Yaz Kur’an Kursları ve Kur’ani Ahlak
(M. Burhan HEDBİ)Vahyin başlangıcının “Oku!” emri ile başlaması aslında bize çok şey anlatıyor. Bu emir, her türlü cehalet ile mücadele, özellikle de Allah’ın kanun ve yasalarında bilgisizliğe/tecahülekarşı mücadele etmeye işaret etmektedir. Yani; inanan bir kimsenin Allah’a, Allah’ın kainata ve içindekilere karşı ona yüklediği sorumluluğu bilmesi ve öğrenmesi önemli bir görevidir. Bu öğrenme (eğitim/öğretim) olmazsa olmazdır. Şayet birisi sınırını ve hangi sınırları aşmasının yasak olduğunu bilmiyorsa, kendini nasıl koruyabilir ki? Yani; birisi helal ve haramı ve bunların sınırlarını bilmiyorsa, kendini nasıl koruyabilir?
Evet, her ferdin dinini öğrenmesi gerekir; peki nereden ve kimden?
Allah’ın kanun ve yasası olan Kur’ân ile peygamberin hayat ve tavrı olan sünnetten öğrenmesi gerekir. Maalesef zaman içerisinde altyapısı Kur’ân ve sünnet olan Allah’ın dininden uzaklaştık.
İslam coğrafyasında yaşanan problemler, yanlışlar ve sıkıntılar ortadadır.
Bilmiyor olabiliriz, fakat bilgisiz kalmak, bilgisizliği devam ettirmek kabul edilemez. Müslüman kişi her konuda, özelliklede din konusunda kendini geliştirmeli, dini, kaynaklarından öğrenmeye çalışmalıdır. Dinin ana kaynağı Kur’ân’dır. Dinin asıl kaynağı olan Kur’ân’ın içeriğini öğrenmek her Müslüman’ın en temel görevlerinden birisidir.
Kur’ân’ı öğrenmemizi sağlayan imkânlardan biri de Yaz Kur’ân kurslarıdır. Haziran’ın 18’inde ülkenin genelinde yaz kur’an kursları aynı anda başlayacaktır. İster dini ister dünyevi eğitim olsun, coğrafyamızda eğitim, şimdiye kadar sağlam bir sistem ve doğru bir kalıba dayalı gerçekleştirilememiştir. Sözüm ona avrupa sistemine, batılıların/yabancıların kültür ve ahlakına göre değiştirilmek istenmişse de bunda da başarıya ulaşılamamıştır. Bizimkiler, onların yürüyüş tarzını öğrenemedikleri gibi kendi yürüyüş tarzlarını da unutmuşlardır.
Yaz Kur’ân kursları münasebetiyle, siz değerli dostlarımla bir şeyler paylaşmak istiyorum. Yaşça büyük olanlar da bu kurslara katılabileceklerse de, bu kursların asıl amacı özellikle çocuklardır.
Evet çocuklar...! Kendilerine rol model alsınlar diye çoğu yabancı insanları/düşünürleri çoluk çocuğumuza örnek olarak göstermişiz. Acaba biz, Peygamberimiz (s.a.s.)’i kaç kere çocuklarımıza örnek olarak göstermişiz, ya da onun hayatı hakkında bizler ne biliyoruz da onlara anlatalım? Peygamberimiz (s.a.s.) nasıl bir insandı, ahlakı neydi?
Kur’ân’ı kerim şöyle ifade etmektedir; “Andolsun ki, (Muhakkak)sizin için, Allahın resulünde güzel örnekler vardır, Allah ve ahireti isteyenler için…’’[1] Her müslümanın bu ayeti kerimi iyi anlaması ve ne anlama geldiğini düşünmesi gerekir. Peygamberimiz’in (s.a.s.) hayatı teoriden çok, pratik üzerine inşa edilmiş bir hayattı. Fakat Peygamberimizin (s.a.s.) hayatının neyin pratiği olduğunu bilmiyoruz!...
Peygamberimiz’in (s.a.s.) sahabileri de, biz Müslümanların anası Hz. Aişe (r.ah.)’ya bunu sormuşlar. Ya Aişe! Peygamberimizin (s.a.s.) ahlakı nasıldı? Hz. Aişe (r.a) şöyle bir cevap veriyor: Kur’ân’ı okumuyor musunuz? Peygamberimiz’in (s.a.s.) ahlakı Kur’ân’dı. Yani; Peygamberimiz (s.a.s.) yaşayan Kur’ân’dı. Şayet zamanımızda Peygamberimiz (s.a.s.) cismiyle olmasa da Kur’ân vardır ve her zaman da olacaktır. Demek ki, Peygamberimiz’in (s.a.s.) kişiliğini Kur’ân’dan öğrenmemiz gerekir.
Bu yüzden, bu kurslarda sadece Kur’ân’ın harfleri değil, Kur’ân’da insanlara yüklenen tüm sorumlulukları bildiren emirlerin de çocuklara öğretilmesi gerekmektedir.
Evet, çocuklar Kur’ân’ın lafzı şerifini okumayı öğrensin. Birçoğumuzun bildiği gibi Kur’ân’ın lafzı şerifinin okunması sünnet, fakat Kur’ân’a uymak, ona göre yaşamak farzdır. Bir kişinin, Kur’ân’a göre yaşayabilmesi için Kur’ân’ın içeriğini, yüklediği sorumluluğun muhtevasını bilmesi gerekir.
Biz, çocuklarımıza sadece Kur’ân’ı okumayı öğretiyoruz, fakat içeriğinden bahsetmiyor, haberdar etmiyoruz. O içerik ki Peygamberimizin (s.a.s.) ahlakıdır.
Bu yüzden ilk başta Peygamberimizin (s.a.s.) çocuklar ile olan ilişkisinden bahsetmek isterim. Büyükler, Peygamberimiz’in (s.a.s.) davranışlarına göre çocuklar ile nasıl bir davrınış/ilişki sergilemelidirler? Bu eğitim iki taraflıdır: Kurs eğiticisi ve öğrencisi. Bu bağlamda eğiticilerinin çocuklara nasıl davranması gerektiğini gösteren Peygamberi ahlaktan birkaç davranış örneği vermek isterim…
Ümame Peygamberimizin (s.a.s.) büyük kızı Zeynep’in (r.ah.) kızıydı. Bir gün Peygamberimiz (s.a.s.) Ümame omzundayken mescide geldi. Sahabiler Peygamberimizin (s.a.s.) çocuğu omzundan indirmesini beklediler. Fakat zannettikleri gibi olmadı. Peygamberimiz (s.a.s.) çocuğu omzundan indirmeden mihraba geçti ve Ümame omzunda namaza başladı. Secdeye gittiğinde çocuğu indiriyor, kalktığı zaman tekrar omzuna alıyordu.
Eme b. Halid, Habeşistan hicretinden yeni dönmüşlerdi. Babası, onu Peygamberimizin (s.a.s.) yanına getirdi. Peygamberimiz (s.a.s.) bu küçük kızla çok ilgilendi. Peygamberimiz (s.a.s.) onu ‘’ Sene sene ‘’ diyerek sevdi. “Sene’’ habeşçe ‘’güzel’’ anlamına geliyordu.
Bunda önemli bir ikaz vardır ki o da şudur: “Çocuklarla anadilleri ile şakalaşmak/sevmek önemlidir.
Bir çocuk Peygamberimize (s.a.s.) hizmet ediyordu. Peygamberimiz (s.a.s.) birkaç kere onu çağırdı fakat çocuk Peygamberimizin (s.a.s.) yanına gelmedi. Peygamberimiz (s.a.s.) dışarı çıktı, çocuk dışarda oynuyordu ve yine çağırdı fakat çocuk yine Peygamberimize (s.a.s.) karşı ilgisiz ve soğuk davrandı. Peygamberimiz (s.a.s.) çok hiddetlenmişti, bununla beraber Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurdu: ‘’ Eğer kısastan korkmasaydım, şu misvakla seni döverdim.’’ Bu olay şöyle gösteriyor ki ahirette çocukları dövmenin karlışığında sorumlu tutulabiliriz.
Bir gün cebrail Hz. Dihye (r.a) suretinde Peygamberimizin (s.a.s.) yanına gelir. O anda Hz. Hasan ve Hüseyin (r.a) camide oyun oynuyorlardı. Dıhye’nin geldiğini sanıp ceplerini aramaya başladılar. Peygamberimiz (s.a.s.) bu davranışlarından dolayı utanarak şöyle buyurdu:’’Ey Cebrail kardeşim! Sanma ki torunlarım edepsizdir, onlar seni Dıhye sanıp ondan ceplerini karıştırıyorlar. Çünkü ne zamanki Dıhye onların yanına gelse onlara hediye getirirdi. Eli boş gelmiyordu. Dıhye onları böyle alıştırdı.’’ Cebrail (a.s.) çok üzüldü ve şöyle dedi: “Dıhye eli boş gelmiyordu da ben nasıl eli boş onların yanına geldim, elini uzattı ve onlara bir salkım üzüm uzattı.
Bu olayda en dikkat çekici şey; vahiy meleği, peygamber (s.a.s.) ve camide oynayan çocukların aynı tabloda olmasıdır.
Hz. Hasan ve Hüseyin bir develeri olmasını istemişler ve bu isteklerine ulaşmanın yolunu dedelerinde (s.a.s.) görüyorlardı. Bu isteklerini dedeleriyle paylaştılar. Fakat Peygamberimizin (s.a.s.) o zamanki ekonomik durumu bu isteği karşılamaya müsait değildi. Peygamberimiz (s.a.s.) onların gönüllerinin kırılmasını da istemiyordu. Peygamberimiz (s.a.s.) torunlarının önünde diz çöktü ve şöyle buyurdu:’’ Hadi binin, yoksa bu deveden daha iyi deve mi var?’’ Hz. Hasan ve Hüseyin Peygamberimize (s.a.s.) bindi ve deveyi unuttular.
Bu hadis minvalince mümkün mertebe çocukların isteklerini karşılamak ve bu suretle onlara verme ve onlarında“başkasının ihtiyacını karşılayabilmenin önemini” anlamaları açısından model oluşturma değerli bir davranış olacaktır.
Ümmü Seleme anlatıyor: Bir gün Peygamberimizin (s.a.s.) torunlarından biri onun karnı üzerindeyken altını ıslattı, onu ordan almak istedik, şöyle buyurdu:’’ çocuğuma karışmayın, işini bitirsin, aceleye getirmeyin onu rahat bırakın.’’
Peygamber’in (s.a.s.) ahlakı Kur’ân’dır dedik. Öyleyse bizim de Kur’ân’daki islam kardeşliğinin hak ve hukuku, adalet, zülüm ve zalimlere taraf olmama vb. konuları Kur’ân’dan birkaç örnekle çocuklara öğretmemiz gerekir.
Kardeşlik hakları:’’Eğer mü’minlerden iki grup kavga ederse (iki mümin halkın arasında kavga ve tartışma meydana gelirse), onları barıştırın. Eğer birisi diğerine karşı haddi aşarsa (hücum eder ve sınırlarını aşmarsa), Allah’ın hükmüne dönene kadar hücum eden gruba karşı savaşın. Eğer (hücumundan)dönerse, artık aralarında adalet ile sulh yapın ve ( her türlü işte ve alanda) adalet ile davranın (zülüm ve tarafgirlikle davranmayın)şüphesiz Allah, adaletle davrananları sever.’’[2] Ve benzeri ayetler çerçevesinde anlatılmalı.
Bu ayetin verdiği mesaj çocuklara o kadar çok güzel anlatılmalı ki kendi içimizde toplumsal, halkların ve devletlerin arasında barışın temeli sağlam atılabilsin. Çocuklar haksızın haksız olduğunu bilmeli. Yani; bu bilgi ve anlayış çocukların bilinçaltına o denli yerleştirilmelidir ki; haksız kişi ırklarından olsa dahi ona (kendi ırkından olan haksıza/zalime) karşı durabilmeli ve tavır takınabilmeli ta ki hiçbir halkın diğer halka haksızlık yapmasını önleyebilsin ve halkların arasında oluşacak ihtilafları bu tarz ile çözebilmeliler. Şayet sınırı aşan ve hücum eden kişi ve grup haksızlığından dönmez ise mazlumun yanında yer alma erdeminde bulunabilmeli, mazlumu savunabilmeli ve zalimi zulmünden hakka döndürünceye dek ona karşı mücadele versin.
Ve zaten toplumda bu hüküm yerleştikten sonra Allah buyuruyor ki; Mü’minler kardeştir, yoksa şimdi de olduğu gibi kardeşliğin hiç anlamı kalmaz…
Daha açık bir ifade ile“bu şekil bir kardeşliği yaşayan ve bu hükmün gereklerini yerine getiren birileri” varsa; onlar kardeş olacaklardır. Allah bu ayetten sonraki ayette; “Hiç şüphe yok ki mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan çekinin ki size merhamet edilsin.” [3]
Ve “Haddi (Hak ve adalet ölçülerini) aşmayın ve (Kalbinizle dahi ) zülmedenlere meyletmeyin (Sempati duymayın). Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez. Ayetinin anlamı doğru bir üslup ile çocukların bilinçaltına yerleştirilmeli.[4]
Peygamberin adaleti ve Kur’âni normlar.
“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Hakkında şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de (sizden)daha yakındır. Öyle ise (çıkarlarınız için) nefsinize (uyarak adaletten şaşmayın)uymayın...”[5]
Ayeti kerime insanları adaletten uzaklaştıran veya uzaklaştırma ihtimali olan ırkî, ekonomik, toplumsal ve psikolojik sebepleri tek tek saymıştır. İnsanı, hüküm vereceği veya şahitlik yapacağı zaman sadece Allah’ın korkusundan etkilenmesini öğretmiş ve aksi davranmaması gerektiğini ikaz etmiştir. Bu anlayışın çocukların bilinçaltına yerleştirilmesi gerekir.
Bu konu, yani adalet konusu çok önemli bir konudur çünkü Peygamberler bu erki yerleştirmek/oluşturmak için gönderilmişlerdir.
Allah şöyle buyuruyor: “Andolsun, biz elçilerimizi açık mucizelerle gönderdik ve beraberlerinde kitabı ve mizanı (ölçüyü) indirdik ki, insanlar adaleti yerine getirsinler.”[6]
Allah, Kur’ân’da Peygamberimizin ahlakını övmüş ve şöyle buyurmuştur: (Ya Muhammed) … Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.[7]
Peygamberimizin (s.a.s.) arzu ettiği Müslüman ahlakı nasıl olmalı? Çocuklarımızın ahlakının temelini o doğrultuda oluşturmamız gerekir. Ve bu yüzden Peygamberimizin sünnetinden bir demet sunmak isterim.
Peygamberimiz (s.a.s) dediler ki: “Herhangi biriniz kendi nefsi için istediğini, Müslüman kardeşi için de istemedikçe gerçek iman etmiş olamaz.”
Bu hadis ile ötekiyi anlamak ve ötekinin ihtiyaçları için de diğergamlık ve hasbilik gibi hasletlerin oluşmasını sağlamak çocuklarda kamil insan özelliklerini geliştirecektir.
Hz. Berâ b. Azib (r.a)şöyle demiştir: “Hz. Peygamber bize yedi şeyi emretti. Hastaları ziyaret etmeyi, cenazenin arkasından gitmeyi, hapşırana iyi dilekte bulunmayı, yemini yerine getirmeyi, mazluma yardım etmeyi, davete icâbet etmeyi ve selâmı yaymayı emretti…” [8]
Rivâyet edildiğine göre, adamın biri Resûlullâh’a (s.a.s.) “İslâm'da en hayırlı şey nedir?” diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.s.) buyurdular ki “Yemek (yedirmen), tanıdığına tanımadığına selâm vermendir.” buyurdu.
Ayrıca Peygamberimiz (s.a.s.) buyurmuşlar ki; “Komşusu açken, tok yatan bizden değildir.”
Çocuklar bu anlayış ile olgunlaştırılmalı.
İNSAN HAKLARI VE EŞİTLİK
Ebu Zer (r.a) diyorki: Ben bir kimseyi annesi sebebiyle kınamış, onu küçümsemiştim (Siyahînin oğlu, dedim). Bu duruma muttali olan peygamber (s.a.s.) bana dedi ki: “Ey Ebu Zer! Onu gerçekten annesinden dolayı kınadın ve küçümsedin mi? Şayet böyle ise sen kendisinde Cahiliye özelliği/Cahiliye huyu bulunan bir kimsesin. Onlar sizin kardeşleriniz ve hizmetçilerinizdir. Allah onları sizin himayenize vermiştir. Kimin himayesinde bir kardeşi varsa yediğinden ona yedirsin, giydiğinden de ona giydirsin Onlara güç yetiremeyecekleri şeyleri yüklemeyiniz. Şayet yüklerseniz kendilerine yardımcı olunuz” buyurdu. [9]
Hz. Aişe (r.anha) söylüyor, Mahzumlu bir kadının hırsızlık yapması olayı Kureyş’i hayli rahatsız etmişti ve şöyle dediler: “Bu konuda Rasûlullah (s.a.s.) ile kim konuşup şefaatçilik edebilir?” ve Rasûlullah (s.a.s.)’in sevgilisi Üsâme b. Zeyd bunu yapabilir diye karar verdiler. Üsâme, Rasûlullah (s.a.s.) ile bu kadının bağışlanması için konuşunca, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Allah’ın hükümlerinden bir hükmü uygulamamam için aracı mı oluyorsun?” Sonra kalkıp bir hutbe vererek şöyle buyurdu: “Sizden öncekilerin helakinin sebebi aralarında zengin kimseler suç işlediklerinde onları bırakırlar. Zayıf ve fakir kimseler suç işlediklerinde de cezayı uyguluyorlardı. Allah’a yemin olsun ki Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı onun da elini keserdim.”[10]
Bu ve benzeri hadislerden anlaşılması gereken; yasaların uygulamasında herkesin eşit olması gerektiği aksi takdirde huzur ve barış için oluşturulan yasaların yanlış ve tarafgirlikle uygulanmasının kargaşa doğuracağı anlatılmalıdır.
Hz. Ebu Hüreyre (r.a) söylüyor; Allah’ın resulü şöyle emrediyordu: “Sakın sakın! Siz biriniz Hizmetçilerinize kölem, cariyem, demeyiniz; delikanlım (olum-kızım) deyiniz"[11]
Hulasa; yaz Kur’ân kursları Kur’ânî ahlaka göre bir yaşama vesile olmalıdır.
Umut ediyorum ki bu kurslar Muhammedî yani Kur’ânî ahlakın anlaşılmasına vesile olur da istikbalde çocuklarımıza İslam coğrafyasında barışçıl bir hayat/yaşam hediye ederiz.
*****dpnt****
[1] - Ahzab 33/21
[2] - Hucûrat 49/9
[3] - Hucûrat 49/10
[4] - Hud 11/112-113
[5] - Nisa 4/135
[6] - Hadid 57/25
[7] - Kalem 68/4
[8] - Buhârî, “Libâs”, 45; Müslim, “Libâs”, 1
[9] - Buhârî, İman 22; Itk 15; Müslim, Eymân 40. (Hadis şarihleri, Ebû Zerr’in annesi sebebiyle kınadığı kimsenin Bilâl el-Habeşî olduğunu söylerler.)
[10] - Tirmizî, Hudûd: 6; Ebû Davud, Hudûd: 15
[11] - Buhari, 17; Müslim, Elfaz: 13-15; Ebu Davud, Adab: 75; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 2/316, 444, 496.