Yaşamaya Dair
Kıymetli okurlarım, bir önceki Pazar günü bu köşeden Nazım Hikmet’e ait diyerek paylaştığım “ÇAY, SİMİT VE PEYNİRLE” başlıklı şiirin, okurum M. Melih GÜNEŞ’in uyarısıyla Nazım Hikmet’e ait olmadığını öğrendim. Okuruma teşekkür ediyorum.
Bu şiir Yalçın ERGİR’e ait olup, Düş Hekimi 2 isimli kitabının 13. sahifesinde yer almakta.
Ben de Nazım’ın başka bir şiirini paylaşarak bu eksikliği bir nebze de olsa telafi etmek istedim.
(1)
yasamak sakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yasayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yasamın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden
yani, bütün işin gücün yasamak olacak.
yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani, o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut, kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel,
en gerçek şeyin yasamak olduğunu bildiğin halde.
yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yasamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yasamak, yani ağır bastığından.
1947
(2)
diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan
bir daha kalkmamak ihtimali de var
duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatmana Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savasın sonunu
diyelim ki, hapisteyiz,
yasımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
yine de dışarıyla beraber yasayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın arkasındaki dışarıyla.
yani, nasıl ve nerde olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
1948
(3)
bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yıldız zerresi yani,
yani, bu koskocaman dünyamız.
bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
böylesine sevilecek bu dünya
"yaşadım" diyebilmen için...
ŞUBAT 1948
Nazım Hikmet RAN