmışlıkları; acıları, sıkıntıları, çelişkileri; söz adına, sevgi adına, din adına, ten adına yapılan tacizler de dahil olmak üzere, siliyorum tüm hayatıma dahil olanlardan ve yeni bir sayfa açıyorum kendime.
Yukarıda örneğini verdiğim, somut ilişkilerden kurtulmak ve yenilenmek için yola çıkmalıyız her birimiz. Depresyon denilen ağır yükü üzerimizden atarak, ruhumuzu rahatlatacak birlerle, denkleyerek yaşamayı öğrenmeliyiz. Ahlaki çalkantıları yüz üstü yatırıp, toprak atmalıyız üzerine. Zatenler, keşkeler, olabilirler, evetler ve hayırlar tabiki hayatımızda olacaklar her zaman, ama her yeni güne yeni bir sayfa çevirerek başlayabilmeliyiz. Gecenin kollarına aydınlık bakışlarımızla sarılıp, sevişmelere bırakmalıyız sabahı. Hasta bezgin ve tükenmeyen dumuru kayıp lanetlere, kapatmalıyız gözlerimizi.
Gelecek bizim can damarımız ve elimizdekilerle yetinip, elimizdekileri yaşamayı ve yaşatmayı bilerek tükenerek değil, biriktirerek israf etmemeliyiz. Sevgiye ve aşka konulan ruh coşkunluğuna, mahremmiş gibi bakmadan sıkılmadınız mı?
“Ruhun tedavisi, gerçeğe ulaştıran sevgidir. Tükenmeyen tek ameldir, sevgi. İnsan olarak sevgi amelesi olmayı becerebilirsek, nefretin askerliğinden kurtuluruz.” AYSUN GÜL
Selam ve dua ile
Geçenlerde bir haberle çalkalandı, yaşadığım bu küçük ilçe. İlçenin bir köyünde 16 yaşında bir çocuk, annesini kesmiş ve kilere gömmüş. Şaşkınlığımı gizleyemediğim gibi, canım ürperdi. Neydi bu çocuğun sıkıntısı! demek yerine, bizler bu çocuğu bu hale nasıl getirdik? demekten kendimi alamadım. Çocuklarımızda ki baskın tavırlar, bir zaman sonra kopuş noktasına geliyor...Aysun burada bizler derken kimi kasteddiğini bilmiyorum.ama üzerme alınmadım.paylaşım için teşekkür ederim.
Eylül 21st, 2010 at 00:21hocam toplumundaki her bireyi bir bütün olarak görmeye çalışıyorum. bizlerden kastım, bilinçli çevreee ve yapabildiklerimiz ve yaptıklarımız.
Eylül 21st, 2010 at 00:46ben teşekkür ederim hocam
yine çok etkliyici bir yazı çok beğendim ve duvarımda paylaştım emeğinize sağlık aysun hanım ...
Eylül 21st, 2010 at 11:36