Yine Döndüm de Döndüm…
Hiç bilmediğimiz bir zaman diliminde o çok iyi hissettiğim Mevla’mın aşkını ruhuma daha fazla işlemesine yardımcı olan sesi dinledim bir Şeb-i Aruz’dan sonra!
Aşkın suskun şairinin sesini!
Aşkın merkezinde ve hasretinde geçen ömrünün Şeb-i Aruzdan sonra ki evrensel sesini duymak ne muhteşem…
**
Zamandan mekândan bağımsız kelimeleriyle Mevlana, yaşadığımız bu yüzyılda hala yepyeni yaşıyor aynı canlılığıyla…
Onun kelimelerinin kalıcı ve sarsıcı etkisi sekiz yüzyıldır geçmedi daha fazla canlanıyor. Sözleri öğretileri, yalnız anlam arayışındakileri değil tüketim toplumunda da ruhları öğüten dişliye karşı direnmesini sağladı günümüz insanının.
**
Ona bilginlerin sultanı diyorlar. Afkanistan’da doğmuş ama Konyalı olmuş. İslam âleminin dünyaca meşhur mutasavvıfı olarak kendisine duyulan saygıdan dolayı babası ona “Efendimiz” yani Mevlana diye seslenmiş.
Selçuklu devletinin o en parlak zamanında Baş şehir olan Konya’da kelimeleri, bilgisi ve bu yolla yaydığı sevgisi ona her zaman artarak geri dönüyor. Kalbinden gelip akıl imbiğinden süzdüğü öğretilerini iplik dokur gibi dokumuş… O cümlelere, kitaplara nakşetmiş. İnsanlar için hayatın özünü irdeleyen ve gösteren bir pusula olmuş hala da olmakta…
O her ne algılanırsa algılansın ilahi aşkı anlatıyor.
*
Geçen hafta Konya’da Mevlana müzesindeki mezarını ziyaretimden lezzetine doyamadığım yarım kalmış duygularımla kendime döndüm de döndüm bu gün de…
Orada o kadar insanın içinde bir ben vardım birde beni seyreden Mevlana vardı sanki. Suskun şairin sesini o derinden derine gelen ney sesiyle huşu içinde kimseye aldırmadan semazenlerle dönerek dinledim…
Işıl ışıldı sanki her yer.Uzun soluklu tasavvuf-sufi müzik ve hiç bitmeyecek gibi uzayan ama hayran bıraktığından bitmesine korktuğum o anlar!..
Allah, Allah sözleriyle doluyor kubbe… Kudüm, ney ve tef! Arada ses veren ud, kemençe ve hayalimdeki hafız Mevlana’ya eşlik ediyorum…
**
Ya o dönüşler… Sağdan sola bir devinimle göğe açtıkları elleri ile Mevla’mdan geleni, yere çevirdikleri sol elleriyle ile tüm dünyadaki kullara ulaştıranların içinde gibi hissetmek…
Hep aynı çemberin içinde durmadan, durmadan dönen semazenlerin o lirik büyüsüne kapılan ben sanki beyaz eteklerin ucunda tüm evrene savruldum döne döne…
Gepgeniş açılan kocaman bir daire olan beyaz etekleri, boz şikeleri ve siyah cüppeleriyle ( cüppemi deniyordu bilmiyorum ama) bir başka hayatın sanki çok gerilerde kalmış unutulmaya yüz tutmuş bir masalın- yansımasını aksettiriyordular bana- benimle beraber dönerken…
Gözümle birlikte yüreğim de ağlarken gerçek hayatın hangisi olduğunun sorgusunun olmayacağını çok anlaşılır bir dille anlatıyordu bu sihirli atmosfer!
**
Bazı anlar gerçek dediğim hayata geri çağırsa da yine bir masal dünyasının yolculuğunun başkahramanının yanına bırakıyordu bu kısa yolculuk…
Ayrılık gelip çattığında ve sonrasında kabaran deniz, yüzüme çarpan buz gibi yağmur, fırtına rengi gökyüzü, kocaman kahkaha atan güven dolu sıcak yavrularımla yaşadığım evimin özlemi…
**
Oysa ne kadar istedim tüm sevdiklerimle günler hep böyle geçse… Böyle geçmeli belki.
Semazenlerin dönüş amaçları neyse benim amacım da bu galiba.
Böyle büyü dolu, neşe dolu, Yaratanın aşkıyla keyif dolu günlerde yaşamak yaşayabilmek…
Semazenler dönerken, ben de dönüyorum…
Hayatıma gülümsemek için…