Yaşamın Bütün Alanlarında Nasıl Üretken Oluruz
Sevgili okurlarım. Bilgi Ağı Gazetesindeki ilk yazıma her şeyin başı olan eğitimle alakalı bir konuyla başlamak istiyorum. Yaşam sürecinin bütün alanlarında var olması adına, nasıl üretken bir insan olunur konusunu düşündüm. Bu nedenle bu düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Çok basit gibi görünen bir düşünmeyle birlikte, çok önemli bir veriyi açıklamak istiyorum. İnsanlarımızın almış oldukları eğitimle, kazanmış oldukları verileri bir araya getirdiğimizde, hangi meslek ve sınıf dallarında eğitim almış olurlarsa olsunlar, kendilerine has bir takım sorumlulukları taşımak zorundadırlar. Bu sorumluluk içinde, kurmaları gereken ilişkilerin geliştirilmesini sağlamak ve bu gibi gelişmelerin oluşması ve bizlerden sonraki kuşaklara aktarılmasında, öncülük yapmaları kaçınılmazdır. Bu hedeflere ulaşmak içinde, kendi ürettiklerini çok iyi bir biçimde kullanmaları gereklidir diye düşünüyorum. Bu hususlarda yapılacak çalışmalar, toplumumuzun gelişmesinde yer bulacaktır.
Bu itibarla, ele alınacak yöntemlerden biriside, öğrenme çağındaki bütün insanların ihtiyaç duydukları bilgileri öğrenmesidir. Hatta bu insanlar kendi düşünce dağarcıklarını zenginleştirme sorumluluğunu taşıma ihtiyacı duymalıdırlar. Bu itibarla bizlerin en önemli temel görevimiz, çocuklarımızın da düşünsel melekelerini geliştirmek ve onları topluma kazandırmak olmalıdır. Onları tarih ve kültür mekânlarına götürerek, esinlenmelerini sağlamaktır. Kültür varlıklarımızın, korunması yönünde çok önemli fikir ve düşünce kavramlarını kazandırmaktır. Bu kazanımların kendilerinden sonraki kuşaklara intikal etmesinin sorumluluğunu taşımayı sağlamaktır.
Bu olumluluğun oluşması için, annelerin çocuklarını çok iyi yetiştirilmesine bağlıdır. Bu yetiştirilme sistemi içinde, çocukların doğum öncesi ve doğrum sonrası sonucuna bakmak ta gerekmektedir. Çocuklara kazandırılması gereken pozitif davranışlarla birlikte, kişilik ve karakter yeteneğinin kazandırılması çok iyi bilmelidir. Öncelikle bu verinin anne karnından başlayan sürecin, yedi yaşına kadar geçen zaman içinde olumlu yönde devam etmesine bağlıdır. Yedi yaşına kadar devam eden süreçte, adam olmanın yüzde ellisi gerçekleşmiş olur. On sekiz yaşına kadar geçen zamanda ise yüzde yirmi ilaveyle oluşumla tamamlanmış olur. Yüzde yüzlere ulaşması söz konusu olursa, o verinin sonucunda üstün zekalı dahilik taşıyan bilim insanı yetişmiş olur.
Bilinçli bir toplumun oluşması ve gelişmesi bu şekilde oluşur. Ne var ki, bir kısım çocuklarımızın düzenli bir koşul içinde yaşadığını ve milli gelirden pay aldığını düşünmemiz imkansızdır.
Sorarım sizlere, bizde böyle bir pozitif insanın yetiştirilmesi gayret ve çabası var mıdır? Var olmuş olsaydı, çeşitli okullarımızdan mezun olan diplomalı işsiz güçsüz gençlerimiz sokaklarda dolaşıp, kahvehanelerde boyun büker miydi? Toplumsal hayatın düzeni doğru devam etmiş olsaydı, bu gençlerimiz işsiz güçsüz kalır mıydı? Genç yaşta, ülke ekonomisine katkı sunmaları gerekirken hayata küserler miydi? Ne yazık ki işin gerçek yüzü böyledir.
Ne hazindir ki, siyasete iktidara talip olanlar, kendi düşüce ve görüşlerine göre eğitim programları yazarak “Milli Eğitim’i” milli olmaktan çıkararak, yaz- boza çevirirdiler. Bu nedenle istenilen hedeflere varacak insan yetiştirilmesi mümkün olmamıştır. Bir eğitimci olarak, gördüğüm o dur ki insan hedefli eğitim değil, sanki farklı bir canlı yetiştiriyormuşuz gibi, bir tutum ve davranış sergilenmektedir. Kısaca bu düşünce içinde düşündüğümde, sorunun nedenini bulmuş olursak sevinirim. İşte bizde çocuklarımıza reva gördüğümüz durum böyledir. İşte geleceğimizi emanet edeceğimizin çocuklarının durumu ortadadır. Bir günlüğüne nereye oturtursanız oturun, yarınını değiştiremezsiniz.
E ne diyeyim, “Kendi düşen ağlamaz” derler. Bende bu sonuca çok üzüldüğümü söylemek istiyorum.
Saygılarımla.
Hocam, yeni gününüzü kutlarım ve yeni sayfanızda başarılar dilerim. Sizin gibi değerli bir büyüğümüzün yorumlarını okumaktan zevk duyacağımıza emin olabilirsiniz. Saygılarımı sunuyorum hocam...
Haziran 16th, 2010 at 14:25dediklerinize katılmamak mümkün değil o kadar haklısınız ki .....eğim sanıyorum sadece ülkemizde ,ktidarlara göre değişen her gelenin üzerinde oynadığı ve her seferinde bir iki parçasının kaybolduğu veya ilavelerle şekil ve amaç dışına çıkan bir kurum oldu maalesef ..... kendi kültürel yapımıza sahip çıkarak çocuklarımiza kendimizi tarihimizi bile anlatamıyoruz ne acı ki ..... tarihle bile oynanıyor en basiti ..... yüreğinize sağlık .....
Haziran 24th, 2010 at 16:10