Yürüyen Kur’an Mıyız/Yaşayan Kur’an Mıyız?…
Değerlerin alt/üst olduğu, sapla/samanın birbirine karıştığı, her kafadan, her tarikat/cemaatten bir fetva çıktığı, kaosun iman haline geldiği bir zaman dilimi içindeyiz.
“Hüsran Asrı” doğrudur, İman-ı Kamil, Âmel-i Sâlih, hakkı ve sabrı tavsiye edenlerin müstesna tutulduğu bir zaman...
Kutsal gün ve gecelerimiz vardır, milletçe hûşu içinde kutlarız. Kandillerde meyhane kapılarını o güne mahsus kapayanlar, bayram günleri içki içmeyenlerin sayısı az değildir. Koltuğu altına sıkıştırdığı bir horozla Telli Baba’ya gidip kurban kesen pavyon ve genelev kadınları da vardır. Açık yerleri örtülü yerlerinden fazla nice yosmaların başları dara gelince “Allah!...Peygamber... Kur’an” diye bağırdıkları/ feryat ettikleri, Kelime-i Şehadet getirip, Besmele çektikleri de görünen manzaralar arasındadır. Yani nüfus cüzdanında Müslüman yazan, fakat Müslümanlıkla ilgisi bulunmayanların varlığı, toplum içinde yer almaları, “Sen benim kalbime bak...” diye ahkâm kesenlerin varlığı, tezatlarımız arasındadır.
Bayram, kandil ve Cuma günleri camiler tıklık tıklım dolar, camiden çıkanlara sorsanız Şeriat’i bilmez, karşıdır.
“Allah’ı Seviyorum”, “Resûle Âşığım”, “Kur’an’ı Okuyorum” demek yeterli midir?.. her gün hayatımız nasıl şekilleniyor? Müslüman olarak nasıl yaşıyoruz, neler yapıyoruz, nelerin peşindeyiz?. Kur’an ahkâmını,Resulün hayat ilkesini kendimize ilke ediniyor muyuz? Konuşmalarımız ne merkezde? Ticaretimizin durumu nasıl? İnsanlarla iletişimde hangi konumdayız? “Emr-i Bil Marûf, nehy-i ani’l- münker” de neredeyiz? Cihadı ne kadar bilir ve nefsimizde yaşarız?
Yürüyen Kur’an mıyız, yaşayan Kur’an mıyız?..Peygamber Efendimiz hayatında pasif olmamış, bir kenara çekilip tembel tembel oturmamış! “Camiden eve, evden camiye” , “Namaz, Niyaz, Boğaz”, “Kıl beşi, ye aşı”.... gibi namaz kılan müslümanların ağızlarına kadar giren bu yanlışlar, Müslümanı pasifize etmeye, İslam’ı camiye hapsetmeye yönelik düşmanca sözlerdir.
KUR’AN hayat nizamı, reçetesi, aksiyonu, kılavuzu, saadet/huzur/selamet kaynağı,sevgili Peygamberimiz tek önder, kurtarıcı ve iki cihan için güneştir. Gençliğinden itibaren derneklere girmiş, aktif olarak çalışmış, toplumda hakemlik görevi ifa etmiş, hayatı boyunca siyasetin içinde olmuştur! Peygamberimiz asla; “Siyasetten Allah’a sığınırım” dememiştir. Siyasete soğuk bakanları, Müslümanlara soğuk bakanlar yönetir. Her peygamberlerden, devlet başkanlığı yapanlar vardır. Peygamberimiz de bir devlet başkanıydı! Medine ilk İslam Devletinin başkentiydi. Asrı saadet denilen 4 halife dönemi, dünyada, adaletin, hukukun, kardeşliğin, barışın, sevginin… ikame edildiği en kutlu dönemlerdir.
Dünyada islami yönetimleri bir kenara bıraktığınız zaman, terör, zulüm, insan hakkı ihlalleri, düşmanlık, kin, nefret, kan ve gözyaş sel olmuş akmıştır! Kur’an, aktif Müslüman ister. Allah; Mücadeleci, uyanık, haksızlığa tepki koyan, inanca zulüm söz konusu olduğu zaman anne ve baban da olsa karşı durmak, itiraz etmek, gerektiğinde bu zulmü ve haksızlığı gidermek için her türlü mücadeleyi emretmiştir. Peygamberler, bunun için savaş yapmıştır.
İman, uygulama ister. “Ben müminim, ben Müslümanım” demekle iş bitmiyor. İmanın görünen yüzü ibadetlerdir. İbadetlerin parlaklığı, güzelliği de ahlakla ortaya çıkar. Sevgili peygamberimiz; “İslam, güzel ahlaktan ibarettir”, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim”… der. Yüce Mevla da; “Sen ancak yüce bir ahlak üzerindesin” buyurur. Hz. Aişe’ye; “Resulullah’ın ahlakı nasıldı? Diyene; “Siz Kur’an okumuyor musunuz? O’nun ahlakı Kur’andan ibaretti” demesi bize mesaj vermeli, bâtıl, yanlış, yalan, beyinleri yıkayan, uyuşturan, yoldan çıkaran şer oyun/tuzaklar bizi yoldan çıkarmamalı, “Sırat-i Müstakim” esas olmalıdır.
“Toplum içinde gözyaşı dökmek, herkes görsün diye Polyannavari hareketlerde bulunmak, daima maske takarak hayat sürmek, yanıbaşımızdaki insanlar; Aç, açık, evsiz, barksız, muhtaç durumdayken, Müslümanlar işkence altındayken, haksızlıklar dizboyu iken cemaat ve tarikatlara katılmak, ne her yıl umreye gitmek, heryıl Ramazan aylarında hatim yarışında bulunmak, bayram namazlarında camileri doldurmak… hatta secdeden alnımızı kaldırmamasak bile hiçbir anlam ifade etmemektedir. Cemaat, Tarikat, hac, umre, kur’an hatmi ve tüm ibadetlerin amacı; Diğergâm insan olmak, başkalarına yardım etmek, veren el olmak, adam olmak ve adam kalmak içindir. Bunun için sevgili peygamberimiz; “İnsanların namazı sizi aldatmasın”, “Öyle Kur’an okuyucular vardır ki, Kur’an O’na lânet eder” derken, namazınız, Kur’anınız; ahlakınıza yansısın, samimiyet damarlarınızda dolaşan kan gibi olsun. “Niçin yapmadığınızı söylersiniz? ” diyor Rabbimiz... Mevlana da; “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” sahte tavırlardan sakının, hayatınızda maskeler olmasın diyor. “ Diyenler, yazanlar haksız değillerdir...Yazdıklarında, söylediklerinde samimi olmasalar dahi...
Yaşayan Kur’an, yaşatılan sünnet, yarın ölecekmiş gibi hayat olmak zorundayız. Aradan asırlar geçse de, müslümanların sayısı çoğalsa da; bu iman ve ahlakla, gayretle, mücadeleyle, hayat sistemleriyle sadece kendimizi kandırır, dünyayı kan gölü olmaktan kurtaramayız.
Zaman gösteriyor ki: “Cennet kolay değil, hem Cehennem de lüzumsuz değil..”
Yazımı anlayanlar için yine bir şiirimle bitireyim:
YIKMA!...
YIKMA Gönül sarayını, yapacak bir ustası yok,
Alma mazlûmlar âhını, çünkü onların gönlü tok,
Hatırla, bil ervâhını, zalimin elinde yay/ok,
Tövbelerde ervâhını, akıl disketine bir sok.
MEVLÂ GÖNÜLLERE SIĞAR, KULLARINA “AYNEL YAKȊN”,
HER GÜNAHIN HESÂBI VAR, EDEPLE/ERKÂNIN TAKIN.
YIKMA mazlûmun evini, çalı dibi olsa bile,
Kazan onun güvenini, sakın yapma tuzak, hile,
Doğru kullan dümenini, Haktan yersin sonra sille,
Sırla dolu sümenini, gönderme ȇlalem dile.
MAZLȖM SAHİPSİZ DEĞİLDİR, KİMSE YOKSA, ALLAH’I VAR,
DAĞLAR YIKAN BİR ÇEĞİLDİR, BULUNUR UZANAN BİR YÂR.
YIKMA imanın tahtını, sevinir Şeytan olanlar,
Kader-i Mevlâ bahtını, Nasib-i Haktan bulanlar,
Belli et sağ/sol sathını, zan içinde hep kalanlar,
Derya/Deniz, mülk katını, haramzâdede talanlar.
PİŞMAN OLUR DÖVÜNÜRSÜN, AY BACAYI ÇOKTAN GEÇER,
NE YAPTIĞIN DÜŞÜNÜRSÜN, HIZAR GİBİ SENİ BİÇER.
YIKMA ahlâk, âr seddini, değerlerine sahip çık,
Unutma Atan, Ceddini, gelecekte önün açık,
Unut çile, gam derdini, ye’is kalelerini yık,
Örnek ver yiğit, merdini, daima ol sen de ayık.
AHLÂKINI KAYBEDERSEN, ŞEYTANLA KARDEŞ OLURSUN,
KUSUR İLE AYBEDERSEN, BELÂ/MȖSİBET BULURSUN.
YIKMA sevdâ kalesini, surlar kalır daim öksüz,
Mezat aşk ihâlesini, olursun daima yüzsüz
Boynu bükük lâlesini, Bağbanlarda koyma köksüz,
Sefahatin şâlesini, mâna ikliminde öksüz.
SEVDÂYI ÇEKENLER BİLİR, LEYLA’YLA MECNUN ÇÖLLERDE,
AŞK FİDANLARI DİKİLİR, BÜLBÜL BEKLEŞİR GÜLLERDE.
YIKMA emek bahçesini, avuçta teri soğutma,
Âhenklerin bohçasını, verdiklerinle avutma,
Aşkın âşık bestesini, Hicrân-ı Âhla bağırtma,
Arş için dilekçesini, ağyâr elinden dağıtma.
EMEK KUTSAL, GAYRET BÜYÜK, KARŞILIĞI HAKK KATINDA,
GÜNAH İNSANIN SIRTINDA YÜK, CİHANIN DÖRT BİR SATHINDA.
YIKMA şair çardağını, şiirler kalıyor öksüz,
Kırma iksȋr bardağını, âşığın mızrâbı sözsüz,
Açma yârin yaşmağını, kalır sonra iki gözsüz,
Nefse vuran tokmağını, alınlarda kara yüzsüz.
ŞAİRLE/YAZAR BİRLEŞSİN, KALEMLERİ AĞLATMASIN,
BİRLİK OLSUN DA DİRLEŞSİN, GÖNÜLLERİ DAĞLATMASIN.
YIKMA garipler bağını, bir gün olur bülbül konar,
Genişlet sevgi ağını, Yaz mevsimi sular donar,
Unutma çocuk çağını, damarında kanın kaynar,
KEMÂLİ’nin aşk dağını, Mecnûn olan ancak sayar.
GARİP GELDİK BU DÜNYAYA, HAMURUMUZ KURU BALÇIK,
DÜŞMEYELİM BİZ TONGAYA, ÂMELİNLE YOLLARA ÇIK.