Yıllar Öncesinden Bir Yazı; Serüvenciler Yeni Denizlere Yelken Açmalılar
Hayatın dar ve çıkmaz sokaklarından geniş caddelere, bulvarlara çıkmak isteriz, çıkamayız. Alıp başımızı gitmek isteriz, gidemeyiz. Yeni bir hayatın bilinmezliklerinde kavga vermek isteriz, veremeyiz. Eskiyi unutmak isteriz, unutamayız. Alışkanlıklarımız ve kişiliklerimiz hemen yanıbaşımızdakilerine acılar çektirmiştir, çektirmeye devam ediyordur; değiştirmek isteriz, değiştiremeyiz.
Ölümle yüzleşmek isteriz, yüzleşemeyiz. "Boş ver, bir daha mı geleceksin dünyaya" demek isteriz, diyemeyiz. Öyle dediğimiz anlar da mutlu oluruz. Ama bir şeyler huzursuz eder, biliriz o şeyin ne olduğunu ve mutluluğu da doya doya yaşayamayız. Sonrası acılar ve hayal kırıklıklarıdır. Başkalarının acılarının nedeni sizsinizdir ve hayatla olan bağının bazen kopmasına neden olursunuz.
Sorulara verdiğimiz yanıtlar kişiliğimizi ortaya çıkarır
Aslında hayal kırıklıkları ve acılar kendiniz için mi; yoksa yanı başınızdakiler için midir? Benim bu soruya yanıtım hem kendimiz hem de yanı başımızda ki içindir. Yanı başınızdakilerin sizden beklentisi bellidir. Bilirler, size tam sahip olamayacağını ve bu acı verir; cehennem azabı çektirir onlara...
Dostlukları, arkadaşlıkları korumak istersiniz, koruyamazsınız. Kendinizle ilgili olanları anlatırsanız da, onunla ilgili olanları anlatamazsınız. Çünkü tüm olumsuzlukların sorumlusu sizsinizdir.
Hayatı seversiniz, doya doya yaşamak isteseniz de, yaşayamazsınız. Yaşasanız da mutluluğunuzu bir şeyler engeller. Hani boğazınıza bir şey düğümlenir de, nefes alamazsınız ya, işte öyle olursunuz.
En sevdiklerinizle ilişkileriniz kopar, dost kalmak istersiniz ancak bir anlık arzular ve istekler için berbat edersiniz. 'Hayatı anlamlı kılan anlık mutluluklar mı yoksa istikrarlı ve sürekliliği olan mutluluklar mıdır?' sorularına vereceğimiz yanıtlar, nasıl bir hayatı tercih ettiğimizin ve kişiliğimizin de yanıtı olur.
Her rüzgara kapılıp gidebilirsiniz;
'Hayatı anlamlı kılan anlık mutluluklardır' dediğiniz andan itibaren tercihinizi yapmışsınızdır. Sadece sizin duygularınız önemlidir, başkalarının değil. Siz başkalarına acılar çektirmek için dünyaya gelmişsinizdir. Sizinle beraber olanlar, sizin yarattığınız cehennemlerde acılar çekmekte ve yanmaktadırlar. Siz ise kendi cennettiniz de mutluluklar yaşamaktasınızdır. Size bakanlar güvenemezler, ne yapacağınız belli değildir çünkü. Her rüzgara kapılıp gidebilirsiniz.
'Hayatı anlamlı kılan istikrarlı ve sürekliliği olan mutluluklardır' dediğiniz andan itibaren, büyük mutlulukların peşinde koşan değilsinizdir. Kendinizle barışık ve paylaşımcınızdır. Yanınızdakilerine huzur katar, güven verirsiniz. Bulunduğunuz yerde sağlam kökleriniz olur. Rüzgar ve fırtınalar sizi bulunduğunuz yerden koparamaz. Kendi küçücük cennetinizde mutlusunuzdur. Ne büyük laflar edersiniz, ne büyük düşleriniz vardır. Mutlusunuzdurmu?
Serüvenciler, tutunamayanlardır
Birinciler serüvencilerdir. Aynı zamanda tutunamayanlardır. İkinciler istikrardır. Aynı zamanda tutunanlardır. Birinciler yanındakilerine acılar; ikinciler yanındakilerine mutluluk katarlar.
Ne umarız ve ne buluruz? Büyük laflar mı etmek önemlidir yoksa küçük laflar ederek hayatın değişmesine katkıda bulunmak mı? Büyük laf ve büyük düşler kuranlar hayatın değişmesine katkı da bulunmazlar mı? Yoksa herkes kendince hayatın değişmesine katkıda mı bulunmaktadır?
Hayatı değiştirenler serüvencilerdir. Onların kendi cehennemlerinde ki yangınları tutunamamayı beraberinde getirir. Serüvenciler anlık mutluluklar için bilinmeyenlere yelken açtıklarında ulaştıkları yerlere mutluluk getirirlermi? gibi olsada sonrası kaostur. Bir gün gittiklere yerlere dinginlik geldiğinde, oradakiler kendileri ile yüzleştiklerinde ve değişmeye başladıklarında ise onlar yeni bilinmeyenlere yelken açmışlardır.
Sürekli mutluluk var mıdır?
Serüvenciler, bilinmeyen yerlere mutluluk ve acılar getirmek için yola çıkmamışlardır, sadece ve sadece içlerindeki cehennem ateşini söndürebilmek ve anlık mutluluklar bulabilmek için yola koyulmuşlardır. Ve bilmektedirler ki, sürekli mutluluk yoktur.
Sürekli acı vardır. Sürekli acıların bazı anlarını mutlu kılabilmek önemlidir. Belki de tüm anları mutlu kılabildiğimizde sürekli acı da ortadan kalkacaktır.
Ve serüvencilere ihtiyaç vardır. Çünkü onlar uçlarda dolaşırlar. Kalabalıklar için uçlara bakarak "iyi ki oralarda değiliz" deyip yaşadıkları basitliği yüceltirler. Bir gün serüvencilerin yaşadıkları, kalabalıkların yaşam tarzına dönüştüğünde yeni serüvenciler ortaya çıkar yeni ve bilinmeyene yelken açmaya hazırlanırlar.
Ve hayatı da değiştirenler serüvencilerdir. Çünkü onların düşleri kalabalıkların bir gün hayat tarzı olur. Ancak gittikleri yerlere mutluluk ve cehennemleri beraberinde götürürler ya kendilerine anlık mutlulukların dışında ne kalır; gittikleri yerler kendilerinden sonra hangi cehennemleri yaşarlar? Kendi cehennemleri ile yüzleşemeyenlerin anlık ve sürekli mutluluklarla yüzleşmeleri de mümkün olabilir mi?
Belki de hayat, cehennemin ve cennetin iç içe geçmesinden oluşuyordur; ne dersiniz? Bir an cennet olabilirken, diğer bir an cehennem; bazen aynı anın içinde saklıdır cennet ve cehennem... Aslında cennet ve cehennem, diyalektikde olduğu gibi zıtların birliğidir.
Diğeri olmadan, diğerinin olması asla mümkün değildir. Cehennem olmadan cennetin, cennet olmadan cehennemin önemi yoktur. Onun için cennet ve cehennemi gittiğimiz her yerde yanımızda taşırız.
Son söz: Siz, kendinizi serüvenci mi, yoksa serüvencilerin keşfedeceği biri olarak mı görüyorsunuz? İkinci sorum ise, cehenneminizi ve cennetini yanında taşıyanlardan mısınız? Yanıtlarınız ne? Sorulara vereceğiniz yanıtlar; sizin ya hayata iz bırakanlardan olduğunuzu yada izsiz olduğunuzu gösterir.
Not: Bu yazı 18 Nisan 2001 tarihinde yazılmıştır.