Yaşamın Sunduklarından Az ve Öz IV
Ayrılık mı Gurbet, Yoksa Kavuşmak mı!...
Gurbet tecrübesi olanlar çoktur...
İçiniz umutla ve özlemle doludur. İçinde barındırdığınız değerler, değer, verdiğiniz insanlar mekanlardan ayrı düşme hali, hayatta olduğunuzu bile unuttuğunuz anları rüyalara döndüren, ilk zamanlar sevdiğiniz insanların seslerini kulaklarınızda duyduğunuz anlar yatağınızdan fırladığınız zamanlar da son bulan uykunuza sebep olan halidir...
Yaşattığı hüzün hep varlığını sürdürmekle beraber zamanla yeni şartlara alıştıkça, eski yaşamınızla, yeni yaşamınız arasındaki yaşadığınız gelgitler. Gitsen gidemezsiniz, kalsan kalamazsınız...
Yaşamların geride bırakıldığı, gelinen yerden geri dönülürken daha da çok şeyin bırakılacağı yerdir kimi zaman...
Daha bir duyarlı olursunuz; çünkü her şey dokunur size, bilirsiniz bunu, yabancısınız ya oralarda...
Çok sevdiğiniz bir şehri geride bırakıcakken, sizin memleketiniz olmasa da o kentin sokakları o kadar size yakındır ki, kendinizi o kentin topraklarına ait hissedersiniz; oradan hiç gitmemek geçer içinizden, ama gitmek zorundasınızdır. Çünkü orası gurbettir size.
Sabah ezanları okunurken sabâ makamında, daha bir dokunur size gurbet. Geçmişi düşünmek için gözleri yummaya gerek yok; çünkü zaten gözler olmuş bir gurbet...
Kimi askere gidiyor, kimi evleniyor, kimi ayrılıyor, kimi uzaklara gidiyor, kimi mezun oluyor, adına gurbet deniyor. Bu bazen aileden, bazen de sizin değer verdiğiniz insanlardan uzak olarak yaşanıyor...
Gurbet bir bayram sabahı hiç tanımadığınız komşularınızın evinize ziyarete gelmesidir. Anadolu'daysanız eğer bu kavram çok önemlidir...
Bazen de gördüklerinizden etkilenirsiniz kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesi daha çocuk olamadan kadın oluvermiş tüm çocuk kadınlar adına göz yaşı döktüren kimi zaman da sahip olduklarımdan utandıran, yurdumda yaşayan birçok kadının kaderini anlatan, küçük kızlar başlık parasıyla yüzlerini dahi görmedikleri bir insana veriliyor malmış gibi.
Sevmek bir eylemdir. İç burkan hüzünlü bir yaşam. İnsana ‘’Allah’ım bende oralarda yaşayabilir o hayatın içinde olabilirdim. Ömrümü böyle geçirebilirdim’’ dedirterek insanın haline şükredesi geliyor.
Bu haksızlıkta sanki payım varmışçasına, yaşantım onların yaşanmamışlıklarına çalışıyormuşcasına offff yazarken bile çok duygulandım. Kelimler boğazımda düğümlendi...
Gurbet kimi zaman gurbetten sevdiklerinize döndüğünüz anlarınızdır… Gurbeti yaşanılabilir kılan da bu duygu değil midir?
Kavuşmaktır gurbet. Kavuşmuşsanız özlemini çektiğiniz her ne ise o duygu işte mutluluğun para ile satın alımamıyacağını gösteren en güzel halidir… Unutturur gurbetliğini, sarılırsınız sevdiklerinize, gözlerinizi bir an bile ayıramazsınız sevdiklerinizden… En sevdiğiniz yemekler yapılmıştır, çayın tavı her zamankinden daha güzeldir. Çayınızı sevdiklerinizle içiyorsunuzdur. Eskilerin hatırlanması bir şarkıyı birlikte söylemenin keyfini, bulursunuz kavuştuklarınızla gurbet dönüşünde...
Kavuşmak bazen kaldığınız yerden devam etmektir. Bazense yeniden başlamak… Kasvet yüklü bir karanlıkta yağmurlar altında ıslak, yorgun, tutkulu yolcuların en ölümsüz hayalidir. Kavuşmak, zamanı katleden ayrılıklardan sonraki ilk buluşmadır. Yeniden hatırlamanın heyecanı insanın ellerini nereye koyacağını bilememesi. Geçmişte yaşananlar bir anda anı olurlar gözlerinizde.
Kavuşmak kanadı kırıldıktan sonra iyileşmeye yüz tutmuş kuş yavrusu gibi çırpınmaktır, kavuşmak en uzaklardakini değil yakınındakini kaybetmemektir, kardeşiniz gibi...
Kimi zaman gelir kendinizi hiçbir yere ait hissetmezsiniz... Şehir, köy, kasaba ya da dünyanın neresi olursa olsun. Nasıl da zordur, hiçbir yerin insanı ile ortak nokta bulamamak. Gidersiniz her şeyden herkesten uzaklaşmayı bekleyerek… Kaçarsınız her şeyi arkanızda bıraktığınızı umarak… Ne kadar uzaklaşırsanız uzaklaşın, kendinizi hiçbir yere ait hissetmedikten sonra ne anlamı var tüm bu çabalarınızın.
Siz aslında hiçbir yere ait değilsinizdir demek ki. Her yere yabancılık çektiğiniz ve nefes alamadığınız zamanlar anlarsınız bunu. İlk başlarda böyle olduğunu anlayamazsınız, yanlış zamanda, yanlış yerde olduğunuza inandırırsınız kendinizi. Şurda yaşasaydım çok mutlu olurdum diye söylenip durursunuz. Ama orda yaşayınca anlarsınız gerçek olmadığını. Bütün hayatınız boyunca hayalini kurduğunuz yerde bile aitlik hissedememek yıpratıyor sizi. Bundan sonra göçebe olmak istiyorsunuz iki yıl bir şehirde, beş yıl başka bir şehirde üç ay bir köyde yaşamak istiyorsunuz...
Yaşamak gerek bu hissi ne kadar anlatılsa da dünya güzeldir, gezilmeli, görülmeli, tecrübe edilmeli, öğrenilmeli, yaşanmalıdır. Ama en güzeli yine insanın ait olduğu ya da ait olduğunu hissettiği yerler değilmidir?