Zaman, İnsan ve Yaşam
Zor bir zaman, zor insanlar ve zor bir hayat…
İçtenliğini, samimiliğini, dürüstlüğünü yitirmiş insanlar…
Yalan baş rollerde, devamında bir sürü çirkin şey:
Kıskançlık, fesatlık, bencillik…
Onların getirisi: hakaret savaşı, kavgalar, çeşit çeşit cinayetler ölümler…
İz kalanlar;
Acılar, göz yaşları, güven kaybı….
Zor bir hayatta, zor bir zamanda, zor insanlarla yaşama savaşı içerisindeyiz. Yaşama savaşı diyorum çünkü yaşamayı bilmiyoruz. İyiye güzele dair ne varsa istiyor, bekliyor ümit ediyor ama hep çirkine kötüye dair ne varsa onlar için çabalıyoruz… İçimizde iyiye ve güzele özlem duyarak…
Zamanla sürekli bir yarış halindeyiz. Bırakın insanları bilmeyi kendimizi bilemeyeceğimiz durumlara geliyoruz. Hırslarımızın egolarımızın peşinde gidiyoruz. Sahici olmak yerine yapmacık olmayı tercih ediyor, yalandan bir dünya kurup yalandan yaşıyoruz. Samimi içten gülmek yerine, sahte göz yaşları dökmeyi, acı çekmeyi seviyoruz ...
Bir hayal dünyası kuruyoruz kendimize kocaman. Hiç tanımadığımız, belki de asla yüz yüze gelemeyeceğimiz insanları seviyor, hayal ediyor onlar gibi olmak istiyoruz.. Bir çeşit gerçeklerden kaçma oyunu gibi.
İnsan olmayı bilenleri içten tebrik ediyor, hayranlık duyuyor ama dışta inanmıyor sahte olmakla yargılıyoruz. Kaybettiğimizde o kişiyi aslında onun gerçek bizlerin sahte olduğumuzu kendimize itiraf edip iki yönlü acı çekiyoruz. Hem o kişiyi kaybettiğimiz için hem de onun gibi olamadığımız için…
Defne joy güler yüzlü, şen kahkahaları olan enerjik bir insan. Kendisine hayran mıydım bilmem. Ama onu ekranlarda görmeyi seviyordum. Gülüşünü, enerjisini, pozitifliğini seviyordum. Onun gidişi herkes gibi beni de şaşırttı ve üzdü. Bugün cenaze törenini izledim. Bir çok insan vardı onu seven. Ve hiç birinin ağzından kötü hiçbir kelime çıkmadı. Hepsinde bir imrenme hissettim. Onun gibi olamadıkları için üzülüyorlardı ve en kötüsü onun kaybettikleri için. çünkü o samimiydi, içtendi. Bizim olmakta zorlandığımız, içimizde iyiye güzele olan özlemin ta kendisi… peki o her daim öylemiydi??? Sanmıyorum. Kim bilir içinde ne fırtınalar kopuyordu, ne hüzünleri, ne acıları vardı? Hiç birini yansıtmadı. Bizim bildiğimiz sevdiğimiz Defne oldu. yakından tanımadığımız ekranlardan görüp sevdiğimiz Defne…
İşte bu noktada bende kendi hayranlık derecemi ölçtüm. Yakın çevremi elbet biliyorum. Onların nasıl insan olduklarını, onları neden sevip sevmediğimi de biliyorum. Ama sadece ekranda gördüğüm, görmekten hoşlandığım insanlara nasıl hayran olabiliyorum?
Evet hayranlık derecemi ölçtüm ve sonuç samimiyet çıktı. Samimi gördüklerime hayran olduğumu daha doğrusu bende farklı bir yerleri olduğunu hissettim.
Mesela Nazan Öncel. Bana hep farklı gelir. Aşkı, sevgisi, nefreti farklıdır. Belki de tıpkı benim gibi. Hemen hemen her şarkısında kendimden mutlaka bir şeyler bulurum. Geçmişte yaşadığı acılar ve bu acılara direnişi… Gülmesi, ağlaması isyanı vs… Sanırım tüm bunlar farklı kılıyor onu diğerlerinden.
Bir de Şevket Çoruh var. Çok dizi izleyen bir insan değilim. Hafta da bir tek dizim vardır o da: Arka Sokaklar. Bu diziyi sırf Şevket Çoruh için izlediğimi fark ettim. O çıkınca ekrana ister istemez kilitleniyorum. Dizide ki diğer oyuncularda harikalar. Ama Şevket Çoruh bana daha samimi daha sahici geliyor. Ve sadece o rolde değil girdiği her rolde aynı. Özümsüyor benimsiyor ve kendine yakıştırıyor hakkını veriyor.
Aslında çocukluğumdan bu yana bir çok kişiye hayran oldum, fotoğraflarını biriktirip duvarıma astım. Burak Kut, Hakan Peker bunlardan bazıları. Fakat her kız çocuğu gibi bende büyünce biriyle evlenmek istedim. O da Murat İnce oldu. Türkiye’nin ve Yonca Evcimik’in en iyi dansçılarından birisi. Dansa merakım vardı. dans edenleri izler onlar gibi dans etmeye çalışırdım. Fakat Murat İnce çıktığı zaman olduğum yerde kalırdım. Deyim yerindeyse ağzım bir karış açılır öylece izlerdim. Diğer dansçılardan farklı gelirdi. Daha samimi daha içten, daha gerçekçi… Mimikleri, duruşları sanki kareografinin bir parçası değil de kendinden bir parça gibi… Dans ederken bu dünyadan kopup farklı dünyalara gidiyor gibi, dansı hem yaşıyor hem yaşatıyor…
Onu sevenlerine yaklaşım tarzı içtenliği daha da çok sevdirdi. Herkese: ‘ Ben büyüyünce onunla evleneceğim.’ Dediğim tek kişi oldu. Yıllar sonra facebookda bir arkadaşla ortak arkadaş olduğumuzu gördüm. Profilini inceledim gerçekten o olduğuna inandım. Davetimi kabul ettikten sonra daha da çok inandım. Doğum günümde de en büyük sürpriz ondan geldi. Bazı arkadaşlar vardır kendilerini bir şey zannedip cool takılmayı tercih ederler. Doğum günü kutlamazlar, paylaşımlarda bulunmazlar, duvarında bir şey paylaşsan silerler vs… Fakat Murat İncede bunu göremedim. Listesindeki hemen hemen herkese samimi ve içten yaklaştığını gördüm. Ve doğum günümü kutlaması çok ince çok güzel bir davranıştı. Önce şok oldum sonra da çooook mutlu oldum. Onun tevazü sahibi alçak gönüllü biri olduğunu görmek tarifi zor bir duygu. Murat İnceyi arkadaş listeme ekleyene kadar hiçbir ünlüyü eklememiştim listeme. Sonrasında çok fazla eklediğim kişi oldu. Hiç biri onun gibi olamadı...
Yani işin özü dostlar yakından hiç görmediğimiz, tanımadığımız insanları beğenip seviyoruz. Saygı duyuyoruz. Bazen gıpta ederken, bazen yerden yere vuruyoruz. İnsana, hayata dair ne varsa onlarla yaşıyoruz. Samimiyeti , içtenliği, insan olmayı en çok onlardan bekliyoruz. Kalplerimizde farklı bir yere koyuyor, onları özel kılıyoruz. Çoğu zaman onlarında insan olduklarını unutarak… Onlarında hayalleri, umutları, hüzünleri, elemleri, kederleri, isyanları, mutlulukları var. Biz onları sadece gördüğümüz, görmek istediğimiz gibi seviyor istiyor bekliyoruz. Bir masalın kahramanları zannediyor, yalan dünyayı onlarla paylaştığımızı unutuyoruz. Bunu da en çok acı kayıpları sayesinde anlıyoruz… İnsan olmayı da sanırım en iyi o anlarda hatırlıyor, biranlık kendimize gelme duygusunu yaşıyoruz. Çok uzun sürmeden tekrar eski halimize dönüyoruz.
Zor bir zaman da zor bir hayatta zor insanlar olmaya devam ediyoruz. İyi güzeli hayal edip, sahip çıkmayıp, insanca yaşamayı beceremeyerek ömrümüzü tüketiyoruz…
Mekanın Cennet Olsun Defne….
mekanın cennet olsun defnee.
Şubat 4th, 2011 at 10:44"..Ölüm Allah'ın emri, Şu ayrılık olmasaydı.."
Şubat 4th, 2011 at 11:22