Yaşanmış Bir Aşkın Hazin Hikayesi (VII)
O zamanlar benim nasıl birisine aşık olduğumu, sanırım şimdi sizler de benim kadar anlamış olmalısınız. Anlamış olmasanız da, en azından bu gün için anlattıklarımı anlayıp bana hak verecek kadar onu tanıyıp beni anlayacağınızı umarım...
Her ikimizin hayatının akışını değiştirecek olan teklifi yapacağım gün, hiçbir aksaklık olmasın diye, her şeyi, hassas bir saatçi ayarıyla ayar yapar gibi ayar yapmış. Kendimi de ona göre özenle hazırlamıştım. Çünkü her ikimiz içinde o gün çok özel bir gün olacaktı. Onun için, o günün her ikimiz içinde hayat boyu unutulmamasını istediğim bir gün olsun istiyordum.
Çünkü ilerde ondan önce ben ölürsem, onun gözünde o günün öylece donup kalmasını istiyordum. Hayal de olsa, onun gözlerinde öyle donup kalarak yaşamakta güzeldi. Diye düşünmüştüm.
O düşünceyle o gün şık bir kıyafet giyip yakışıklı da olmuştum. Ukalalık olmasın ama, ilk defa o gün, aynaya baktığımda ben kendimi beğenmiştim. Ama yine de onun beni gördüğünde ne diyeceğini çok merak ediyordum.
O ana kadar, ona söyleyeceğim sözler hakkında da kendi kendime bir çok provalar yapmıştım. Kendime güveniyordum. Çünkü çok iyi hazırlanmıştım. Sanki, kalbimdeki tomurcuk, o gün gonca olup, güle dönüşecekti.
Tıpkı susuzluktan kuruyup çatlayan topraklarına, gökte toplanan bulutların rahmet olup düşmesini bekleyen fakir bir çiftçi gibiydim. Umut doluydum.
Çiçekçiden aldığım çok güzel bir gülle, gidip onu evinden alacaktım. Evlerimiz birbirine yakın olmasına rağmen yol öyle bir uzadı ki, hiç bitmeyecek sanmıştım. Yol uzadıkça heyecanlanıyordum. Heyecanım beni korkutuyordu. Korku söyleyeceklerimi bir bir unutturuyordu. Bir yandan heyecanımı yenmek için kendime telkinler yapıyordum. Bir yandan da söyleyeceklerimi unutmamak için sürekli içimden tekrarlıyordum.
Ama, kapı zilini çaldığımda, onu kapıyı açan annesinin arkasında gördüğüm andan itibaren, o bir iki adımlık yeri gelip, hoş geldin. Ben hazırım hadi gidelim. Deyinceye kadar sanki bir asır geçmiş gibiydi. Söyleyeceklerimin hepsini unutmuştum. Birden nutkum tutulup, dilim lâl olmuştu. Şimdi bile o gün ona ne söylediklerimi hala hatırlamıyorum.
Onun için o günkü ruh halime yönelik duygu ve hislerimi sakın ayıplamayınız. Çünkü aşkı, sevdayı derinden yaşamayanlara bu hali anlatmak çok zor. Zaten anlatmak istesem de anlatamam. Çünkü bu hal sadece yaşanır. Anlatılmaz. Onun için susarsam, suskunluğum belki size daha çok şey anlatır.
Çünkü güzelin güzelliğini doğru dürüst anlatıp tarif edemezsem, yaratan huzurunda mahcup olurum. O karşı utanıp üzülen yine ben olurum.
Bu gün bile onu, hala seviyorum. Ancak bu günkü sevgim sadece saygıya yöneliktir. Çünkü o benim, dün sevgimi, bu günde saygımı kazanmıştır. Onun için ona olan bu günkü sevgim, saygım tamamen hatırasınadır.
O gün, hoş bir edayla annesinin yanında beni karşılayıp aldığım gülü elimden alırken nazik ve kibar bir tavırla teşekkür ettikten sonra, annesine allahaısmarladık deyip çıktık.
Fakat eve geri döndüğünde annesi ondan daha çabuk davranıp. Kızım olanları çabuk anlat. İnsanı çatlatma. Demiş. Çünkü çocuk elinde gülle geldi. Ben onun sana dediğini tahmin ediyorum. Fakat, asıl sen ona ne cevap verdin ben onu merak edip, onu bilmek istiyorum. Demiş.
Sonradan anladım ki, bu konularda kadınlar erkeklerden daha duyarlı. Daha anlayışlılar.
Biz evden çıktıktan sonra, onunla her zaman buluşup rahat ettiğimiz. Hep bizim gibi genç arkadaşların, kız erkek birlikte bulunduğu pastaneye gittik. Oturduk sohbet ettik. Konuyu açmak bir an önce açmak istiyordum. Ama bir türlü de cesaret edemiyordum.
Fakat o benim ne söylemek istediğimi sezip hissetmiş olacak ki, söyleyebilmem için sürekli beni rahatlatmaya çalışıyordu. Ama ben kaç gündür emek verip prova yaparak ezberlediğim bütün söyleyeceklerimi unutmuştum. Pot kırıp komik duruma düşmekten korkuyordum.
Nerdeyse kalkma saati gelmişti.bu seferde onun haydi kalkalım demesinden korkuyordum. Bir ara sinsi sinsi içine düştüğüm sıkıntıdan dolayı halime tebessümle güldüğünü hissettim O anda nasıl olduysa birden bire bana da bir cesaret geldi. O cesaretle de birden bire; Seni çok seviyorum. Benimle evlenir misin. Diye söyleyip içine düştüğüm sıkıntıdan kurtulduğumu düşünürken o, sen ne dedin. İyi duyup anlayamadım. Bir daha tekrar eder misin. Dedi.
Fakat gözlerinin içi gülüyordu. Pek ala, beni duyup ne demek istediğimi o, çok iyi anlamıştı. Ama, yine de bana bir kez daha tekrar söyletecekti. Fakat artık benimde hiçbir çekincem kalmamıştı. Dilediği kadar sesli söyleyip tekrar edebilirdim.
Tekrar söylediğimde, yerinden bir ok gibi fırlayıp boynuma sarılarak kabul ettiğini söylemişti. Birbirimize sarılıp sanki yumak olup dona kalmıştık. Sonra oradaki tüm arkadaşlar gülerek yanımıza gelip bizi tebrik etmişlerdi. O gün bir süre daha orada oturduktan sonra, ertesi gün için randevulaştık. O sevinç ve mutlulukla da onu evlerine bırakıp ayrılmıştım.
Daha sonraki birkaç gün içinde de kendi aramızda her şeyi konuşup anlaşmıştık. Zaten ailelerimizde üç aşağı beş yukarı bizlerin bu konuda samimi olduğumuzu biliyorlardı. Fakat bu denli işin çabuk ve acele olacağını bilmiyorlardı. Onun için onları da bir an önce hazırlamamız gerekiyordu.
Daha fazla uzatmak istemiyorum. Çünkü o günleri hatırladıkça şimdi bile stresim artıyor. Elim ayağım birbirine dolaşıyor. Bir hafta kütükte dövülmüş çiğ köftelik kıyma gibi oluyorum.
Konuyu karşılıklı ailelerimize açtığımızda, zaten onlar her şeye hazırlıklıymışlar. Bizim vereceğimiz son kararı bekliyorlarmış. Her iki tarafta siz nasıl isterseniz bizler böyle yaparız. Yeter ki sizler mutlu olun. Dediler.
Bizde o hafta kız isteme, söz kesimi, nişan hepsini bir arada yapalım. Daha sonraki birkaç ay içinde de inşallah düğünümüzü yaparız. Bu işin stres ve sıkıntısından tamamen kurtuluruz. Demiştik.
Fakat daha sonra öğrendik ki, o hafta onların kıramayacakları bir akrabalarının oğullarının İstanbul’da düğünleri varmış. Daha önceden söz vermişler. Ona mutlaka ailece gitmeleri gerekiyormuş. Onun için her şey bir hafta sonraya ertelendi. İster istemez bizde kabul ettik.
Bir iki gün sonra onlar ailece İstanbul’a gittiler. Ama, onlar gidince benim içime kor gibi bir ateş düştü. Hiçbir anlam veremiyordum. Her gün telefonla birkaç kez görüşsem de bir faydası olup beni rahatlatmıyor. Aksine daha fazla ateş vererek, beni yakıp kül etmek istercesine iyice yakıp kavuruyordu. Beni o ateşle okyanuslara atsanız. Ateşimden sanırdınız ki, tüm okyanusların suyu buhar olup kaybolurdu da yine de o anda benim ateşimi söndürmeye yetmezdi. Öyle bir ateşle yanıyordum. Fakat hiç kimseye derdimi açıp bir şey söyleyemiyordum.
Ben böyle sıkıntılı bir hafta geçirirken, düğün bitmiş, onlarda artık dönüş yolunda geliyorlardı. Ama ben hiç sevinemiyordum. Çünkü içimdeki ateşin koru hep artıyordu. Ama çaresiz hep onları düşünerek umutla bir an önce gelmelerini bekliyordum.
Bir ara içimdeki ateş birden bire kesilip söndü. Sanki onu yakıp körükleyen havanın oksijeni kesilip bitmiş gibi oldu. Ayaktaydım birden bire olduğum yere hemen oturdum. Çünkü o anda sanki benimde nefesim kesilmişti.Ayakta duramıyordum. Onlara yolda kötü bir şey olduğunu hissedip sezsem de, çaresiz bir şekilde onlardan ya haber yada sağ salim gelmelerini bekliyordum.
Evdeki herkes yatıp uyumuştu. Sabaha karşıydı. Gözüm biraz dalar gibi olmuştu. Vücudumdan bir ses küt dedi. Birden ayağa kalkıp eyvah diyerek bağırdığımı hatırlıyorum. Herkes ayağa kalmıştı. Ne oldu. Neden bağırdın. Kabus mu gördün. Bir şeyden mi koktun. Diye annem ve babam telaşlanmışlardı.
Ben birden bire ağlamaya başlamıştım. Çünkü sinirlerim boşalmıştı. Elimden de o anda hiçbir şey gelmiyordu. Hani derler ya! Kötü haber tez duyulur.
Bolu yakınlarında kaza yapmışlar. Kurtulan olmamış hepsi de ailece ölmüşlerdi. Üzerlerindeki fihriste babamın adı başta olduğu için olaya ilk müdahale eden jandarma bizim evi arayıp babamla konuşmuştu.
Ondan sonrasını hatırlamıyorum. Bir ay yatakta hasta yatmıştım. Hatta o halde bizimkiler beni birkaç gün sonra kalkacak olan cenazelerine bile götürmek istememişlerdi. Ama ben zorla da olsa, gitmiştim. Çünkü bu benim ona yapabileceğim en son görevimdi.
Bu hikayeyi sizleri üzmek için yazmadım. İnsan olanın başına nelerin gelebileceğini, ama geri de kalanlar için de hayatın her şeye rağmen devam ettiğini anlatmak için yazdım. Hayat çok kısa. Sevdiklerinizi üzmemeniz için yazdım. Birbirinizi sevip, sayarak güzel aşklar yaşayasınız diye yazdım...
- Son -