Yaman Dede’nin Hz. Muhammed (sav) Aşkı
İnsanoğlu hak ve hakikatle bütünleştikçe yaradılış gayesine erişir. Bazıları ailesinin inancı üzerine iç dünyasını biçimlendirir; manevî yönünü tayin eder. Aslında çoğumuz bu minval üzere hayatını şekillendirmiş.Bizler Müslüman olmayan bir çevrede yetişmiş olsaydık kaçımız İslâm inancıyla şereflenebilirdi? Buna verilecek müspet cevap sanıldığı kadar çok değildir. İnancımız için bedel ödemediğimiz için de kıymetini bilmiyoruz. Mevcut durumumuzu başka nasıl izah edebiliriz?
Belli bir zaman gayya kuyularında çırpındıktan sonra İslâm inancına erişenler, İslâm’ı hazır bulanlarla kıyaslandığında daha takva ehli oluyorlar. Batılı aydınlardan pek çoğu Hıristiyan inancını tecrübe ettikten sonra aradığını bu dinde bulamayınca İslâm’a koşuyor. Tarihimiz bu tarz İslâm’a dönüş hikâyeleriyle doludur. Bunlardan birisi de Yaman Dede’nin hikâyesidir.
Yaman Dede 1888 yılında Talas’ta doğan bir kişidir. Babası katı bir ortodokstu. Rum’du kendisi… O zamanki adıyla Diyamandi, ilköğrenimini Rum Ortodoks mektebinde yapar. Ailesi Kastamonu’ya göç ettiği için liseyi burada okuyarak birincilikle tamamlar. Çevresindekiler ona Yamandî Molla lakabını takar. Çünkü o Hıristiyan olduğu halde Mevlâna’ya çok düşkündür. Arapça ve Farsçayı kısa zamanda öğrenir. Mevlâna’nın Mesnevi’si onun içindeki ateşi kor hâline getirmiştir. Mesnevî’nin ilk beyitlerinden çok etkilenir. Şeyh Sadi’nin Gülistan’ını ezberlercesine okur. Doğunun bu gizemli kaynakları onu İslâm inancının şefkat iklimine götürür. İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirerek avukat olur. Bir ara eğitimcilik ve avukatlık yapar. Artık bu dönemlerde Müslümanlığı içten içe yaşar; fakat bunu ailesinden gizler. Konya’yla İstanbul arasında mekik dokur. Mevlâna’yı dili döndüğünce geniş kitlelere anlatır.
Gizliden gizliye yaşadığı inancını ifşa etmenin zamanı geldiğine inandığı için elli beş yaşında iken 15 Şubat 1942’de ismini değiştirir ve Mehmet Abdülkadir Keçeoğlu adını alarak nüfus idaresine yazdırır. Din hanesinde artık “İslâm” yazmaktadır. Durumu ailesine açınca, ailesi tarafından dışlanır. Bu noktadan sonra yapacağı tek şey, ceketini alıp evden çıkmaktır; o da onu yapar. Bundan sonraki hayatında bir evlilik daha geçirir. Zamanını öğrenci yetiştirerek anlamlandırır. Şeyhi olan ve hayatını şekillendiren Ahmet Remzi Dede, ona “Yaman Dede” adını verir; böylece tanınır.
Yaman Dede’nin peygamber aşkı dillere destandır. O, Resulullah’ı canından çok severdi. Yaman Dede iyi bir şâirdir aynı zamanda. Dinî ve tasavvufî temalı şiirlerle tanınmıştır. Kâinatın serveri Hz. Muhammed(SAV) ‘le ilgili olarak yazdığı şu şiir, pek çok kişinin hafızasında çiçek açmıştır:
“Gönül hûn oldu şevkinden boyandım yâ Resûlallâh
Nasıl bilmem bu nîrâna dayandım yâ Resûlallâh
Ezel bezminde bir dinmez figândım yâ Resûlallâh
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Yanan kalbe devâsın sen, bulunmaz bir şifâsın sen
Muazzam bir sehâsın sen, dilersen reh-nümâsın sen
Habîb-i Kibriyâsın sen, Muhammed Mustafâ’sın sen
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Gül açmaz, çağlayan akmaz, İlâhî nûrun olmazsa
Söner âlem, nefes kalmaz, felek manzûrun olmazsa
Firâk ağlar, visâl ağlar, ezel mestûrun olmazsa
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Erir cânlar o gül-bûy-ı revân-bahşın hevâsından
Güneş titrer, yanar dîdârının, bak, ihtirâsından
Perîşân bir niyâz inler hayâtın müntehâsından
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Susuz kalsam, yanan çöllerde cân versem elem duymam
Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlardan nem duymam
Alevler yağsa göklerden ve ben messeylesem duymam
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Ne devlettir yumup aşkınla göz, râhında cân vermek
Nasîb olmaz mı Sultânım haremgâhında cân vermek
Sönerken gözlerim âsân olur âhında cân vermek
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Boynu büktüm, perîşânım, bu derdin sende tedbîri
Lebim kavruldu âteşden döner pâyinde tezkîri
Ne dem gönlüm murâd eylerse taltîf eyle Kıtmîr’i
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Din ve iman uğruna yârdan ve serden geçmek samimiyetin ve ilâhî aşkın zirvesidir. Bunu gerçekleştirenler, iki cihan saadetini yakalayan ender simalardandır. Yaman Dede(Mehmet Abdülkadir Keçeoğlu) bu bahtiyar insanlardan birisidir. Misafir olarak ömrümüzü geçirdiğimiz bu fâni dünyada bize kalacak güzellikler, işlediğimiz hayırlı amellerdir; gerisi lâfügüzaftır. Bir gönül dostu ve ahlâk abidesi olan Yaman Dede ile ilgili etraflıca malumat almak isteyenlere, Mustafa Özdamar’ın yazdığı “Yaman Dede Belgeseli”ni ve Muhsin İlyas Subaşı’nın “İki Mevlevi” adlı eserini görmelerini öneririm.
Dini gerçek anlamda öğrenip idrak ederek seçip yaşamak, insanın gerçek anlamda imanlı olduğunu gösterir. Bu şekildeki bir yaşayış aynı zamanda insanın Allah katında derece almasına da sebep olur. Ama üzülerek söylemek isterim ki, günümüzde bu denli Müslümanı bulmak çok zor. Hacısı, hocası, imamı, müezzini, vs herkes havasında, herkes çıkarında, menfaatinde, gösterişinde. Dini gerçek anlamda bilenimiz olmadığı gibi, yaşayanı da hiç yok. Bana en çok açı veren de işte bu. Hepimiz ancak kimlikte yazıldığı kadarıyla Müslümanız.
Mart 11th, 2011 at 21:49Allah'ın dini İslam.
Mart 11th, 2011 at 21:56Yaratılıştan beri tam.
Dinimi öğreten Kur - an.
Yolunu gösterip yaşatan,
Peygamberimiz Hz. Muhammed.
Elbette bunlara uyup yaşayan,
Kul için nihayi yolun sonu ALLAH.
Allah hepimize Hz. Muhammed aşkını nasip eylesin. Ama işin asıl gerçeği aşık olmadan önce O'na layık olmak gerekir. Bunun içinde Her şeyden önce Hz. Muhammed ahlakıyla ahlaklanmak gerekir. Yoksa ne sevebiliriz. Ne sevip aşık olabiliriz.
Mart 12th, 2011 at 19:45