Yine Yüzümüze Gözümüze Bulaştırdık
Evet, bir eylemi de kuşe çevirip, yine kendi bildiğimiz gibi yapıp, yüzümüze gözümüze bulaştırma marifetini gösterdik.
Bir kez daha, cehennemde kaynayan kazanların başında yer alan zebanilerin, merakla Türklerin kazanının başında niçin hiçbir zebaninin olmamasının merakının gerçek anlamda, tamamen söylentiden değil, bizim yapımızdan kaynaklandığını doğrular bir tavır sergiledik.
Çünkü, bizler o fokur fokur kaynayan kazandan kurtulmak için can havliyle kazanın kenarına tutunup da kendini dışarıya çıkmak için uğraşan bir başka Türk’ü, çıkıp da kurtulmasın diye, paçasından yapışıp tekrar kazanın içine çekme konusunda hünerliyiz.
Birimizin kaçıp da, o kaynayan kazandan kurtulmasına yardımcı olmasına asla tahammül edemiyoruz. Öyle gösteriyor ki, bundan sonra da asla gösteremeyeceğiz.
Herşey ortada...
Son birkaç aydır Bandırma, Türkiye’nin gündemine hep olumsuz olaylarla geldi.
Ya köpek katliamıyla, ya da bir milletvekilimizin söylediği bir argo sözle...
Bunlar, dalga dalga Türkiye çapında yayıldı ve sonunda bizlerin ne kadar birlik ve beraberlikten uzak, kendi içimizde çatışmalar yaşayan bir toplum olduğumuz kanısı, ülke insanının belleğinde yer etti.
Geride bıraktığımız haftalar içerisinde, Sahil Yenice köyünde bir fosfat zenginleştirme tesisinin kurulması gündeme geldi.
Yeri gelmişken, böyle bir tesisin bu şartlar altında bu şekilde, böylesine hammaddeye uzak bir yere kurulmasına bir türlü akıl erdiremiyorum ya...
Rantabl olan, fabrikanın hammadde yatağına yakın olan yerlere kurulması gerekirken, binlerce kilometre öteye, çeşitli araçlarla, son derece pahalıya gelecek bir maliyetle taşınıp, fabrikada işlenerek, zenginleştirilecek bir ürünün, maliyetinin kaça çıkacağını ciddi bir şekilde de merak ediyorum.
Deseniz ki, elde edilecek ürün altın, gümüş, pırlanta vs. olsa, bir derece aklım yatacak.
Ama gübre yapımında kullanılan ve astarı yüzünden pahalıya gelecek, ithal edilmesi çok daha ucuz olan böylesine bir yatırımı anlamak mümkün değil.
Ya, bölgede fosfat zenginleştirme tesisi adı altında çok daha farklı bir yatırım yapılıp, çok daha farklı bir takım işler gerçekleştirilecek, ya da altında bir başka çapanoğlu çıkacak.
İkincisi ise, 450 milyon dolarlık olarak düşünülen yatırımın, en uygun olanı hammadde yatağının dibine yapılması gerekirken, (ki, burada zaten olan fabrika bir şekilde kapatıldı) ileriye dönük, buraların bir şekilde elden çıkacağı düşünülerek mi, yapılmıyor!..
Bunu da birilerinin çıkıp açık açık dile getirmesi gerekiyor diye düşünüyorum.
Biz gelelim asıl konuya. Sahil Yeniceliler, hepimizin bildiği gibi köylerine gerek liman, gerekse fabrika yapılmaması için, son derece güzel ve son derece etkili birkaç eylem birden gerçekleştirdi.
Bu eylemlere de öncülük eden Asteriks lakaplı Oktay Konyar’ın farklı bir stil yaratmasından dolayı Türkiye gündeminde ciddi bir şekilde ses getirdiği de açık.
Şimdi konuşulanlar, Oktay Konyar’ın ve onun çağırdığı iddia edilen Sarp Kuray’ın, yapılan eylemin önüne geçerek, köylü-nün masum isteğinin ya da protestosunun farklı boyutlarla farklı şekilde provoke edildiği şeklinde konuşmalar ortalıkta dolaşıyor.
Şunu biliyorum ki, bu köye fabrika yapılması yaklaşık bir ayı aşkın bir süreden beri konuşuluyor. Başta köy muhtarı Yaşar Panç olmak üzere, kapı kapı dolaşıp kendilerine destek istedi. Gerek siyasi, gerek sivil toplum örgütleri ve medyadan.
Bandırma yerel basını, bu konuyu ilk kamuoyuna çıktığı günden beri işleyip duruyor.
Hiç kimse, “bizim haberimiz olmadı” diyemez. Dediği an zaten kendini kamuoyundan soyutladığını da kabul etmek zorunda kalır.
İşte o günlerde, bu köy halkına destekte ve katkıda bulunmaya yanaşmayanlar, dikkat ediyorum da en çok konuşanlar oluyor.
Yok beyler, yok. Bu yapılanların insafla bağdaşır bir yanı kesinlikle yok.
Siz burun kıvıracaksınız, dirsek bükeceksiniz, umursamayacaksınız, ama kalkıp da birileri umursadığında da, feveran edeceksiniz.
Kimin bunu yapmaya hakkı var?
Hiç kimsenin. Bu nedenle oturup, önce kimin nerede yanlış yaptığını düşünmesi gerekir.
Bizler bunu yapamıyoruz. Elimizi taşın altına koymaya asla yanaşmadığımız gibi, taşın altına elini koyanı da karalıyoruz.
Elbette birileri sahip çıkacaktı.
Bizim ayıbımız, bizim için mücadele eden burnumuzun dibindeki Sahil Yenice’yi görememek. Fakat, taa uzaktakiler gelip de sahiplenince ayıbımızın üstüne bir ayıp daha ekliyoruz. O zaman, hep birlikte destek olalım. Ya da susalım.