Yaşanmış bir aşkın hazin hikayesi (V)
O zamanlar onu bir gün görmesem yaşayamayacağımı düşünüyordum. Onun için her şeyi göze almıştım. O yüzden de onu görmek için elimden geleni yapıyordum. Onun için o günlerde işime de sık sık geç kalıyordum. İşime geç kalmama rağmen onu bazı günler görmüyordum. Ama varsın olsun, diyordum. İki günde bir saniye de olsa. O bana yeter diyordum. Çünkü iki gün, bana iki yıl gibi geliyordu. Onun için zaman uzadıkça sinirlerim geriliyor. Huzurum kaçıyordu. Dolayısıyla etrafımdakilere karşı istemeden de olsa, belki biraz kaba advranıp kırıcı oluyordum. .
Çünkü o günlerde ben kendimi, alevlerden oluşmuş uçsuz bucaksız yanıp kavrulan bir çölde, yönü belirsiz kasırganın kumdan oluşturduğu alevler ortasında, oradan oraya uçup kurtulmaya çalışan zavallı bir kuşa benzetiyordum. Onun için bir kuş gibi ürkek olmuştum. Kolum kanadım yanarken o, aklıma düştüğünde birden üşüyordum. O ürkekliğimle kime güvenip, kime sığınacağımı, ne söyleyip ne söylemeyeceğimi de bilmez bir haldeydim.
Her şeyi içime atıp içimde saklıyordum. Onun için sırrımı kimseye açamıyordum. Çünkü her söyleyeceğim söz, her vereceğim sırrın ilerde bana bir ok gibi sırtımdan saplanmasından korkuyordum. Onun için sırrımı söyleyip anlatarak onu kendime gardiyan yapmaktansa, sırrı içimde saklayıp, onunla yaşarken onu kendime esir edip onun gardiyanı ben olmayı tercih etmiştim.
Her şeyi saklamıştım ama, hırçınlığımı saklayamadığım için o her haliyle üstümdeydi. Fakat hiç kimseyi de kırıp, üzüp incitmek de istemiyordum. Ama her şeyi de saklayıp gizlemek mümkün değildi. Onun için son günlerde sık sık işe geç geldiğimi görüp fark eden müdürüm Ali Bey, bir sabah imza atmaya odasına girdiğimde, babacan bir tavırla, gel şuraya otur, bakalım. Seninle biraz konuşalım. Dedikten sonra, sekreter hanıma da bize iki çay söyle kızım. Dedi.
Daha sonra da çaylar gelinceye kadar bana zaman tanıyıp rahatlamamı sağlamak için acil olan işlere yönelik servis şeflerine sekreteri vasıtasıyla talimatlar verirken beni biraz olsun rahatlatmak istediğini hissetmiştim. Çünkü o, benim fark etmemem için elinden geleni yapsa da, ben bunu tavır ve hareketlerinden sezip anlamıştım. Daha sonra çaylar geldi. Şimdi hem içelim hem de konuşalım. Dedi. Başladı gençliğinde başından geçenleri anlatmaya.
Şimdi maksadını daha iyi anlıyorum. Beni konuşturarak derdimi anlayacaktı. Sonra teselli edip yardımcı olacaktı. Ben ise utanıp sıkıldığımdan bir an önce odasından çıkıp gitmeyi düşünüyordum. Fakat o sıkıldığımı anlamış olacak ki, sen beni, hiç dinlemiyorsun. Senin aklın, fikrin hep başka yerlerde dedi.
Sonra da sekreterine şefimizi arattı. Allah rahmet eylesin. O zamanlar şefimiz de Hüseyin Bey’di. O da iyi bir adamdı. Onun da ben yaşlarda iki oğlu vardı. Onun için o günlerde oda bana bir baba şefkatiyle davranıyordu. Allah için o da halden anlayan iyi bir adamdı. Zaten işyerinde de herkes tarafından sevilirdi.
Müdürümüz Ali Bey, telefonla Şefimiz Hüseyin Bey’e, oğluma ben birkaç gün izin verdim. Onun yerine diğer arkadaşlardan birisi baksın. Dedikten sonr, telefonu kapattı. Sonra bana dönüp dedi ki, evladım senin yaşadıklarını ben de yaşadım. Ancak o zamanlar bana yardım eden de olmamıştı. Dedi.
O yüzden o günleri ben çok zor atlattım. Bu gün senin bu halini en iyi ben anlarım. Dedikten sonra, açık hava, sana çok iyi gelir. Şimdi sen git. Gez, toz, dinlenip, rahatlamaya çalış. Kafanı biraz olsun boşalt. Geldiğin günün sabahı da beni mutlaka gör. Demişti.
Ha! Az kalsın unutuyordum! Odasından çıkarken de evladım senin haçlığın var mı? Diye, bir yandan sorarken, bir yandan da elini cebine atarak para çıkarıp vermek istemişti. Ben de var efendim. Çok teşekkür ederim. Deyip, Oda arkadaşlarıma bile veda edip görünmeden, sık sık izin alan arkadaşların etkisiyle, müdürümüz hakkında bende oluşmuş olan o eski olumsuz düşüncelerimi de odasında bırakıp çıkarak, o sevinçle doğru evin yolunu tutmuştum.
O gün ilk defa işe geç kaldığıma sevinmiştim. Çünkü müdürüm bana hiç beklenmedik bir şekilde izin vermişti.
Ben de içimde yanan o harın ateşiyle onu görmeyi düşünerek dalgın dalgın yürürken, tamda bizim sokağın başındaki bakkalın önüne geldiğimin bile daha farkına varmadan birden bire onunla göz göze gelmiştim. Sevinçten şaşkınlığımı gizleyememiş, elim ayağım birbirine dolaşmıştı da ne yapıp ne söyleyeceğimi o anda bir türlü akıl edememiştim.
Ancak daha sonra derin bir nefes alıp, içten bir ohhh çekip rahatladıktan sonra onu uzakça bir mesafeden hiç rahatsız etmeden takip etmiştim.
Mahallemize sonradan taşınan emekli bir memur kızı olduğunu da daha sonraki günlerde mahalle bakkalımızdan öğrenmiştim. Öğrenmeye öğrenmiştim de, o gün o dalgınlığımla bakkala selam verip hal hatır sormadığım içinde ertesi gün bakkalımız bana biraz sitem kar konuşmuştu.
Bende durumu üstü örtük biraz anlatınca, o da bana hak verip konuşmaya başladı. Konuşmayı seven bir adam olduğu için o gün fırsat bulmuştu. Kendi gençliğinde başından geçenleri uzun uzadıya anlatıyordu ki, yabancı bir müşterinin gelmesi beni onu dinleme sıkıntısından kurtarmıştı.
Bakkalı küstürmek de istemiyordum. Çünkü mahallemizde tek bakkal vardı. O da oydu. Onun için her kes ondan alış veriş yapıyordu.
Kız yada ailesiyle de orada onun vasıtasıyla tanışıp konuşmanın daha kolay olacağını düşünmüştüm. Daha sonraları düşündüğüm gibi de tanışmıştım.
Tanıştıktan birkaç gün sonra kızın babası bana, delikanlı seni çok sevdim. İyi birisine benziyorsun. Aileni de tanımak isterim. Demişti. Ben de inşallah bir gün tanıştırırım deyip ayrılmıştım.
O gün onun bu beklenmedik talebinden çok büyük mutluluk duymuştum. Birkaç gün sonra ne yapıp edip onu babamla tanıştırmayı da başarmıştım. Bu tanışıklığın arkasından da bana karşı içinde gizli bir şefkat duygusunun oluşup geliştiğini hissetmiştim. Çünkü ilerleyen günlerden birinde bana, senin gibi bir damadım olsa dediğini hatırlıyorum.
O gün, bu söz çok hoşuma gitmişti. O yüzden de fazlasıyla gururum okşanmıştı. Bunu hiç unutamıyorum. Çünkü yaşadığım o ana kadar benim için özel söylenmiş olan bu söz, gök kubbenin altında sonsuza kadar hep hoş bir seda olarak her rüzgarda yankılanıp kulağıma gelecek.
Onun için bazen diyorum ki, Acaba, ben bu sözü kendim duymak istediğim için mi? Ben böyle duyup böyle mi anladım. Diye de düşünmüyor değilim.
Her ne ise, isterse o söylememiş olsun. Fark etmez. Çünkü sevip hoşlandığım bir kızın babasından böyle bir methiye duymak. O zamanlar beni fazlasıyla mest etmişti. Bu benim için büyük bir onur. Büyük bir mutluluktu. Onları her hatırladığımda gözlerim buğulanıp başım dönüyor. Kendimi tutmakta zorlanıyorum.
Çünkü onları çok sevmiştim. O yüzden de çeşitli bahanelerle her gün karşılaşıp konuşmak istiyordum. Bu şekilde hem ona daha yakın olacağımı, hem de onun hakkındaki her şeyi kendi ağzından dinleyip öğrenecektim.
Çünkü bir başkasının hayatına ait kıyıda köşede kalmış, gizli saklı sırlarını öğrenip onlara sırdaşlık etmek. Sırrın sahibini sana yaklaştırıp dost eder. Yani seni ona dolaylı yoldan yaklaştırırdı. Bir nevi kaleyi içerden fethetmek gibi bir şeydi.
Onunla karşılaşıp konuşup başarmak için her yolu deniyordum. Çünkü her karşılaştığımızda hal hatır sorarak onu kendime daha yakın hissediyordum. Ne kadar sık görüşür konuşursam bir o kadar daha yakın olacağımı düşünüyordum. Çünkü hep ikimiz için sevgi dolu, aşk dolu bir dünya kurup, dünya hayal ediyordum.
Fakat her nedense içimde bir korku, bir tedirginlik vardı. Ne yapsam bir türlü gitmiyordu. Fakat ilk günlerdeki huzursuzluğum azalıyordu. Benliğimi yavaş yavaşta olsa huzur ve sükunet aldığından her geçen gün biraz daha sakinleşiyordum.
Bunu fark eden annem de artık değiştiğimi söylüyordu. Çünkü sevgi ve aşk insanı yumuşatıp mülayim yapar. Kalbinden kiri pası, gönlünden de yası tasayı siler atar. İnsan huzur bulup mutlu yaşadığında zaman tez geçer. Günler ayları, aylar yılları kovalarken insan koca bir ömrü nasıl yaşayıp bitirdiğinin hiç farkına varmaz demişti.
Onun için ömür; menzili kısa yola, mutlulukta uçmaya benzer. Oda uçan kuşun kanadında gizlidir.
Kuşun kanadındaki o gizli saklı mutluluğu yakalamanız için herkese bol şans, hayırlı uzun ömür ile sağlık, sıhhat, afiyet içinde geçirilen güzel bir hayat. Güzel hayatı renklendirecek olan gönül kuşunun her zaman, herkese sevgi ve aşk getirmesini diliyorum.
Çünkü sevgi, varlıktır. Aşk, yaşayıp var olmaktır.
Bu hayat içinde var olup yaşayan herkese sevgi ve aşk dolu bir hayat diliyorum. Bu günde hoşça kalınız.