Yaşanmış Bir Aşkın Hazin Hikayesi (IV)
Bu umutla adeta can veren kurbanlık koyunun son can havliyle titreyip bir kez daha ayağa kalkıp kurtulmak istemesinde olduğu gibi, bende son bir can havliyle irkilip kendime geldiğimde; evimizin alt katında kiracı olarak oturan ablanın, çarşıya giderken zili çalıp anneme bir ihtiyacının olup olmadığını sorduğunu duyar gibi olmuştum.
Fakat benliğimle birlikte kulaklarımda hasar görmüş olmalı ki, o anda ancak o kadarını duyabilmiştim. Duyduğum o cılız sesle bile birazcık rahatladığımı düşünürken vücudumun deprem sonrası yanıp yıkılan bir ev gibi olduğunu büyük bir acıyla hissetmiştim.
Çünkü patlamış bir volkan gibiydim. Alev, alev yanıyordum. Sanki hiç sönmeyecek gibi yanan bir ateşim vardı. Heyecandan tir tir titriyordum. Bu yüzden de yanan ateşi bir türlü söndüremiyordum.
Bendeki bu hızlı değişikliğe bir türlü anlam verip akıl erdiremiyordum. Çünkü o hali daha önce hiç yaşamamıştım. Onun için daha kendimi tanımadığımı düşünüyordum. Onun için daha henüz ne yapacağımı bilmiyordum. Yalnızlıktan çaresiz ve şaşkındım.
Şimdi bile hayatı daha iyi anlayıp kavradığımı sanmış olsam da, yine de o halimi sizlere bu gün bile anlatıp tarif etmekte çok zorlanıyorum. Çünkü o zamanki o halimle o, ben miydim? Değil miydim? hala bilemiyorum.
O günlerde bozulan moralimle her gün biraz daha hırçınlaşıyor, hırçınlaştıkça da çevremdekilere karşı daha fazla kırıcı oluyordum. Çünkü huyum, karakterim, tabiatım her şeyim o gün bir anda alt üst olup değişmişti.
Ben, ben olmaktan çıkmıştım. Sanki başkalaşıp bir başkası olmuştum. Onun için aklım fikrim hep ondaydı. Sanki bana verilen bu akıl, sadece onu düşünmem için bana verilmişti. Onu düşünmekten duygularıma yön verecek iradeyi bir türlü kendimde bulamıyordum. Çünkü akla yön verip yol gösteren gönüldü. O anda ondan da yoksun kalmıştım. Onun için gönlümün benliğimde oluşturacağı tüm iç dış algısallıktan o an için yoksun kalmıştım. O yoksunlukla mahzun ve çaresizdim.
Ancak o günlerde zamanla ilgili bir kitap okumuştum. Hafızamda kalan son bilgi de onunla ilgiliydi.
Kitapta diyordu ki; zaman, sabredilip iyi kullanıldığında ilaç gibidir. İnsana deva olup şifa verir. Zaman mekanı, mekan da zamanı oluşturur. Onun için zaman gündüzü geceye çevirince her şeyin üstü gecenin karanlığı ile örtülür. Onun için gecenin karanlığı, insana uyku verir. Uyku insana her şeyi unutturur. Gündüz olunca da ışık insanı uyartıp umut verir. Onun için her ışık hayattır. Hayatı yeniler, . Her hayat, yeni bir umuttur. Her umut, yeni bir hayattır. Onun için her umut, insan hayatını yenileyip baştan oluşturur, diyordu.
Onun için zaman son şansımdı. Onu iyi kullanıp iyi değerlendirmeliydim. Onun için sabredip katlanmam, katlanırken de beklemem gerektiğini düşünmüştüm. Çünkü zamanın sabretmekle, sabrında zamanla kazanılacağını kitapta okuduğum o düşünce bunu bana doğruluyordu.
Daha sonraları, ruh denilen nurani ışıksal enerjiyle yaşayıp var olan tüm varlıklar gibi insanlarında sürekli dönüşüp değişeceklerini, dönüşüp değişmeyen insanların (varlıkların) hiçbir zaman, hiçbir gelişmeyi sağlayamayacaklarını okuyup öğrendiğimde şaşkına dönmüştüm.
Şaşkına dönmekte haklıydım. Çünkü o zamanlar sinede gençlik vardı. İşte o, insanın bu kadar dönüşüp değişeceğini, ne akıl ettiriyordu. Ne de düşündürüyordu. Onun için o zamanlar adete topal gibi yürüyor, kör gibi koşuyordum.
O nedenle insan, hayatın o evresinde yaşanılanları bu günkü gibi anlayıp kavrayamıyor. Anlayıp kavrayamayınca da doğruyu yanlış, yanlışı da doğru gibi yaşıyor.
Her ne kadar, her şey böyle olmamış olsa bile. Hayatta her şey bizim istediğimiz gibi olmuyor. Onun için insan, her zaman sevip aşık olduğu, gönlünün arzulayıp istediği kişiye kavuşamayabilir. Nedeni de hayattaki her şey hayatın doğal akışı içerisinde oluşturulduğundan o da at başı farkla ya bazen kazanılır. Ya da kaybedilir.
Kazanınca insan sevinir. Kaybedince de insan aklına bin bir türlü kötü şeyler gelir. Kötü şeyler insanı, ister istemez her zaman telaşlandırıp hüzünlendirir. Onun için şimdi sizler, benim o zamanki halimi daha iyi anlayabilmeniz için, bir de siz kendinizi, benim yerime koyarak, eğri oturup doğru düşünmelisiniz ki, benim o zamanki halimi daha iyi anlayabilesiniz.
Hayat çok güzel. Güzel olanı da güzel yaşamak gerekir. Çünkü sevgi varlıktır. Aşk yaşayıp var olmaktır. Onun için hayatın her evresini anlayıp kavrayarak, sevgiyle aşkla dolu dolu bir hayat yaşayanlardan olmanız dileğiyle bu gün de hoşça kalınız.