content

20 Şub

Yeter Artıık!

Bugün, müzik çalışmam vardı. Saat, 18,30 gibi dolmuşa bindim. Pozcu’da bir kız yanıma oturdu, ki, onunla birlikte binen bir adam, kızı kolundan tutarak çekti ve yan taraftaki diğer ikili koltuğu göstererek
“Gel, buraya otur” dedi,
Kız,
“hayır” deyip, yerinden kalkmadı.
Adam kızın tepesinde durup,
“Gel diyorum sana” diye tehditkar komut veriyor. Kız kalkmadı.
Ben, önce kavga eden iki sevgili olduklarını sandım. Sanki Kız küsmüş de adamla birlikte oturmak istemiyor ve atar yapıyor.

Ama adama dönüp baktım ki, ne göreyim, kan çanağı gibi gözler. Zil zurna sarhoş. Ayakta sallanıyor. Zaten yalpalayıp, enlemesine yan koltuğa düştü.
Kıza dönüp
‘Tanıyor musun?’diye sordum.

Dönüp bana ‘Hayır’ dedi. 14-15 yaşlarında, , ürküp, şaşırdığı her halinden belli.
Bir sonraki durakta, birkaç genç kız daha bindi. Adam gene yerinden kalkıp,
“gelin buraya oturun” dedi ama bu sefer de, arkadaki gençlerin üzerine yığıldı.
Gençlerden biri,
“Abi gel buraya otur” diyerek,adamı yanına oturttu.
Kız, bana dönüp,
“Şoföre söyleyelim mi? Atsın dışarı” dedi.
“Boş ver hiç kurcalama” dedim.

Hani düşündüm ki, şoför atmazsa eğer, kıza musallat olmasın.
Bu sırada sarhoş adam yanındaki gence bağırmaya başlamasın mı?
“Dağıtırım lan, keserim laannn”
Şoför lütfedip dönüp baktığında
Dolmuştaki hemen hemen bütün kadınlar aynı anda elimizi kaldırıp,
“Dışarı at” biçiminde şoföre işaret ettik, sessiz. Hani sesli bi biçimde söylemeye cesaretimiz yok.
Niye mi yok? Türkiye’yi sarsan Özgecan olayının etkili dalgaları, Mersin üzerinde daha şiddetli salınıyor da ondan.
Şoför bütün işaretleri görmezden gelip, “Nooluyor” falan diye biraz geveledi. Sarhoş adam, sesini kesti. Şoför de gaza bastı. Belli ki o da başına iş almak istemiyor. Adamı dışarı atmadı yani. Dolmuşta gergin bir hava, somutlaşıp, atmosfere oturdu sanki.

Kıza dönüp, sessizce,
“Evin nerede?” diye sordum.
“Kipa’nın arkası” dedi sessiz.
“İndikten sonra, sakın yollarda oyalanma” dedim.
Biraz gittik.

Ben diyorum ki içimden, “Şimdi kız inecek, adam da arkasından inecek.. Daha küçücük bir çocuk..”
Sanki bir korku filminin içinde yaşıyoruz.
Neyse ki kız sessizce biriyle mesajlaşıyor, belli ki evdekilere mesaj çekiyor.
Tekrar dönüp sessizce,
“Ben botanikte inicem. Müzik çalışmasına gidiyorum. İstersen benimle birlikte gel. Bir-iki saat sürecek. Sonra ben seni dolmuşa bindiririm.” Dedim.
“Tamam. Babama telefon edeyim gelip beni oradan alsın. Botaniğin neresinde?”
“Arkasında. …. …. Kültür …” diyerek gideceğim yeri belirtiyorum.
Biraz gidiyoruz.
“Ben botanikte taksiye bineyim.” diyor. Akıllı çocuk.
Ve babasına telefon edip,
“Botanikten taksiye binicem” diyor.
Uzatmayayım
Botanikte indik.
Taksi durağı yolun karşısında.
“Sen geç. Taksiye binene kadar burada bekliycem” diyorum.
Çocuk okadar korkmuş ki, karşıya geçmekte bile zorlandı. Taksiye birkaç adım kala, dönüp bana el salladı. Ben de müzik çalışmasına gittim.

Şu anda saat 22. Müzik çalışmasından geldikten sonra, bu yazıyı yazıyorum. Hani masal anlatmıyorum. Bugün saat 18,30 ile 19 arasında bütün bu yazdıklarım yaşandı. Eksiği var fazlası yok.
Daha birkaç hafta önce, iki genç kalabalığın ortasında bıçaklanınca,
“Yeter artık ya” demiştim.
Özgecan öldürülünce
“Yeter artııııkk” diye bağırdım.
Kaç kadın öldürüldü? İkibin mi, üçbin mi, beş bin mi?
Hadi bir şeyi kabul ve itiraf edelim. Ne zaman ki idam cezası kalktı, bu cinayetler gemi azıya aldı.
Öyle ya! Allah, Kur’an’a kısası boş yere koymuş.
İnsanlar Allah’tan daha akıllılar ya! Allah’ın hatasını düzeltip, ölüm cezasını kaldırdılar. Sonuç?
Mizah ile hukuğun trajikomik kardeşliği ve yerlerde sürünen hukuk saygınlığı!
(Gerçi, paranoyaya kapılmış devlet tarafından, kısas dışında başka her şey için uygulanarak çığırından çıktığı için, avrupa birliği tarafından idam cezasının kaldırılmasının dayatılması gayet normaldi ya, bu, başka bi konu.)
Her neyse, ben diyorum ki, adamlar cahil, adamlar ilkel, adamlar sözden anlamaz.

Ona, “Bak Kur’an’da, ‘Masum bir insanı öldürmek, bütün insanları öldürmek gibidir’ diyor” desen ne dediğini bile anlamaz. Üstelik, yaptıkları eylemin sonunu göremeyecek kadar salaklar. Ölümden beter bir gelecek yaşayacakları kesin gibi.

Aslında bu durumun tek bir çözümü var. Terbiye etmek.
Nasıl mı? Tabi ki, İdam cezasını tekrar kanunlaştırarak.
İdam cezası nasıl mı terbiye eder?Tabi ki Yılgı dengesi oluşturarak.
Bir, üç, beş… Fazla değil..
Üç, beş infazdan sonra, bu tür suçlar azalır. Bu kadar çok masum gencin ve kadının öldürülmesiyle; vicdanımızın, geçmişte aldığı ve GELECEKTE ALACAĞI yaralar kapanır. Hak ve adalet yerini bulur. Şeytan; biraz geri adım atar.
Ey devlet!
Kasten adam öldürenin, cezasının ölüm olması, toplum sağlığı açısından kaçınılmaz olmuştur.
İLKEL İNSANLAR, ANCAK KISAS KORKUSUYLA TERBİYE OLUR . Lütfen artık terbiye et! Yoksa, beni, ilkellerle aynı havayı solumak zorunda bıraktığın ve bana, ilkellerin, vahşice davranışları karşısında çaresizlik duygusu yaşattığın için senden ahirette davacı olacağım.

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank