Yürek Yarası Geçer mi?
Yürekler yanıyor... Yürekler kanıyor...
Şehitlerimiz, birer birer toprağa veriliyor.
Anaların ağıtları dağları taşları titretiyor.
Babaların gözyaşları taşları eritiyor.
Ya eşlerin, çocukların, feryatları...
İnsan olanın yüreği dayanmaz.
Hepimizin gözü önünde yaşanıyor tüm bunlar.
Yine bir bayram kutluyoruz. Hep beraber...
Büyük çoğumuz coşkuyla, sevinçle kutlayacağız.
Ama kimilerimiz, yürek yarasıyla kutlayamayacak bile. Yas tutacak.
Bir yanda coşkulu bayram yaşayanlar, diğer yanda yas tutan analar, babalar, bacılar, ağabeyler, kardeşler, çocuklar, eşler ve akrabalar.
Böyle bir bayram da olur mu?
Eğer başınızda 23 yıldan beri çözemediğiniz bir terör belası varsa, bu bayramı da, bundan sonraki bayramı da coşkuyla kutlamak mümkün değil.
Bayram üzeri, hep neşeli yazılar yazılır. Milletin moralini yükselten...
Ama bu bayram sanırım hiç kimsenin böyle bir yazı yazmaya eli de, yüreği de varmayacaktır.
Bizler bu şekilde tepkisiz bir toplum olduğumuz sürece de, bu yazılar birbirini kovalayacaktır.
İnternet ortamında herkes birbirine şehitlerimiz için mesajlar yollayıp duruyor...
Çoğunluğu da Hırant Dink cinayetinde, bir saat içinde ellerinde “Hepimiz Hırantız... Hepimiz Ermeniyiz...” pankartları ile sokaklara dökülen onbinlerce kişinin şimdi nerede olduğunu soruyor!..
Biraz daha ileri gidip de, bu onbinlerin neden “Hepimiz Türküz... Hepimiz Mehmetiz...” diye sokaklara dökülmediğini soruyor...
Daha da ileri gidenler, “Türk olmayı, Mehmetçik olmayı kendinize yakıştıramıyor musunuz?” diye ağır eleştirilerde de bulunuyor.
Bir kısmı da, televizyon kanallarında dansöz oynatıldığını, eğlence programlarının alabildiğine sürdürüldüğünü eleştiriyor.
Tabii bir kısmı da, buna karşı çıkıyor. Her şehit cenazelerinde matem ilan edilirse, bir yılın toplamını sırf matem içerisinde geçiririz diye...
Demek ki, durum çok vahim. Biz bu terör belasını çözümleyemeyeceğiz anlaşılan.
Toplumun buna olan inancı yıkılmış, sıfırlanmış.
Öyleyse, biz zaten kendi içimizde çoktan çözülmüşüz de, birileri itiraf etmekten kaçınıyor sanki... Vah bize ki, ne vah vah...
Üç kıtada at oynatan Osmanlı’nın torunları-nın düştüğü duruma bakın!.. Üç-beş baldırı çıplak teröristle baş edemez hale dönüştürüldü.
Hatırlıyorum da, 1974 Kıbrıs çıkartmasında, binlerce genç askerlik şubelerinin önüne yığılmış, “Bizi de askere alın” diye askerlik şubesi komutanlarına yalvarıyordu. Şimdi ise analar oğullarını askere göndermekten korkuyor... Başta da bu devletin büyükleri!..
Nereden nereye gelmişiz meğerse.
Bu bayram hiç istemezdim böyle bir yazı yazmayı ama milletin üzerindeki bu yılgınlık tablosunu yara-tıp, büyük büyük ağabeylerinden icazet alamayıp, bizleri böylesine bir duruma düşürenlerin de bayramlarını nasıl geçireceklerini çok merak ediyorum.
Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına sabırlar dolusu başsağlığı, sizlere de bundan sonra terörsüz, ölümsüz, acısız bir bayram diliyorum.
İnşallah bir gün böyle bir bayram yaşarız...