Yeni Türkiye’nin önündeki karabasanlar
10 Ağustos seçiminin neticesi hem Türkiye, hem de Ak Parti açısından bir milat. Erdoğan resmi olarak Cumhurbaşkanı olsa da, fiilen ‘başkan’ olarak görev yapacak.
Ak Parti’nin yaşamaya başladığı süreç ve 2015 seçimleri arzu edildiği gibi geçerse, Ak Parti ve HDP’nin katkılarıyla yeni bir anayasa süreci başlayacak.
Süreç arzu edildiği şekilde ilerlemezse de, maazallah hem Ak Parti’yi, hem de Türkiye’yi kötü günler bekleyebilir. Zira Türkiye’nin önü açık, ama bu sürecin sancılı olması veya hiç olmaması için güç odakları kılıçları çekmiş durumda.
ARINÇ VE GÜL NE DEMEK İSTEDİ?
Yaklaşık bir yıldır Erdoğan’la araları hayli limoni olan Bülent Arınç’ın, seçimden üç gün önce başbakanlık için en güçlü seçeneğin “Gül” olduğunu belirtmesi ve ardından da Gül’ün “partime dönüyorum” demesi, bir projenin sahneye konulduğunu gösteriyor.
Arınç’ın, en güçlü seçeneğin Gül olduğunu belirtip, “Başbakanlık konusunda bir özlemim, bir beklentim, buna yönelik bir planım yok, programım yok. Ama görev olarak üzerimizde kalırsa da kimse itiraz etmez” demesi de, düşünülmeden tesadüfen kurulmuş cümleler olarak görülemez.
Kuşku yok ki Gül ve Arınç ittifak halindeler. Herkes istese de, hukuken Gül’ün 2016 seçimlerinden önce Başbakan olması imkânsız. Ama genel başkan olması konusunda bir mani yok. Arınç’ın ise tüzük gereği 2015’den sonra milletvekili seçilmesi mümkün değil.
Bu cephe; Arınç’ın seçime kadar Başbakan, Gül’ün ise Genel Başkan olması, 2015 seçimlerinden sonra da, her iki koltuğa Gül’ün geçmesini arzu ediyor.
GÜL’Ü KİM DESTEKLİYOR?
TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu ve Boydak grubunun başını çektiği sermaye grubu da, bu senaryonun peşinde nefes ve emek tüketiyor.
Erdoğan ise bu seçeneğin, partinin elinden kayıp gitmesi olduğunun farkında. Zira adaylık sürecinde, Gül’ün partinin başına dönmek istediğini belirttiği, ancak Erdoğan’ın “ben senin gibi olmam, şayet altımda yapabileceksen dön” dediği rivayet ediliyor. Buna rağmen Gül’ün, iç ve dış çevrelerce dönmesi için baskı altında tutulduğu belirtiliyor.
Gül’ü destekleyen hemşehrileri Hisarcıklıoğlu, 17-25 Aralık süreçlerinde paralel yapıya karşı tek kelime etmemiş bir kişi. Boydak yani İstikbal grubu ise, Gülen’e müntesip bir grup.
Gül ve Arınç’ın, “paralel yapı” konusunda hâlâ Erdoğan gibi düşünmedikleri biliniyor.
BATI AK PARTİ’Yİ BÖLME PEŞİNDE
Özellikle İngiliz, Alman ve Amerikalı Neoconlar da, hem Çankaya’nın, hem partinin, hem Başbakanlığın Erdoğan’ın kontrolünde olmasını istemiyorlar.
Muhalif ve sinsi güçlerin, Parti ve Başbakanlığın, Erdoğan’ın söz geçiremeyeceği kimselerde olmasını istemeleri kendi çıkarları açısından doğal bir durum…
Bu planlardan Erdoğan haberdar değil mi? Kuşku yok ki, bizim bildiğimizden çok daha fazlasını biliyor.
ERDOĞAN NASIL BİR HAMLE YAPTI?
Zira birinci turda seçilmesi,
hemen genel kurul kararı alınması,
partinin başındaki kişi ile başbakanın aynı kişi olması yönündeki demeçleri,
-Gül dönemini de katarak,- eski Çankaya döneminin, kendi ifadesiyle 1960 parantezinin kapandığını söylemesi,
paralel yapıya dönük sert mesajları,
Gül’e söylediği rivayet edilen sözler,
3 dönem kuralından taviz vermemesi,
30 Mart seçimlerinden bu yana parti yönetim kadroları ve il-ilçe başkanlıklarında yaptığı dizaynların tümü, Erdoğan’ın güçlü bir hazırlık yaptığını gösteriyor.
KURNAZ KURTLAR SUYU BULANDIRABİLECEK Mİ?
Ancak hiçbir şey sanıldığı kadar kolay değil. Gerçek yüzlerinin Erdoğan tarafından çok iyi bilindiğini ve üç dönem kuralıyla Ak Parti’de etkin rol alamayacağını bilen kurnaz kurtların suyu bulandırmaya çalıştıkları gözden kaçmıyor.
Medyada yazılıp çizilenler, kulislerde konuşulanlar bir yana, küresel egemen yapıların Türkiye gibi şartel ülkelerde, 1909’da başlatıp 1924’de nihayete erdirdikleri organ/beyin naklinin nihayete erip, yeni bir dönemin başlamasına izin vermeyecekleri de açık. Olumlu ve olumsuz yönleriyle Türkiye’nin son dönemde yaşadığı değişim, bu çevreleri tedirgin ediyor.
Sağlık, aşı, tarım, su, tohum, mernis, kredi kartı, bankacılık işlemleri, tekebbür yapılaşma vb başlıklarda batı menşeli politikalara dair memnuniyetleri olsa da, bu onlar için asla yeterli değil.
Zira daha güçlü bir Türkiye, küresel bünyede organ yetmezliği sorununa yol açabilir.
Bunun içinde enerjinin önemli bir bölümünü son yüzyılda yaptığı gibi, içerde tüketmesi gerekir. Egemen yapılar ise bunun için, partinin kurucu unsurları arasındaki zayıflamış bağı tarumar etmeye yönelik hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyorlar.
Özellikle Gül, Arınç ve Enverist düşünce sahiplerini tamahkârlıklarının kurbanı olmaması ve bu hırsları yüzünden Türkiye’yi eski karanlık günlere döndürecek emellere hizmet etmemeleri için, el ve dillerine hâkim olmaya çağırmak gerekir.
Bu vesileyle de belirtmeliyiz ki, yeni bir Türkiye şart ama kolay olmayacak. Önümüzdeki bir yıl, Türkiye için hem balıksırtı, hem de aşırı derecede riskli bir süreç.
Allah Azze ve Celle encamımızı hayretsin. (Âmin!)