content

07 Eyl

Yorgo Hacıdimitriadis

İletişim Yayınlarından yeni bir kitap çıktı: “Yorgo Hacıdimitriadis’in Aşkale-Erzurum Günlüğü 1943”.
Kitabı yayına hazırlayan ise, değerli akademisyen Prof. Dr. Ayhan Aktar.

Bir ülke, bir tarih, bir toplum ders kitaplarından öğrenilemez!
Bu ve benzer konular, gazete yazılarından da öğrenilemez!
Bilgi edinmenin yolu, kitap okumaktan geçer.
İnternet de bilgiye ulaşmanın kolay bir kaynağıdır ancak, onları filtre etmeyi bilmek gerek. Yani bu filtre için de bir bilgiye gerek var, çünkü internet, aynı zamanda bir çöplük!
Hoş, kitapları da seçebilmek gerek ya!
Sonuçta doğru bilgi, kolay elde edilmiyor.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sicilinde yurttaşına karşı işlediği suçların kaydı çok kabarıktır!
Bunlardan biri de, fecaat boyutunda olan 1942 yılı Varlık Vergisi rezilliğidir.
Türkiye’nin Türkleştirilmesinin tarihinin dönüm noktalarından bir olan Varlık Vergisi uygulaması, aynı zamanda sermayenin de Türkleştirilmesi (Müslüman kesime kaydırılması) sürecidir.

Dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu, Varlık Vergisi’nin amacını TBMM’de şöyle açıklar: “Bu kanunla takip ettiğimiz hedef tedavüldeki paraları azaltmak ve memleket ihtiyaçlarımıza karşılık hazırlamaktır…”

“Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar…” diyen aynı Saraçoğlu (Türk milliyetçiliğinde ırkçılık yoktur geyiğini yapanlara duyurulur!), basına kapalı yapılan CHP grup toplantısında bu kanunu şöyle sunar: “Bu kanun aynı zamanda bir ihtilal kanunudur! Bize iktisadi istiklalimizi kazandıracak bir fırsat karşısındayız: Piyasamıza hâkim olan gayri Türk unsurları bu sayede bertaraf ederek Türk piyasasını Türk tüccarlarının ve Türklerin eline vereceğiz. İstanbul’daki gayrimenkullerin Türklere intikalini yine bu sayede temin edeceğiz…”

Kanunun meclisteki sunumu, işin kılıfıdır!
Daha doğrusu Saraçoğlu, yalan söylemektedir!
Görüldüğü gibi gerçek amaç, basına kapalı yapılan grup toplantısındaki konuşmadır!

Türkiye gibi bürokratik oligarşinin yapılandırdığı ve iktidar olduğu ülkelerde siyaset, iktisada giydirilen bir deli gömleğidir. Ve aynı siyaset, kimileri için zenginleşmenin önünü açan bir buzkırandır!
Türkiye’de devleti, iktidarı, partileri tahlil etmenin bence en önemli yolu, Türkiye’deki sermaye birikiminin tarihini izlemektir. Bir de buna, üst sivil ve asker bürokrasi için yaratılan imkânları, daha doğrusu kıyakları eklemek lazım.

Bu kanun, azınlıkları tasfiyesine yönelik despot bir kanunudur.
Keyfi olarak tahakkuk ettirilmiş bir vergi; itiraz yolları kapalı ve bir ayda ödenmesi zorunlu.
Öyle keyfi ki, örneğin adamın bütün işinin değeri 10 bin lira, bütün mal varlığı diyelim ki 25 bin lira ama adama yazılan vergi 100 bin lira!

Konuya ilişkin son yıllarda yetersiz olsa da kitaplar, makaleler yayınlandı.
Ancak asıl kaynak, İstanbul defterdarı olarak bu işin başında bulunanlardan maliyeci Faik Ökte’nin 1951 yılında yayınladığı kitabıdır! Ökte, kitabını yayınladığında, vatan hainliği ve devletin sırlarını yabancılara ifşa etmekle suçlanmıştır. Yetmemiş, bir de rüşvetçi ilan edilmiştir!

Vatan hainliği; ne ilkel bir suçlama değil mi?
Günümüzde pek bir esamisi kalmadı ama dün öyle miydi?

Bu ve benzer kaynaklar okunmadan, devlet, iktidar ve siyasete dair konuşmaların epeyi boşlukta kalacağının düşünüyorum.

50 bin civarında vergisini ödeyemeyen (daha doğrusu, kendilerinden istenen haracı), gayrimüslim için çalışma kamplarına gönderilme kararı alınır. İlk elde 1500 kadarı Aşkale, Erzurum, Sivrihisar’da kurulan çalışma kamplarına gönderilir ve bunlardan 21 kişisi (35’te deniliyor) ölür. Hanlar, apartmanlar, konaklar, evler, yalılar, imalathaneler, üretimde kullanılan mallar ve ev eşyaları haraç mezat satılarak el değiştirir. Örneğin Sütlüce’deki bilmem hangi fabrikanın, İstiklal Caddesindeki bilmem hangi mağazanın, Şişlideki bilmem hangi apartmanın el değiştiriş biçimi, Türkiye’nin siyasi ve iktisadi tarihinin cemaziyelevvelidir!

Kitaptan fıkra gibi son bir alıntı yaparak yazımı bitireyim.

18 Aralık 1942 günü, kimin ne kadar vergi ödeyeceğinin listeler ilan edilir.
Tam da o günlerde verginin mantığını ortaya koyan bir hikâye anlatılır.
“Varlık Vergisi listeleri asıldıktan sonra Salomon kahveye girmiş ve oturanlara sormaya başlamış:
- Mişon, sen ne verdin?
- 10 bin 550 lira 20 kuruş!
- İyi paradır, iyi paradır.
- Kirkor, sen ne verdin?
- 20 bin 915 lira 30 kuruş!
- İyi paradır, iyi paradır.
- Yanni, sen ne verdi?
- 29 bin 715 lira 40 kuruş!
- İyi paradır, iyi paradır.
- Ahmet Bey, sen verdin?
- 50 Lira 10 kuruş
Salomon ellerini havaya kaldırmış:
- Ey büyük Atatürk, sen ne güzel söylemişsin ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ diye!”

İşte ironi budur!
Fakat ocaklara da incir ağacı dikilmiştir.

NOT: Bu yazıyı yazdıktan sonra AKP Hükümeti’nin azınlıkların el konulan vakıf mallarının bir kısmının iadesine ilişkin almış olduğu kararı çok olumlu buluyorum. Bu karar, her ne kadar yetersiz de olsa, ceberut devletin kendi yurttaşı olan azınlık mallarını gaspına bir ölçüde son veriyor! Hükümet doğrusunu ve gereğini yaptı.

Etiketler : , , , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank