Yürekli Bir Toplumsal Çıkış ‘Atatürk’ten Özür Diliyorum’
Öncelikle, ATATÜRK’TEN ÖZÜR DİLİYORUM kitabının değerli yazarı Sayın Ekmel Ali OKUR ile olayların kahramanı Sayın Yüksel MERTOĞLU’ nu, Türkiye’de, belki de milyonlarca kişinin söylemek
isteyip de söyleyemediği bir düşünceyi, yürekli bir toplumsal çıkış denebilecek biçimde gündeme taşımalarından dolayı kutlamak gerekiyor.
Bir defa, ‘Atatürk’ten Özür Diliyorum’ kitabı, tek yönüyle ele alınıp değerlendirilebilecek bir kitap değil. Siyasal, ekonomik, bireysel, sosyal ve psikolojik yönlerden birçok ileti sunduğu gibi, Türk Dili’nin her yönden zengin yapısını, üretkenliğini ve ölümsüzlüğünü de çok açık olarak ortaya koymaktadır.
SİYASAL YÖNÜYLE İLGİLİ KISA BİR DEĞERLENDİRME
Bugün iyice anlaşılmıştır ki, Türkiye’de Atatürk’ü anlamayan ya da yanlış anlayan çok insan bulunmaktadır. Bunun en önemli nedeni, Atatürk’ün ölümünden sonra, O’nu Türk Milleti’nden soyutlamak isteyen kötü niyetli çevrelerin, yoğun ve sistemli çabalarıdır.
Ne yazık ki, bu sinsi çabalar geçen süre içinde azımsanmayacak bir mesafe de kat etmiştir.Bu çevrelere mensup irili ufaklı kesimlerin her biri, Atatürk’ün üstün yetenek ve erdemlerinden birini cımbızlayarak ele almışlar, işlerine geldiği gibi yorumlamışlardır. Örneğin, kimileri devlet adamlığını, kimileri askeri yönünü, kimileri de lâiklik konusundaki duyarlılığını. Üstelik bu çabaları, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndan öncesi yokmuş gibi bir sinsi yöntemle yürütmüşlerdir.
Oysa ki, bütün özelliklerini geçmişiyle birlikte ele almadan Atatürk’ü anlamanın olanaksızlığı tartışılmaz bir olgudur. Yani Atatürk’ü geçmişinden ve diğer özelliklerinden soyutlamak demek, binlerce yıllık bir geçmişe sahip Türk Milleti’ni yok saymaktır. Çünkü Atatürk’ün büyüklüğünün en büyük kaynağı Türk Milleti’nin büyüklüğüdür.
Atatürk, Türk Milleti’nin binlerce yılda oluşturduğu birikimle, yirminci yüzyıl başlarında insanlığa yön verme girişiminin adıdır. Atatürk, Oğuz’dur, Atatürk, Yesevi’dir, Atatürk, Pir Sultan’dır, Mevlâna’dır, Yunus’tur, Hacı Bektaş’tır, Fatih’tir. Bu bağlamda, Atatürk’ün bir Osmanlı Paşası, Osmanlının da Türk Milleti’nin bir hanedanı olduğunu unutmamak gerekir. Atatürk Tanrı’nın, tarihi boyunca putlara tapmamış, kimseye köle olmamış ve gücünün kudretinin doruğunda bile kimseyi köleleştirmemiş Türk Milleti’ni temsilen insanlığa sunduğu bir armağandır.
Atatürk, dünyadaki mazlumların dualarının Tanrı tarafından kabul edildiğinin kanıtıdır. Başka bir deyişle, Tanrı, mazlumların dualarını kabul etmiş, gereğinin yerine getirilmesi görevini de Türk Milleti’ne vermiştir. Ve Türk Milleti de bu görevi, Mustafa Kemal Atatürk adındaki evlâdının öncülüğünde, dünyadaki bütün cellâtların örgütlenmiş gücüne karşı yerine getirmiştir.
Atatürk’ün gerçek büyüklüğü de, mensup olduğu Millet’in tarihsel köklerinden kopmak değil, tam tersine maddi ve manevi bütün yönleriyle köklerine bağlanmaya yönelmesi ve bunu büyük ölçüde de başarmasında yatmaktadır.
ATATÜRK KÖŞESİ
Birtakım kuşbeyinli kimselere kendinizi beğendirmek hevesine düşmeyiniz; bunun hiçbir kıymeti ve önemi yoktur.
DÜŞÜN-TAŞIN
Hak, savunulmaya muhtaçlık göstermediği gibi bâtılda savunulmaya muhtaçtır.
AFORİZMALARIM
İnsan kendisi olmadığı zaman başkasına yamanır..