Yeşil Sermayenin Gri Tonları
Sizlere bu ilkyazımda değinilecek konu bulmakta oldukça zorlandığımı ifade ederek başlamak istedim. Aslında oldukça yoğun gündem maddeleriyle dolu bir süreç yaşamakta olduğumuz için zorlandım diyorum. Nereye dokunalım ya da nereden su getirip hangi yarayı irdeleyelim başlarda bilemedim ancak sonunda bir madde vardı ki bir süredir karşımda sırıtıyordu. Yaramaz bir çocuk misali sırıtan bu konu, her nedense ilk bakışta basitmiş gibi görünse de derinlerinde ne karmaşık haller taşıyordu. Son dönemlerin gözde sözcüğü YEŞİL SERMAYE’den bahsediyorum elbette ki… Terim olarak bakıldığında bir anlama ifade etmeyen bu söylem mana olarak taşıdığı yükün altında eziliyordu…
Yeşil sermaye kavramı yalnız ülkemizde değil tüm dünyada yükselen bir trend olmuş gibi görünüyor. Aslında temel olan bir zamanların İslami kesimleri olarak nitelendirilen çevrelerin taşıdığı değerleri gündelik hayatta ve diğer birçok alanda yükselişidir. Ama biz bunların dışında iş hayatı açısından bakacağız ilk olarak.
Ben tarihler ve olaylar karmaşası içerisinde zaten karışık olan bu durumu daha da içinden çıkılmaz hale getirmeden oldukça basitten başlayarak ilerlemek istiyorum başlarda.
1980 yılların başlarında yükselişe geçen bu trend aslında daha öncelere dayanıyordu. Ancak vitrine ilk olarak 1980li yılların ortalarında çıkmaya başlayan bu kavram, daha sonralarında çevresinde söz sahibi olacak kadar büyüyecekti. 80’li yılların sonlarına doğru artık ülkemizde farklı iş sektörlerinde de kendisini göstermeye başlayacaktı. Bu büyümede mevcut hükümetlerin etkisi olduğunu düşünenler olsa da ben onlara katılmıyorum.
Çünkü yeşil sermaye terimi bir anlamda İslami sermayeyle bağlantılıydı. Dünyada yükselen İslami sermaye ilk başlarda “neden Türkiye’de yok” sorusunu akıllara getirmiş olacak ki hemen ithal etme gayretine düşmüş vatandaşlarımız.
Aldığı darbeler(…) yüzünden ezilmiş halklar gibi görünen birtakım kimseler dünyada yükselen bu modayı hemen ülkemizde de uygulamaya geçirmiş. Kendisini ezilmiş ve mağdur olarak gören bu kesim sonralarında içlerinde taşıdıkları intikam (…) duygusunu bastırmış gibi görünerek amaçları doğrultusunda emin ama yavaş adımlarla ilerlemeye başlamıştı. Ancak birkaç kişiyle yapılamayacak olan bu içten pazarlık durumu, elbette ki ezilmiş halklara da yayılması gerekiyordu. Bunun için seçtikleri birtakım insanlarla bu ezilmiş halk, mağdur edilmiş kesim ya da adına siz ne derseniz onu empoze etmeye çalıştılar. Bunun için en kesin ve fayda verecek yer vaaz edilen kürsüler olabilirdi. Çünkü öncelerden beri insanların kürsüdeki kişiye tam teslimiyetçi olması ve söylenen her şeyi peşinen kabul etmiş gibi olması işleri kolaylaştırıyordu. Zahmet edip araştırmadan “falanca” kişinin söylediklerini kaynak göstererek kutsal değerler üzerinden prim verdiklerinin farkında mıydılar acaba?
Bir müddet vaizlerimiz bilerek veya bilmeyerek bu denli “yüce seçilmişlere” bu türlü hizmetleri oldu. Bir zaman sonra bu seçilmişleri toplumun saygın yerlerinde görmek mümkün olmaya başlar…
Aramıza hoşgeldin.
Ekim 17th, 2009 at 01:19Armıza hoş geldiniz.
Yeşil sermaye aslında kapitalizmin müslüman halkları soyma maskesinden başka bir şey değildir. BANKA FAİZİ HARAMDIR diye diye banka sahibi olmuş bir kesimin kendisini FAİZSİZ BANKACILIK sloganıyla aldatma yönteminin genel adıdır yeşil sermaye. Yeşil sermayenin aslı RİBA dır.Dinin gerçeği olan ribaya bu kılıf uydurulmuştur.Peki müslüman arap şeyhlerinin petrol paraları batı bankalarında yahudilere sermaye desteği olurken Irak filistin gibi halkların başlarına bomba olarak düşmektedir.
Ekim 17th, 2009 at 08:37