content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

24 Kas

Yaşanmış Bir Aşkın Hazin Hikayesi (III)

Çünkü o sabah benim gördüğüm, güneşi kıskanan ayın, gece parçalanıp yere düşerken sanki kıza dönüşmüş olan bir ay parçasına benziyordu. O kadar güzeldi ki, insan bakamazdı. Bakmak isteyen de cesaret edemezdi. Çünkü o, ona bakanın ya gözünü kör ederdi. Yada yüreğini yakıp gönlünü yok ederdi.

Zaten onu gördüğüm andan itibaren aklım başımdan gitmişti. Onun için şimdi onun güzelliğini ben sizlere nasıl anlatayım. Bilmem ki, onun için belki de diyorum. Tanrı onu özene bezene yaratmıştı. Hiç kimse görmesin diye de onu bu güne kadar herkesten gizleyip saklayarak korumuştu. Kim bilir.

Zaten o günü anlatmak istesem de anlatamıyorum. Çünkü çok zorlanıyorum. Onun içinde suskunluğumu kullanıp Tanrı’ın işine hiçbir zaman karışmanın doğru olmadığını söylerken bir şey de var ki, o da gördüğüm güzelin güzelliğini söylemenin, güzel açısından bir hak olduğunu söylemek istiyorum.

Fakat dada sonraları hafızamı zorladığımda, sanki onu daha önceden görmüştüm de tanıyor gibiydim. Fakat nerde görüp, nerden tanıdığımı da bir türlü hatırlayamıyordum. Kendimi biraz zorladığımda da hafızamdaki her şey sanki onunla birlikte silinip kayboluyordu.

Her şeye rağmen onu unutmak imkansızdı. Çünkü o bir kere yüreğimi yakıp aklıma yer etmişti. Yanmış yüreğin izi nasıl silinirdi. Bu gün bile bilen yok.

Ancak birkaç gün geçmişti ki, daha ön görmüş olduğum bir rüyam aklıma geldi. Hani hayal meyan hatırlayıp da anneme anlattığım, fazla ciddiye almadığım içinde size söylemeyi unuttuğum bir rüyam vardı.

İşte ben onu o gün o rüyada görmüştüm de seçemediğim için de onu anneme anlatırken bir meleğe benzeterek ancak anlatabilmiştim.

Hatta annemde alaycı bir ifadeyle hayırdır oğlum, . Söylemek istediğin bir şey mi var da, onu bana rüya yoluyla mı anlatarak kendini ifade etmek istiyorsun. Demişti.

Bende daha sonraları kendi kendime şaşırıp hayıflanırken, içimden de ne safmışım diyerek kendi kendime gülmüştüm.

Ama artık, ben onu tanıyordum. Rüyamda görmüş olmamın da pek fazla önemi yoktu. Zaten beni o, o gün yıldırım çarpar gibi çarpmıştı. Bende büyük bir şokla yere düşüp beyin travması geçirmiştim sanki; Çünkü aklım başıma geldiğinde her yerim alev almış yanıyordu. Benliğimi taşıyan bedenim tümden çökmüş, benliğim içinde harabeye dönmüştü. Çöken bedenimin enkazı altında kalan tüm duygu ve düşüncelerime artık hükmedemiyordum. Sanki onlar artık benim değillerdi.

Çünkü sarsıntı geçiren benliğimle o anda duyduğum kapı zile bile, beni kendime getirememişti. Bu büyük şokun tesiriyle o anda adeta tükenmiş gibiydim. O andan itibaren sanki her şey benim için artık tükenip bitmişti.

Sanki, çocukluğumdan başlayarak o ana kadar, benliğimde duygu ve düşüncelerimle gizli saklı oluşturup sakladığım tüm akli ve ruhi değerlerim. Kapı zilinin çalmasıyla birlikte, ipi kopan tespihten, sıyrılıp boşalan tespih tanelerinin hak ortaya dökülüp saçılmasında olduğu gibi. Sanki, o anda benim de tüm duygularım içimden kopan bir şeyle birlikte iliklerime kadar boşalmıştı. Çünkü o anda duyduğum, yüreğimdeki o tarifsiz acı, sanki hayatımın sonunu getirmiş gibiydi. Onun için ne o anı, ne de o anda çektiğim o tarifsiz acıyı yaşadığım süre içerisinde hiç unutmayacağım.

Unutmamak içinde yaşamaya gayret edeceğim. Dediğimde babaannem; sevgi ve aşkta asla umutsuzluk yoktur, oğlum. Çünkü sevgi kalbi, kalp gönlü, gönül de aklı besler. Beslenen akıl da insana hep doğru yolu gösterir.

Onun içindir ki, aklı beslenen insan hiçbir zaman umutsuz olmaz. Melekler gibi güzel düşünüp güzel yaşayarak sürekli aşkına hizmet eder. Sağlıklı akıl sahibi çok iyi bilir ki, umutsuzluk şeytan işidir. İnsana kötülük ettirir.

Onun için bir insanın bunu anlayıp kavrayıp doğru yaşayabilmesi için hiç olmazsa ömründe bir kerecik de olsa, güneşin doğup batışını seyretmeli ki, güneş ona önünde yaşayacağı koca bir hayatın umut dolu dersini versin. Çünkü güneş, umuttur, hayattır. Onun için o her akşam batar. Her sabah yeniden doğar. Demek ki, derdi; dünyadaki hayat, gece ile gündüz arasında oluşan bir aydınlık bir karanlık şeklindeki oluşumla oluşuyor. Nedeni de güneş battığında doyuma ulaşan dünyamızın uykuya çekilmesi sağlanıyor. Doğduğunda da açlıkla umuda koşup doyması sağlanıyor.

Bu şekilde her ikisi arasında ilahi bir ölçüye bağlı oluşturulmuş bir düzen, bir ahenk mevcut. Bu düzen ve ahenge bağlı olarak da kendi aralarında iki illeri bir geri, bir ileri iki geri gidip gelme şeklinde bir düzen konulmuş. Konulan bu düzenin dengesini sağlamak için de tüm varlıkların kendi aralarında sürekli oluşturup oynadıkları bir de yarış konulmuş. Yapılan bu yarışla da hayatın akışı, sürekliliği sağlanıyor.

Onun için hayattaki her şey birbirinin karşıtıyla oluşturulmuştur. Gece – gündüz, uzun – kısa, büyük – küçük, yumuşak – set, acı – tatlı, hüzün – sevinç gibi, vs. her şey bu şekilde oluşturulup düzenlendiğinden yaşadığımız doğal hayat içindeki her şeyde doğal olarak birbiriyle iç içe geçmiş bir şekilde bulunurlar.

Her şey birbirini oluşturur. Birbiriyle de iç içe hazır bulunurlar. Onun için de yaşadığımız hayattaki her şey, her an, her zaman yaşanır bir durumda benliğimizde hazır bekler.

Hayatın akışı içerisindeki birlikteliklerde oluşan tüm bu oluşumlar, birbirinin karşıtı olarak benliğimizde mevcut olsalar da yine de biz onları, kendi akıl içindeki düşüncemize göre seçer, oluşturup yaşarız. Çünkü bunlar arsındaki fark, akıl içindeki düşünce de en fazla at başı farkıyla oluşup ortaya çıkar. Onun için seçimi zordur. Doğru olan da kolay kolay her zaman seçilip yaşanmaz.

Hayat sürprizlerle doludur. Onun için hiçbir zamanda umutsuzluğa yer yoktur. Ne zaman ne yaşanılacağını önceden hiç kimse bilemez. Aksi takdirde hayat çekilip yaşanmaz olurdu. Onun için yaşadığımız bu hayatta hiçbir şey sonsuz yaşanmaz. Her şey gelip geçicidir.

O yüzden de her şeyin mutlak bir sonu vardır. Çünkü sürekli hüzünden yana oluşan bir artış umutsuzluk, mutluluktan yana oluşan sürekli bir artışta insan için gafleti doğurur. Gafleti oluşturur.

Onun için her şey birbirini at başı farkıyla geçip oluşturur. O yüzden bizler de bizler için oluşturulmuş olan bu hayattaki her şeyin varlığını ancak at başı farkıyla oluşturup yaşayabiliriz.

Buda tıpkı her akşam batan güneşin, her sabah geri doğup bize umut olmasında olduğu gibi şeydir. Onun için Tanrı bize sürekli değişik şeylerle ders verir. Onun verdiği her ders bizi olgunlaştırarak mutluluğa eriştirir. Demişti.

Hayatı yaşarken öğrenmenizi, öğrendikçe akıllanmanızı, akıllandıkça da sevginizi artırıp aşkınızı büyüterek daha insancıl olan bir hayat yaşamanız dileğiyle, bu günde hoşça kalınız.

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank