Yeniyen Yıl
Eski yıl. Yeni yıl. Eskiyen yıl. Yeniyen yıl. Üretmek mümkündür daha nice kelime ve deyim ve ifade ve cümle ve tümce. Dil teorileri üretecek değilim. Dili eğip bükmek daha eğlenceli. Fakat bu eksiltmeli bir yaklaşım değil, yıpratmalı bir yaklaşım değil. Eskiyen ve Yeniyen.
Ne de çok birbirini andırıyor değil mi? Dilimiz-algı işleme merkezimiz ortaklaşa, hemen sanki aynıymış gibi algılıyor veya algılamaya çalışıyor. Eski; tanımı çoktan yapılmış, sıkılınılmış..demek. Fakat, düşünsel düzlemde, maddi alemde olduğu gibi bir işe yaramazlık yok aslında. Bir tornavida eskirse, işe yaramaz hale gelirse bunu biliriz. Bu artık işe yaramaz deriz. En genel "eski"yi ima eden "eski " kelimesi ise çok çok başka bir yerden gelir. O yeri tam bilemeyiz. "Yeni" kelimesi, yine maddi alemden soyutlanarak incelenecek olursa (elektroteknikte Thevenin yöntemine benzer bir düşünüş yöntemi), düşünsel düzlemde (belki duygusal düzlemle işbirliği içinde) yeni tanımlama süreci sonunda ortaya çıkmış ve çıkmaya devam eden şeydir, diyebiliriz. "Eski" olacağına göre ona yani "Yeni"ye şimdiden "eski" demek mümkündür. Bu yüzdendir ki eskiyen her şey, aynı zamanda yeniyen şeydir..diyerek lafa girmiş olduk. Sonumuz hayrolsun. Ben bu hallerimi pek beğenmiyorum_mu? diyorum bazen. Beğenmekle, beğenmemenin de aynı şey olduğunu kendime ispatlayacak kadar dertli olduğumu sezinliyor olmalısınız. Siz beni sezinliyorsanız bu konuda, sizinle ben aynı kişiyim demeye kadar götürürüz konuyu ve bu yazıdan Ahmet olarak, Mehmet olarak, -aman aman, Ayşe olarak - çıkma ihtimalimiz var. İhtimalle, olmuş olmanın da aynı şeyler olduğunu, en azından bir denklik olduğunu da ispatlarsam kendime, bilin ki ben artık ölmüşümdür. Ne de olsa ölümle yaşam aynıydı-yı kim söyler o zaman. Gerçek olması için bir şeyin, söylenmesi mi gerekir? Bilemeyiz bunları.
"Fare, dağa küsmüş de dağın haberi olmamış," derler. Fareler, hayvanlar içinde insana en yakın hayvanlardır. Sosyal hayatları vardır. İnsanlarla yüz yüze gelmekten korktukları tam anlamıyla doğru değildir. Sempatik hayvanlardır. "Hayvan oğlu hayvan" ifadesini fareler için kabul edemeyiz. En azından, ben edemem. Veba ile anılan bu hayvanlar Tıp bilimlerinin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır, bunları biliyoruz. Fakat konumuz tıp mıp değil elbette. Onların vebaları da değil, onların sosyal olup olmamaları da konumuz değil. Ve şimdi kelime konuya küsmüş de konunun haberi olmamış gibi de bir durum oldu. Gereksizliği gerekliğe dönüştürebilmek için söz etmiş olabilirim bu küsen kelimelerin varlığından.
Yılbaşlarında çoğumuz, illaki bir şeyler yapma telaşında oluyoruz. Saklasak da, saklamasak da bu böyle. Kayseri ve Konya'da patlayan Çam ağacı satışları da bunu gösteriyor. Konumuz çam ağacı satışları da değil. Geçenlerde ben bile bir çam ağacı almayı düşündüm. Alır, dibine yatar, ya rakı ya da çay içerim diyordum. Çok da süsleme yapmama gerek olmaz idi. Dibine bir tane mum yakardım. Bir tane. Gecenin bir yarısı olurdu. Ben mumu seyrederdim. Aydınlanan çam ağacını.
Ah! Ruhum! Zavallı ruhum! Çokluk içinde kendini kaybeden ruhum! Bul kendini, bırak kendini, şu, bin yıllardır adına sayfalar yazılan ışığında. Dağıl bir ağacın yapraklarına. Dağıl ruhuma. Yok et şatafatlı ışıkların hepsini. Sızılan ruhumda. Sızılan da sana huşu edeyim. Sonra, tamamla ömrünü. Son kez parılda ve bit benimle.
Fakat konumuz romantizm veya bir sevgiliyi beklemek değil. Demin de söyledim. İnandıramadım. Konuyu çok dağıtıyorsunuz. Farenin dağa küsmesinden bahsediyorduk...Kısacası: küsüyoruz, umuyoruz, bekliyoruz...Fare, dağa küsmüş gibi oluyor. Bu yani. Deminden beri bir konuşturmadınız beni. Fakat, durumdan, her ne olursa olsun memnunum. Fare olduğumuzu söyleyebildim.