Yaşamın Neresindeyiz?
Kimse bilmez başkasının yaşamın neresinde olduğunu, nasıl yaşadığını. Kimileri yatlarda katlarda eğlenirken, gününü gün ederken kimilerinin de bir dilim ekmek uğruna ne çileler çektiklerini. Bilseler bile görmezden gelirler. Hani deriz ya herkesin bir derdi var kalır içerisinde diye tıpkı onun gibi. Birileri saltanat içinde yaşarken diğeri dert ve çile yumağı içinde kıvranır durur.
Anlatamaz kimseye çaresizliğini ve içinde olduğu yokluğun verdiği sıkıntıları. Anlatsa bile alacağı cevap bellidir. Onlar yine aynı çileyi çekmeye devam ederler. Mangalda kül bırakmayıp toplum düzeninden, sosyal adaletten dem vuranlar görmezden gelir onları söyledikleri her söz doğrudur fakat itibar görmez.
Çoğu zaman anlamı olmayan kuru gürültülerin yaşam dengemizi bozduğu gibi, kimi zamanda hiç hak etmediğimiz yakıştırmalara maruz kalırız. Birilerinden olanlar ya da sesini duyuracak yeri bilenler kolay çıkarlar işin içinden.
Ya kaderine terkedilmiş tek amacı insan olarak yaşamak isteyenlerin durumu. İşte onlar içler acısı.
Hadi canım sende onlar nasıl olsa idare ediyorlar alışkınlar her türlü çileye sen diğerlerine bak zihniyeti sindirmiş insanlarımızı iyiden iyiye. Gözümüz o kadar kör olmuş ki görmez olmuşuz olanları.
Mahcupluğumuzu kimseye yansıtmamak için olduğumuzdan farklı görünmeye çalışırız. Hayaller kurarız iyiye güzel dair. Gerçek olmasa bile geçici de olsa ferahlatır içimizi. Yapabileceğimiz başka ne var ki.
İyi niyetimiz ne kadar tavan yapsa da anlamayanlar için itibar görmez o yüzden duygulu ve içlidir düşüncelerimiz. Gerçeği paylaşmak acı verse de kaçınılmaz dır. Fakat öyle insanımız var ki başındaki buhranı sanki görmez gibi her şeyin güllük, gülistanlık gibi olduğunu ısrarla anlatmaya çalışır. Sanki bizler onların içinde yaşamıyormuşuz gibi.
Ama onlar hallerinden memnun, keyifleri yerinde. İşleri görülüyor suçları affediliyor, hataları kapatılıyor. Diğer tarafta ki her şeye rağmen dürüst kalmaya çalışan, işini doğru yapan, yalan söylemeyenler, hak ve adaletten yana olanlar onlara göre bir hiçtirler. Lafa gelince haktan adaletten bahsedenler başkasının omzuna bastığını, özünü unuttuğunu, ortadaki gerçekleri yok sayma pahasına düşünmezler.
Özlemini duyduğumuz, hasretini çektiğimiz sadakatin ve sevginin yokluğu alt üst eder dengemizi. Kendimizi deneriz defalarca nerdeyim nasılım bende olmayan nedir diye. Buluruz kendimizde olmayanları düzeltiriz elimizden geldiğince hatta başkalarına örnek olmak için de gücümüzü zorlarız.
Ama gel gelelim bir çiçekle yaz gelmeyeceği konusuna, kendimize çeke düzen verdik, kusurlarımızı görüp düzelttik ya çevremizdekiler. Onları nasıl düzelteceğiz kişi kendisini kontrol etmedikçe, hatalarını kabul etmedikçe topluma zararlı olmaya devam edecektir. İşte o zaman kurunun yanında yanan yaşlara olacak ne olursa.
Her geçen gün birilerini memnun edebilmek uğruna bozulan ahlaki değerlerimiz, değer verilmeyen geleneklerimiz bir bir terk edilmiş. İnsanlar arasındaki dayanışma ve bağlılık yerini çıkarcılığa bırakmış. İnsanımız öyle bir duruma getirilmiş ki merhametten ve dürüstlükten eser kalmamış. Kim kime çamur atabilirse, iftira edebilirse kendini haklı görür olmuş. Nereye kadar diyoruz belki ama değişen pek bir şeyin olmadığı ortada.
Bunu ya yalnızlığımızla ya da bir can dostla paylaşıyoruz. Döküyoruz içimizi hayata, yaşama dair ne varsa çözüm bulur ya da bulmaz ama bu duyguları dile getirmek bir insanlık görevi olsa gerek.
Haklının hakkını aldığı, adaletin yerini bulduğu, yalancının mumunun söndüğü gün elbet gelecek bir gün. Ama o gün gelene kadar neleri daha kaybedeceğimiz, neler çekeceğimiz belli değil. Şu an için yaşamın neresindeyiz ve nereye gidiyoruz sanırım önemli olan budur.