Yeter, Çekin Elinizi Verimli Topraklardan
Türkiye işsizlikle, ekonomi zor dönen çarklarla boğuşurken, Ege’de bazı OSB’lerden gelen büyüme isteklerinin yarattığı tartışma sürüyor. Anlamak mümkün değil.
Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi, Torbalı Organize Sanayi Bölgesi özellikle, tarım alanları etrafında büyüme gayreti içinde.
Verimli, toprağın fışkırarak yeşerdiği bu arazilerin büyük kısmını bugüne kadar zaten kaybettik.
Sanki bu bölgenin hiç kıraç toprağı yokmuş gibi sanayi tesislerinin en verimli arazilere kondurulmasını içimiz acıyarak seyrettik.
Ve yıllar sonra İzmir’de birkaç duyarlı insanın, özellikle deneyimli gazetecilerin istikrarlı duruşlarıyla bu çabalara dur diyen sesler yükselmeye başladı.
Özellikle kirazın başkenti Kemalpaşa’ya karşı...
Özellikle sebzenin meyvenin cenneti Torbalı’ya karşı...
Toprağa saygıdan, ilgiden doğan bu duruşu “sanayileşme düşmanlığı” gibi göstermek oyunu bitti artık. Bugün her iki OSB de ve hatta büyüme arayışına giren diğer OSB’lerde de yeterince boş yer var.
Ancak “biz geleceği öngörerek, yeni yatırım alanları ayırmak istiyoruz”un yanıtı tarım arazileri olmamalı.
Bu konuda özellikle Kemalpaşa’da büyük tartışmalar yaşandı ve yaşanıyor. Son olarak OSB’nin sınırlarının tam olarak belirlenmesi ve fabrika aralarında kalan 1600 dönümlük alanın kamulaştırılmasının rant tartışmaları sürerken sanayicilere “dur” sesi sanayicilerin bizzat kendi başkanları Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanı Ender Yorgancılar’dan geldi.
Kim bu ayyakkabıcı ?
Yorgancılar’la konuyu masaya yatırdığımızda şu sözleri hayli enteresan oldu. “Sözkonusu organize sanayi bölgelerimiz önce var olan kapasitelerini doldurmalı. Ardından verimli topraklarda değil, sanayinin büyümesine elverişli arazilerde büyüme planları içinde olmalılar”
Ayrıca her iki belde de kurulacağı açıklanan lojistik köylerin yerleri de tarım arazileri üzerine kurulu ki, Yorgancılar buradaki rant beklentilerine de açık açık vurgu yaptı.
“Bir araştırma yaptık. Her iki bölgede de kurulması planlanan ya da kurulabileceği öngörülen, belirtilen yerlerin etrafının ucuza kapatıldığını öğrendik. Özellikle bir ayyakkabıcının geniş araziler kapattığını gördük. Henüz bizim TOBB desteği ile kuracağımız lojistik köyün yeri netleşmedi. O yüzden vatandaşların mağdur olmaması lazım”
Yorgancılar’a birkaç isim söyledik, ayyakkabıcıyı bulmak için ama o isim belirtmemekte kararlı. Ayrıca bir konuda daha kararlı; verimli tarım arazilerinde büyümekte ısrarcı olan sanayi odaları yönetimlerini ciddi şekilde uyaracaklar.
Evet ve lütfen, bu ülke, bu bölge sağlıklı planlamaların içinde olsun.
Sanayi için tarımı yok etmeden büyüyebilmenin, sağlıklı stratejik planlamalar yapabilmenin önü açılsın. Elmalarla armutları hep karıştırarak yol aldık. “Sanayiye karşı mısınız” sorusuyla kafalar karıştırılmaya çalışıldı ama zamanın değişimi “rant”ın herşey olduğu noktasında, vicdanları aşmaya yetmiyor.
Sanayicilere “dur” uyarısı, bu kez sanayicilerden, hatta başkanlarından gelebiliyor.
Başkanlık sistemi olsun işsizler başa otursun!
Ciddi canınız yanınca, ciddi konuları tartışamaz hale geliyorsunuz. Başbakan Tayyip Erdoğan geçen pazar günü ortaya attığından bu yana, üç gündür başkanlık sistemini tartışıyoruz.
Sanki birçok kesim, bu tartışmayı her an bekliyormuş, gerekli araştırmalar yapılmış gibi tartışıyoruz. Eğer bu tartışmayı şimdi yapmak istemezseniz zaten baştan mağlup olup, ‘konuyu bilmiyor’ diye kestirmeden bertaraf etme alışkanlıklarına maruz kalıyorsunuz.
Gel de tartışma.
Konu öylesine önemli ki, başı federasyona, sonu konfederasyona kadar gidiyor. Hele Başbakan dile getirmişse, “Kenarında ucunda” duramıyorsunuz. Çünkü Türkiye bu sistemi bir gün tartışmalı. Ama “O gün bugün değil” diyemiyorsunuz, Deseniz bile sesiniz duyulmuyor, duyulmayacak.
Türkiye’de aslında yaklaşık 30 yıldır konuşulan başkanlık sistemini sadece konuşup yine rafa koyacaksak sorun yok. Ama konjonktür bu da değil üstelik.
Açılımla başlayan süreci film izler gibi izlerken, filmin şimdi başkalarını bilemem ama benim için beklenen sahnesindeyiz.
Bazı yönleriyle “başkanlık sistemi” ile “parlamenter sistem” arasındaki farklar da avantajlar da çarpıcı gelmiyor değil. En azından bir başkan bir kere ya da iki kere seçilebilecek.
Bu açıdan bakıldığında güzel.
Ancak Türkiye için riskli bu konu dikkatli çok dikkatli tartışılmalı.
Ama şimdi mi ?
Başkanlık sistemi tartışmaları gündemimize geldiğinden beri Türkiye’de önemli bir fark daha yaşandı.
Geçen haftaki yazılarda işsizlik oranını Aralık rakamlarına dayanarak yüzde 13 olarak yazıyorduk, artık açıklanan Ocak rakamlarıyla yüzde 14,5 yazıyoruz. Genç nüfusun işsizlik oranı 25,9’a ulaştı.
Sosyal patlama deyince daha ne bekliyoruz bilmiyorum ama yaşadıklarımızla toplum patlıyor.
Bir yanda cinayetler, intiharlar öte yanda toplum artık yumruklaşarak ileşitişim kuruyor.
Durmadan biri birine yumruk atıyor.
Trafikte önüme geçtin yumruk, sen bana söz verdin yerine getirmedin yumruk, sen bana ne dedin bodoslama dal.
Elbette caydırıcı cezaların olmamasının da etkisi var ama toplum tabanda bunalıyor. İşsizlik rakamları da bunu net ortaya koyuyor.
Hani biz de tartışmalara katılalım, anlatalım diyoruz, “başkanlık değil belki yarı başkanlık sistemi olabilir diye ama içimizden gelmiyor.
Açıkçası; bıkan, yorulan , canı acıyan toplumu oyalıyormuşuz gibi oluyor.