Yüzyılın Ayıbı Kimin
Yirmibirinci yüzyılda o kadar çok ayıp yaşadık ki, ‘hangi ayıp kimin’ diye sorsanız haklısınız.
Aylan Kurdi...
İsmini anımsadınız mı?
Hatırlamadıysanız, fotoğrafını bilirsiniz. Ayakkabıları, kırmızı tişörtüyle kıyıya vurmuş, bir kucağa sığan küçücük beden.
Dünya güya ayağa kalkmıştı.
‘Başka Aylan bebek ölmesin’ diye Avrupa kapılarını kısmen de olsa göçmenlere açmıştı.
İki yüzlülük uzun sürmedi tabii, dünyanın kan emici neokanlarının politikaları çoluk, çocuk, masum yüzbinlerce insanın hayatına mal oldu.
Onca gelişmiş teknoloji, endüstri, hiç olmazsa çocukları savaş malzemesi olmaktan kurtaramadı. Kusura bakılmasın, bazen yolda gördüğüm Unicef’in gönüllü gençlerine de anlattığım gibi, birçok örgütün tavra göstermelik olmanın ötesine geçemedi.
İKİ YÜZLÜ DÜNYA
Maskelerin düşüşünü izledik, izliyoruz.
Türkiye mültecilere sözünü tutan belki tek ülke oldu. ‘Sınır komşusuydu, yanlış politikalarının karşılığını ödedi, ayrı bir seçmen gücü yaratıldı’ ne derse denilsin, ülke olarak merhametimizi, anlayışımızı gösterdik.
Suriyeliler için 35 milyar dolara yakın kaynak aktarıldı. Türk Devleti çoğu Suriyeli’ye sahip çıktı hatta her geçen gün vatandaşlık alanların sayısı artıyor.
Ancak sayı çoğaldıkça, beceriksizlikler de su yüzüne çıktı.
Yollarda 25 bin mültecinin ölümünde başlarda sıkı tutulmayan kontrollerin payı vardı.
İş olanaklarının, gelirin kısıtlı olduğu ülkede bu kez, ‘Hükümet nasılsa fazlasıyla sahip çıkıyor’ algısı yükseldi. İçselleştiren yaklaşımlar yerine plansızlıklar, çoğu kez sevimsiz sonuçlar yarattı. ‘Ülkenin kaynakları daha ne kadar onlara gidecek gibi eleştiriler arttı. Başlarda Suriyeliler’e merhametle yaklaşır, evlere alınarak bakılır, yemekler, üst baş götürülürken, şimdi ‘ne halleri varsa görsünler’ algısına doğru hızla sürüklenmekteyiz.
ALGI KARMAŞASI VAR
‘Askerlerimiz bile onlar için ölüyor, onlar burada keyif çatıyor’ gibi daha da karmaşık toplumsal bir anlayış da körükleniyor maalesef. Şimdi çoluk çocuğa yardım eden bir kişi görülse, dudaklar bükülüyor. En kötü semtlerde, berbat koşullarda yaşamaları müstehak görülüyor. İzmir’de 6 aylık Eyüp Ahmet bebeğin kulağının içini, annesinin kollarını fareler kemirince içimiz cız ediyor ama o kadar.
Onları ziyaret eden bir partinin ilçe başkanı bunun ‘yüzyılın ayıbı’ olduğunu söyleyebiliyor. Farelerin ısırdığı evlerde, eski kıyafetleri yakarak ısınan insanları görmezden getiren hatta onları müstehak noktasında algılatan yanlışlıklar kimlerin eksiği?
Bir yandan kamu bütçesinden milyar liralar harcıyorsunuz, öte yandan sahip çıkmaya çabalıyor ancak bunu politik malzeme haline getirecek görüntüler veriyorsunuz ama berisinde bir bebeği anneyi farelerin ısıracağı yoksulluğa mahkum ediyorsunuz.
Şöyle birkaç semte çıkın, yoksulluğun, yoksunluğun, pislik içinde yaşamın birkaç aile ile sınırlı olmadığını göreceksiniz.
Bölgede farelerin çoğalma nedenini, ilaçlama yapılmamasına bağlayan o ilçe yöneticisi ne kadar komikse, mülteciler konusunda yaşadığımız algı karmaşası da o denli trajik olmaya devam ediyor. Hiç değilse milletimizin merhamet duygusuyla oynanmasın!