Yaralı Cumhuriyet… Ve Bayram Kutlaması!…
Sevinçleri paylaşmanın adıysa bayram… hangi sevincine ortak olup da kutlayalım bayramını yaralı cumhuriyetin!?… Abdestsiz namazda amin diyenlerin riyakarlığı ile, “bayramınız kutlu olsun” demeyi içime sindiremiyorum. Benim cenahta “KUTLU” olamıyor bayramlar!…Ağlayanı çok olan yerde, kutlu olmaz ki bayram…Üstelik gülene de haramdır!.. Ağlayan çok gülen az!…Ülkenin en büyük barosunun başkanı, “hukukun iktidar eliyle tutsak edildiğini” haykırıyorsa, bayram mı kalmıştır o ülkede kutlanacak!… 40 Yıldır ülkeye kan kusturan başıboş terör örgütünün, TBMM’deki partiden daha makul olduğu, açılım zehrinin sunumuyla görevli “ağız” tarafından alenen ilan ediliyorsa, işin hem ahlaki, hem siyasi hem de vicdani çivisi çıkmış demektir!… Hoyratça ve sorumsuzca kullanılan yıkım projelerinin ilanı altında “kutlu” bayram olmaz!… Vebaldir…Haramdır!… Eğer bir bakan; Zam yok mu diye soran bir emekliye, göbek altı belirsiz bir noktadan çıktığı izlenimi veren tok sesiyle, “abla, konuşmak kolay, oy ver de zam iste!.” diyecek kadar izanını yitirmiş ise, o ve benzeri kişilerin “sadareti” altında bayram kutlanmaz!.. Haramdır!… “Potamya’ya hoş geldiniz!” pankartı altında konuşmayla başladı pek çok şey!… Devamında, “milliyetçiliğin” ayaklar altına alınmasına, arkasından “ulusalcılığın” inkarına kadar uzandı söylem!… Milliyetçilik, milletin, ulusalcılık ulusun türeviydi oysa… Ve bu iki kavramın bileşkesi de, anayasasına göre Devlet’in tanımıydı… Ve sözün özü; devletin inkarıydı sözün arkasına gizlenen!… Devletin inkarına kadar uzanan bir “ortamda” caiz midir bayram kutlaması!…. Ve şimdi; elimizi vicdan üzre koyup da söyleyelim bakalım!… Kurumlar rejimiyse demokrasi; hangi kurum kaldı yara almadık!… Cumhuriyetse rejimin adı, hangi ilkesi kaldı içi boşaltılmadık!… Her adımda bir uzvundan mahrum edildi cumhuriyet!… İğdiş edilmiş Cumhuriyet’in adının sürüyor olması yeteli şart mıdır bayramların kutlanmasına!.. Oyun mu kaldı Milli irade adına oynanmadık!.. Ve sözcük mü kaldı erdem adına anlamı çarpıtılmadık!… Dili koparılmış özgür(!?) basının!… Ve iftiralar mı kaldı, kullanılmadık yol ve yöntemler mi kaldı, susturma, sindirme, korkutma adına uygulanmadık!… Mülke temeldir, akıldır, izandır, mizandır… vicdandır bilirdik adaleti!.. Gizli tanık icat olup da bozulunca adalette mertlik; delik deşik oldu Adalet’in cumhuriyet!.. Bağlıdır gözü adaletin; tarafsızdır… Keskindir kılıcı adaletin; caydırır … bilirdik!… “Hayırlar” dilendi cayır, cayır adam yakanlar salınınca… Ve adaletin keskin kılıcı kesemedi Deniz Feneri’nde gözleri kamaşınca… Kaçınca terazinin vicdan ayarı, sönünce feri, ya da kamaşınca gözleri; körelip de kesemeyince yandaşı yalakayı, Cumhuriyet ölümcül yara aldı!… Doldu taştı Silivri, Hasdal, Sincan…Buca Ve sırf tutuklu öğrenci sayısı 3000’e yaklaştı!… Milletin vekilleri cabası!.. Ata’nın “En büyük eserim!” dediği cumhuriyet, ölümcül yarasıyla orta yerde dururken, İleri demokrasi(!?) adı altında, zayıflatılmış ordu, düşmanlardan ve hainlerden başka kimin işine yarayacağı düşünülmezken, Kutlanacak bayram nasıl “kutlu” olur izan ve vicdan sahiplerine!?… Eğitimi ışık bilirdik!.. Ülkeyi ve insanları sevmeyi eğitimle öğrendik!… Kalkınmanın ve çağdaş uygarlık düzeyine bu sayede erişileceğini bilirdik!…Öyle de öğrettik!.. İlk hedef, “eğitimde birliğin” kaldırılması oldu!..!… Yarınlar adına, karanlıklara… din adına, bağnazlığa… ileri demokrasi sahteciliği ile sözde hak ve özgürlükler adına, farklı dilde eğitim ile ülkenin yıkımına…biad ve sadakat uğruna kul ve köleliği öğretme kapısı yapıldı eğitim!… Ne talihsizliktir ki; (Eskişehir Kolejinde) 3 yıl öğretmenliğini yaptığım Bakan Nabi Avcı getirilip kondu bu eylemleri gerçekleştirsin diye işin başına!… Henüz Milli Eğitim Komisyonu başkanı iken kendisine yazdığım açık mektupta; şöyle demiştim: “Yıllar önce sınıfça verilmiş dürüst olma sözlerinin aldatmacası altında ezildiğimi hissettim… Takıldı kaldı yüreğim geçmişe… üzüldüm, utandım, kahroldum!…” O günden bu güne azalmadı üzüntüm… Bitmedi kahrım… geçmedi utancım!.. Arttı!.. Bu şartlar altında, kutlanacak bayramı, öncelikle kendime haram saydım!… Her okuldan doktor olsun, subay olsun!… Mühendis de… hakim de; savcıda olsun!… Kim istemez!.. Bunu istemeyen ölsün!..Oysa dert bu değil. Kamuflajı, kandırmacasıydı bu. Olsun da, önce imam olsun’du istenen… ne olacaksa ondan sonra olsun’du plan!.. Yara üstüne yaralar aldı bu dönüşümle Cumhuriyet… Felç oldu!… * Umut, ekmekti, gayretti, cesaretti… Terk etti yürekleri… Zebanilere kaldı meydan!… Taşlar bağlı, salınanlar belli!… Barış çok uzaklarda… Sıfır sorun, evrilmiş…sırf sorun olmuş!… Farkında değil kuyruk takımı!… Yıkıma alkış tutan ellerin sahipleri negün varacak tehlikenin farkına!… Ne gün varacaklar farkına, sıranın kendilerine gelip dayandığının!… Ve Aşil topuğundan vurulmuş durumda cumhuriyet!…Medet!… Ve fikrimce derim ki…Bayram kutlamanın sırası değil!… Kurtuluş yıllarında, Kahramanmaraş’ta Rıdvan Hoca’nın “Hürriyeti olmayan bir milletin Cuma Namazı kılması caiz değildir” sözünün günümüze uyarlanması sadece, hatırlatmak istediğim. *** Tam bağımsızlığa; demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olma niteliklerinin tümüne sahip olduğumuzda; faşizme, diktaya, teokratik düzene geçit vermeyen; tasmasız özgürlüklerin var olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ne… kavuştuğumuzda hak edilmiş olacaktır bayram! Bu özlemi duyanların, g e l e c e k t e k i bayramları kutlu olsun!… 14.10.2013 ***** Mehmet Halil Arık