Yüz
Bu yazımda insan ilişkilerine ilişkin bir detay üzerine dilimin döndüğünce birkaç kelam etmek isterim..
İnsan ilişkilerinde gördüğüm bazı hallerden yeni yeni farkettiğim ve çıkardığım bir sonuç var. İnsanın yüzüne yansıyan ruh hali, konuşurken sarfettiği sözlerde maksadının ne olduğunu muhatabına iletmede o kadar hayati bir öneme sahip ki, çehremizi böyle bir kabiliyetle donatana ne kadar şükretsek azdır. Çocukluktan itibaren öğrenilip geliştirilen konuşma ile birlikte bu yüz ifadesinin ifade-i meram etmede ağırlığı azalsa bile, yine de belli ölçülerde önemini her zaman muhafaza ediyor.
Mesela, henüz konuşmayı bilmeyen bir bebeğin annesi ile olan iletişimi neredeyse tamamen bebeğin yüz ifadesi, bakışları ve biraz da el-kol hareketleri üzerinden gerçekleşiyor. Yani, anlamlı bir söz içermeyen bu iletişim dili başlangıçta tam bir 'anadili' iken, sonra sonra sözlü dili yani meramını sözle ifade etmeyi öğrendikçe biraz ikinci planda kalıp, onun yerini alan yeni 'anadili'ne ilaveten gerektiğinde başvurulan bir 'yedek dil' halini alıyor.
Bu yedek dile her zaman başvurma gereği duymasak da öyle zamanlar olur ki, bir anda hayati bir öneme sahip oluverir ve kullanırız. Bunda bir sorun yok. Zor olan şu ki, eğer sizi her halinizden emin olacak derecede tanımayan biri ile rû-be-rû görüşmüyorsanız, yani iletişimde bulunduğunuz kimsenin yüzünüzü görme imkanı yoksa ve bilhassa nüanslarla dolu bir konuda meramınızı ifade etmede sıkıntı yaşıyorsanız muhatabınız tarafından doğru anlaşılmak biraz da bahtınıza kalır.. Çünkü bu yedek dili devreye sokma şansınız yoktur. Onun için, yüz ifadesini sözüne katık edebilme imkanına sahip olmak ve bu beceriyi gösterebilmek gerçekten büyük nimettir. Zaten bunun önemini kavrayanlar herhangi bir ihtilaf durumunda diğer iletişim yöntemleriyle (telefon, yazılı iletişim v.b.) sonuç almanın zor olacağını hissettiklerinde mutlaka yüzyüze görüşmenin yolunu ararlar.
Bu meyanda, mesela şakalaşmak güzeldir ama her kişinin kaldıracağı, olgunlukla karşılayabileceği bir şey değildir. Bilhassa zülf-i yare dokunacak derecede şaka yapmayı ve muhatabına takılmayı sevenler, eğer yüz ifadesinin önemini bilenlerden iseler, iğneleyici sözleri sarfederken yüz ifadesini de muhatabının bundan incinmesi önlemek için gerekli şekilde ayarlarlar. Hatta ses tonunu, ses rengini bile uygun frekansa çekerler. O zaman, böyle insanlarla şakalaşmak bir zevk haline gelir.
Eğer muhatabınız sizden yeterince emin olmayan biri ise, bilhassa yüzyüze olunmadığı durumlarda sıradan latifeler yaparken bile özenli davranmak, kelimeleri titizlikle seçmek gerekir ama bu her zaman mümkün olmayabilir. Muhatabınızın hassasiyetine ve konunun nezaketine göre belki de en iyisi ihtiyatlı olup yüzyüze yapılmayan konuşma ve iletişimde latife etmekten kaçınmaktır, hatta daha genel olarak hassas veya ihtilaflı konularda çok laf etmekten kaçınmaktır.
Öte yandan, latifesiz bir hayat da muhakkak ki biraz yavan kalır. Şu var ki, kıvam gerektiren her hususta geçerli olduğu gibi insan ilişkileri de zamanla pekişiyor. Muhatabımızın mazbut bir kişiliğe sahip olduğundan ne kadar emin olsak da, bilhassa narin ve/veya uzun soluklu münasebetlerde bir kişinin kritik durumlarda nasıl tepki vereceğini önceden isabetle tahmin eder duruma gelebilmek için belli bir zamanın geçmesi gerekiyor. O kişiye dair emniyetimizin pekişmesi gerekiyor. Bu kıvama gelinmişse zaten yukarıda sıraladığım hususlar endişe verici olmaktan çıkar, dostluğun ve samimiyetin çeşnisi haline gelir.
Hâsıl-ı kelam; insan, tanıdıkça -bazan olumlu, bazan olumsuz manada- hayretimizi arttıran, çözdüğümüzü sandıkça karmaşıklaşan bir varlık. Bunun için örnek aramaya da gerek yok, kendimizi karşımıza alıp şöyle biraz geriden baktığımızda bile bunu görmek mümkün. Ne var ki, bunu yapmayı her zaman göze alamayız. Bundan hemen kaçamadığımız durumlarda da kendimiz hakkında kabaca bir tespitte bulunup hemen konuyu değiştirmeyi tercih ederiz. Çünkü yapacak o kadar çok önemli işimiz var ki!..
Ama bir gün, baktığımız ve kendisine bakandan ziyade sağda solda olanı gösteren ayna kırılıp da arkasında bulunan ve doğrudan bizi yansıtan gerçek aynadaki ile burun buruna geldiğimizde seyreyle gümbürtüyü!..
Ustaca..
Hayat bazan insanın kulağına eğilir ve kimsenin duyamayacağı bir sesle fısıldayarak der ki;
- Arkadaş! Ben öyle bir seferde okuyup öğrenilecek kadar kolay bir ders değilim. Sınıfı geçmek azminde olanlara birkaç yılda bir, bilemedin en geç on yılda bir kendimi yeniden öğretirim...