Yeni Bir Hicret Mümkün mü?
Mekke’deki şirk egemenliğinden, tevhidi tesis etmek için Medine’ye hicret eden Hz Peygamber (s.a.v.)’in hicretinin 1435’inci yılındayız. (4 Kasım 2013)
Batılılar yılbaşlarını tüketim çılgınlığı ve eğlence olarak görürken, Müslümanlar ise muhasebe günleri olarak görürler.
Ne yazık ki günümüz Müslümanlarının bir bölümü kendi yılbaşlarında tefekkür ve tezekkür yerine, batılıların kutlama günlerinde onlar gibi davranıyor. Hatta çoğunluk hicri yılbaşından bile habersiz bir ömür geçiriyor.
Benzemeye başladığımız kavimler gibi, Allah’a inandığını zanneden birçok Müslüman da (farkında olmadan) aslında para, makam, karşı cins, şöhret, unvan, teknoloji gibi gizli bir ilahlar edinmiş olabilir. Hatta üstümüze sel gibi gelen kirli bilgi karşısında küçüldüğü hissine kapılan günümüz insanı bilgiyi ya da eşyayı Rab’leştirebiliyor.
Allah’ın yarattığı muhteşem varlıkları görmezlikten gelip, insan eliyle yapılan nakıs aletleri putlaştırabiliyor. Allah’ın en mükerrem varlığı insanı araçsallaştırıp, her gün kendi kendini nakseden bilime tapmak gibi ahmakça bir hale bile bürünebiliyor.
Her şeyi küçük aklına sığdırmaya kalktığı için, Yaratıcısını tanımayı kendi kendine zorlaştırabiliyor. Bir uzay aracı karşısında küçük dilini yutan insan, uçsuz, bucaksız ve muazzam bir varlık olan uzayın Yaratıcısını aklına bile getiremeyebiliyor.
Kendisi için bir zehir niteliği taşıyan endüstriyel bir gıda karşısında kendini kaybedip servetini verebilirken, ona sayısız meyve, sebze, mineral, vitamin, su ve oksijen gibi benzersiz maddeleri bedelsiz ikram eden Rabbine bir şükrü bile çok görebiliyor.
Kendi yapıp ettikleri yüzünden hastalandığında ilaç verene sonsuz teşekkür sunup adeta önünde eğilirken, ona şifayı bahşedenin karşısında bir kez olsun secdeye kapanmayabiliyor.
Cep telefonu, tablet, internet, televizyon karşısında adeta hiçleşirken, kendini yoktan var edip, varlıklar içinde en şerefli kılan Rabbi’ne karşı kibirli olabiliyor.
Netice itibariyle geçici konukladığımız günümüzün küçük dünyasında dünyevileşme her yerde ve hepimizi abluka altına aldığı için hepimizin yapabileceği en iyi hicret, muhakkak ki İslam’adır.
Her birimiz hiç kimseye bakmadan, kendimizin İslam’la olan ilişkimizin muhasebesini yapmakla işe başlayabiliriz.
İsterseniz bir an gözlerimizi kapatıp, kendimize bazı sorular soralım.
Mesela, Allah inancımız gerçekten bir (ehad) ve benzersiz olan (Esma-ul Hüsna’nın sahibi) Allah’a mı, yoksa başka sahte Rab’lere mi?
Sahi Hz Peygamber (s.a.v.) aramıza dönse ve bizim yaşantımıza, davranışımıza, başka toplumlar karşısındaki zilletimize bakıp, bunlar benim ümmetim der miydi?
Çarşımıza, pazarımıza, üretim tesislerimize gelse, olup bitenler hakkında ne düşünür ve neler söylerdi? Oralardan alışveriş yapar mıydı?
Müslüman olduğunu söyleyen üreticilere ürünlerinin ‘tayyib’ olup olmadığını sorsa, nasıl bir cevap alırdı? Yalan ve hilenin sıradanlaştığı bugünkü ticari hayatı gördüğünde bunu yapanlar için ‘sadece aldatan bizden değildir’ demekle mi yetinirdi?
Zekât versek, verdiklerimizi ‘beytülmal’e kabul eder miydi?
Sokaklarımızda yürüse, hem yürüyüp hem yiyen, bununla da yetinmeyip çöpünü yürüdüğü yola atanlara ne derdi?
Bâbil kulelerini andıran binalarımızı görünce, bunlar Müslümanların yapıları, marketlerimize girince bunlar Müslümanların yiyeceği, giydiklerimizi görünce bunlar Müslüman’ın kıyafeti, sohbetimizi duyunca bunlar Müslüman’ca sözler, ailelerimizin ahvalini görünce bunlar Müslüman aileler der miydi?
Şehirlerimize girince, tereddütsüz buralar ümmetimin yaşadığı beldeler diyebilir miydi?
Hz Peygamber (s.a.v.) yeniden hicret etmek isteseydi bizim beldeyi tercih eder miydi?
Bizim beldeye hicret eden muhacirlerle varlığımızı ikiye bölüp paylaşabilir miydik?
Sizce bir batılı kadar dünyevileşen biz Müslümanlar, neyimiz var neyimiz yok bırakıp, yollara düşebilir miydik?
Özden ve dolayısıyla tevhitten bu kadar uzaklaşılmış olmasına karşın, hiç bir zaman ümitsiz olmamak gerek. Yapmamız gereken şey hicreti yeniden gündemimize alıp gereğini yapmaktır!
Galiba içine düştüğümüz buhrandan çıkışın tek yolu da hicretten başkası değil. Bu durumda sorulması gereken soru hicretin sadece mekân değiştirmekle mi mümkün olduğudur? Mesela mekân değiştirmeden hicret edemez miyiz?
Elbette ederiz.
Ayrıca hicreti hiçbir zaman mekân değişikliği olarak anlasak günümüzün modern şirklerinden arî kalabilmiş nere kaldı ki?
Aslın yapmamız gereken tek şey neye muhtaç isek ona hicret etmektir.
Yani yol yakınken hemen İslam’a hicret etmekten başka bir çıkış yok. Belki inşaallah!
İslam’a hicret edenlerin hicreti ve 1435. Hicri yılımız mübarek olsun!