content
23 Mar

Yaşama Sanatı

İnsanlar hakkında genel manada iyi niyet beslesek bile herbirine aynı gözle bakmamız, aynı kefeye koymamız sözkonusu değildir. Gerek her birinin bize olan sıhrî bakımdan (hısımlık) yakınlık derecesine göre, gerek çeşitli vesilelerle sonradan tesis ettiğimiz ünsiyete uygun olarak, irtibat halinde olduğumuz insanların her biri anlam ve değer dünyamızda bir yere karşılık gelir ve o karşılık, o insanlara olan davranışımızın mahiyetini belirler.

Kimi insanlar hayatımızda gelip geçici bir yer işgal ederken, kimileri de onlarsız hayatın anlamsız olduğunu düşündürecek kadar 'bizden biri'dir. Gelip geçici olanlar, her an her yerde karşımıza çıkabilir ve her an yerde izlerini kaybettirebilirler. Gelip geçici olanların hayatımıza dahil oluşuna bir belediye otobüsünün, kendisine binen yolcuya sevindiği kadar sevinir, herhangi bir durakta inen yolcunun ardından üzüldüğü kadar üzülürüz. "Gelen ağam, giden paşam" diyerek bunlar için deyim bile icat etmişiz..

Vazgeçilmezimiz olanlarsa; ya ana gibi, evlat gibi, kardeş gibi -tabiri caizse- kucağımızda bulduğumuz insanlar, ya da hayatımızın bir aşamasında kapımızı çalan yahut kapılarını çaldığımız ve hayatlarımızda karşılıklı olarak müşterek alanlar oluşturduğumuz kimselerdir. Birinci grubu, yani bizim hayatımızda önemli ve anlamlı yer işgal eden ve hısımlık bağı ile bağlı olduğumuz insanları bir kenara bırakırsak; sonradan hayatımıza 'dokunan' ve bizim için önem arzeden insanların ortak özelliği, önceleri bizim için 'sıradan' olan, hatta genellikle varlığından bile habersiz olduğumuz kişiler olmasına rağmen o 'dokunuştan' sonra çok şeyin değişmiş olmasıdır.

Artık onların da herbirisi, derece derece vazgeçilmez bulduğumuz sınıfa dahil olmuşlardır. Öncesi ne olursa olsun, bizim için özellik arzederler ve onlar için yapacağımız ve yapmayacağımız şeyler, fedakarlıklar yahut umursamazlıklar farklılaşmıştır. Çünkü bizim hayatımız için ifade ettikleri hususlar, bambaşka manalara bürünmüştür.

Köprüyü geçene kadar önümüzü ilikleyip 'dayı' dediklerimiz, ya da bu tür ifadelere konu olan münasebetler tabii ki konumuzun dışındadır..

İnsanlar için böyle de diğer varlıklar için durum farklı mı sanki? Hayvanlardan bitkilere/ağaçlara, kendileriyle ünsiyet peyda ettiğimiz diğer cansız varlıklara ve hatta kullandığımız eşyalara kadar bizimle hemhâl olan, hayatımıza bir katkısı olan her şeyin, biz o kadar üstünde durmasak da, anlam ve değer dünyamızda mutlaka bir karşılığı vardır.

Ve yine biz dikkat etmesek de bizim onlara yaklaşımımızdan, önce etkilenir sonra o etkinin sonuçlarını bize tekrar yansıtırlar; ama az ama çok!.. Burası çok önemli.. Çünkü bizimle hemhâl olan her 'şey' kendi cirmiyle mütenasip şekilde bir nevî 'hayat arkadaşımız'dır. Dolayısıyla onlarla kuracağımız ilişkinin sağlıklı olup olmaması hayatımızı doğrudan etkiler. Bunu söylemekle, olur olmaz herşeye kutsiyet atfettiğim sanılmasın; insanı bilmenin ve anlamanın ötesinde (ve ona ilaveten) eşyanın tabiatını bilmenin ve ona göre davranmanın önemini ifade etmeye çalışıyorum. Hayatla her gün sille tokat kavga eden insanların durumuna bir bakın, bir de kendi hayatını olumlu-olumsuz bütün unsurlarıyla bir orkestra şefi gibi ahenkle idare ederek yaşayan insanların huzurlu haline bir bakın; iki tutum arasındaki fark kolayca görülecektir.

Biz bu konuya nerden geldik? Nerden geldiğimizden ziyade konuyu nereye getirmek istediğimi ifade edeyim; sözünü ettiğim, hayatımızda mühim yeri olan 'şey'ler cümlesinden biri olan ve istisnasız her gün birkaç kere hemhâl olduğumuz gıdalara bakışımız, yaklaşımımızla ilgili birkaç kelam etmek istedim. Eskiden varolan ama şimdilerde gözardı ettiğimiz bazı hassasiyetleri yeniden dikkatlere sunmak istedim. İşte o konuya böylece bir girizgah yapmaya çalıştım. Bir sonraki yazıda da sadede gelmeyi umuyorum.

Etiketler : , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank