Yalnızlık; Neden?
Sanatın beslendiği iki ana kaynak varsa biri aşk diğeri de yalnızlık duygusu demek mümkündür sanırım. Her ikisi de bizi derinden etkileyen, hatta bazen rotamızı şaşırtan duygulardır. Ancak aşkın ve yalnızlığın karmaşıklığı, tek bir tanımlarının olmayıp her bir kişide yaşattıklarının ayrı ayrı tarif edilebilirliği bir şekilde benzerlik gösterse de, aşkın üretkenliğinin yanında yalnızlığın tüketimi, aşkın ileriye doğru gidişinin yanında yalnızlığın geriletmesi bu iki duygunun nasıl da farklı aktığını göstermektedir.
“Yalnız olduğunun farkında olan tek varlık insan”… denmiştir.Evet bu duygu insana özgüdür, bu dünyadaki varoluşumuzu, varolamama haliyle anlatan bir duygudur yalnızlık… Yoğun ve derin duyguların yaşandığı bir ruh halidir. Sevilmediğimizi başkalarının gözünde varolamadığımızı hissettiğimiz, belki de kendi kendimize oluşturduğumuz bir yanılsamadır. Çözmek için çabaladığımız karmaşık bir düğüm, zihnimizin, kalbimizin derinliklerinde biriktirdiğimiz duygu, düşünce çöplüklerinde bizi oyalayan ve çevremize o çöplükten kötü kokular yayılmasına neden olan bir duygudur.
Aynı zamanda adil bir duygudur da yalnızlık; güzel- çirkin, genç- yaşlı, zengin- fakir ayrımı yapmaz. Günün hangi saatinde, ayın hangi gününde, yılın hangi ayında geleceğini ve ne kadar süreceğini pek bilemeyiz. Bazen tek başına iken, bazen kalabalıkların arasında hapsediverir bizi kendi kendimize. En acısını da kalabalıklar arasında bu duygudan kaçmaya çalışırken yaşarız. Ancak her tek başına olduğumuzda yalnızlık duygusu hissedeceğiz demek değildir. Tek başına olup hiç yalnızlık duygusu yaşamamak mümkündür. Hatta en verimli, en üretken olduğumuz anlar çoğunlukla tek başına olduğumuz anlardır. Yalnızlık duygusunda ise kendi içimize doğru bir yolculuk yaparız ki içinde durakları ve ne zaman inileceği belli olmazsa bu yolculuk üreten değil tüketen bir yolculuğa dönüşebilir.
Peki neden ve ne zaman yalnız hissederiz?
Kendimizi güvende hissettiğimiz aile, arkadaş, eş dost vb kişilerden ölüm ya da uzaklık anlamında ayrılmalar,
Yeni ve yabancı bir çevreye girmemiz,
Geçmiş ilişkilerdeki düş kırıklıklarımız,
Reddedilme korkumuz,
Duygusal ilişkilerde yaşadığımız başarısızlıklar,
Bizi anlayacak insanların olmadığını hissetmek vb sayamadığımız pek çok neden yalnızlık duygusu yaşamamıza sebep olabilir.
Hatta pek çoğumuzun mutlulukla karşılayacağını düşündüğümüz mezuniyet, evlilik, terfi etme gibi küçük büyük pek çok yaşamsal değişimler, bazı kişiler için hüzünle karşılanan ve yalnızlık duygusu yaşatabilecek değişimlerdir.
Çünkü bu değişikliklerin hepsi bir şeylere “merhaba” derken aynı zamanda bir şeylere “hoşçakal” demek, bir şeylere başlarken bir başka şeyleri sonlandırmak, kısacası yaşamımızda bir şeylere veda etmek anlamına gelir... Yaşanılan her kayıp da genellikle içinde hüzün, üzüntü ve yalnızlık duygularını da barındırır...
Ergenlik dönemi ve yaşlılık yılları da, genellikle kendimizi daha yalnız hissettiğimiz yaşam dönemleridir... Ergenlik döneminde, ilk kez, birey olduğumuzun bilincine varırız...Çocukluktaki anne babaya bağımlılığımızın yerini “ben sizden farklıyım”, size çok da ihtiyacım yok diyen bağımsızlık haykırışları alır. Ancak bu haykırışlarımızın ardında “kimse beni anlamıyor” diye yakınan ve yine kendimizi yalnız hissettiren bir ruh hali de vardır...
Yaşlılık dönemi ise yaptıklarımızla yapamadıklarımızın muhasebesini içerir, yolun çoğu gidilmiş, belki de yürünecek az bir yol kalmıştır; geçen zamanla birlikte çevremiz, insanlar ve hayatlar değişmiştir; ve kendimizi yalnız hissederiz...
Öz güven ve öz saygı eksikliğimizde, kendimizi değersiz ve boşlukta hissetmemize neden olarak yalnızlık hissine zemin hazırlar... Başkalarından sevgi, saygı ve onay görme ihtiyacı içinde olduğumuzda hem onlara daha bir bağımlı olur, hem de sürekli kendimizden taviz verip biz olmaktan çıkarak, kendi içimizdeki yabancılaşmayla birlikte yalnızlık duygusu yaşamaya mahküm oluruz. Sayılan sayılamayan pek çok nedeni vardır elbette bize bu duyguyu yaşatan, kendi içimizde saklı olan ve tanımı yapılamayan….
Şayet son zamanlarda kendimizi yalnız hissediyorsak, şu soruların cevaplarını düşünmeye başlamamızın da tam zamanıdır diyebilirim..Son zamanlarda;
• “Kimse beni sevmiyor, kimse benden hoşlanmıyor gibi genelleyici düşüncelerimiz mi var?( İyi düşünelim, hiç kimse mi?)
• Yalnızlığımızın sebebi olarak sürekli değiştirilemeyecek şeyleri suçluyor, onları mı sorumlu tutuyoruz? (Arada bir kendimize dönüp, biz neler yapıyoruz diye düşünsek mi?)
• Bize hiç ihtiyaç duyulmadığını ve başkalarından farklı olduğumuzu mu hissediyoruz? (Kimbilir belki de yalnızlığımız, insanlara el uzatıp onlarla bir arada olmamız gerektiğini hatırlatıyor olmasın?)
• Eleştirilmekten, alaya alınmaktan ve yetersiz görünmekten mi korkuyoruz?(Küçük denemeler korkuyu da küçültür, hafifletir; neden kaçarak korkuyu büyütelim ki?)
• Yalnızlık bir arıza ya da değişmez bir kişilik özelliğimiz midir? ( Ara ara girdiğimiz ve bazen de yeniden yapılanmamızı sağlayan, üstelik de kimsenin yabancı olmadığı bir duygu değil midir?)
• Yalnızlık duygumuz, belki de kendi yaşamımızda önemli bazı gereksinimlerimizin karşılanmadığına dair dikkate alacağımız önemli bir işaret olamaz mı? (Haydi isteklerimizin bir listesini yapalım mı?)
• Neden sürekli başkaları tarafından sevilmeyi, değer görmeyi, aranmayı bekliyoruz? Sevdiğimizi, değer verdiğimizi gösterip, biz arayabiliriz? (Reddedilmeleri kişisel almamıza gerek var mı? Mümkündür ki bizi değil, teklifimizi reddediyordur, öyle olmasa bile o şekilde düşünmenin çok da zararı olmaz….)
• Yeni insanları, geçmiş ilişkilerimize dayanarak yargılamaya devam mı edelim, yoksa her yeni tanıştığımız insana yepyeni bir perspektiften mi bakmaya çalışalım. (Her insan farklıdır.Yakın arkadaşlıklar da yavaş yavaş, insanlar duygularını paylaşmaya başladıkça oluşur. Acele etmeye gerek yok, süreci doğal akışına bırakmamız yeterli olacaktır.)
Hepimiz biliyoruz ki bu dünyaya yalnız geldik ve yalnız gideceğiz. Yalnızlık duygusunu aşmamızın ve yaşamımızı anlamlandırabilmemizin en etkili yolu, yaratıcı ve amaçlı olmakta yatmaktadır. Hedefsiz bir insansak dümensiz araba kullanan insandan farkımız kalmaz. Küçük hedefler, bizim canlı enerjik olmamızı sağlayan hayat dallarıdır. Bize verilen bu yaşam diliminin süresinin ne olduğundan çok bu dilimi nasıl geçirdiğimiz çok daha önemli değil mi?
Yaşadığımız, hissettiğimiz hiçbir şey boşuna değildir, yeter ki onu iyi değerlendirmesini bilelim……
Bu tip felsefi tartışmalar genelde ağır abi işidir, beni aşar. Ancak ben şu yalnızlıkla ilgili olumsuz düşüncelerinize takıldım.
Hani, özetle demişsiniz ya: "Aşk ilerletir ve üretkendir, yalnızlık geriletir ve tüketir" diye. Biraz takıldım buna doğrusu.
Çünkü insanı yanılsamalara sürükleyen yalnızlık değil aşktır. Yalnızlık insanın kendisi ve çevresi ile ilgili gerçeğe en fazla yakın olduğu ve bunu keşfettiği süreçtir. Aşk ise bir yanılsamadır. Aslında olmayan şeylerin çok fazla istenmesinin bir gerçekliğe büründürülmesi ve sonuçta insanın kendi kendisini yanıltmasıdır. Aşkın kendine ait soyut ve hayatı dışlayıcı bir yönü vardır insanı içine hapseder. Bu bakımdan yalnızlıkla ilgili söylediğiniz şey aslında aşk için söylenmelidir.
Aşk üretkendir, yalnızlık tüketir demişsiniz;
Devamındaki ifadelerinizde de söylediğiniz gibi yalnızlık tüketici değildir aksine üretkendir.
Aşk insanı kendi soyut dünyasına hapsedip yeni şeyler öğrenmeyi ve öğretmeyi engellerken yalnızlık insanın kendisini ve çevresini normalin üzerinde bir duyarlılıkla keşfettiği bir süreçtir.
Aslında süreç demek yerine daha başka bir şey demeyi tercih ederdim ancak şu an aklıma sadece bu kelime geldi. Doğrusunu bulan olursa ekler istifade ederiz.
Şunu eklemek isterim;
Mayıs 3rd, 2010 at 10:22Aşk öldürmeyen acıların en güzellerinden biri olarak insanın olgunlaşmasında kemale ermesinde önemli rolü olan bir akıl hastalığı olarak her insanın başına gelmelidir.
Yalnızlıksa üretmek isteyen birinin en çok isteyebileceği, sancılı da olsa insanın kendine en çok hakim olduğu fakat duygusal ve psikolojik olarak pek katlanılamayan bir şey.
Şahsen yalnızlığı aşka tercih ederim. Çünkü ne kadar kötü de olsa yalnızlık aşktan daha çok lazımdır insana.
Güzel ve felsefik bir yazı olmuş.
Hayatta ki TEK BAŞINA lık ile YANLIZLIK çok farklı şeyler bence.
Ben yaşamımda hep tek başınalığı tercih ettim ve hep öyle yaşadım, hiç yanlız kalmadım, yanlızlığı tercih de etmedim zaten.
Tercihim hep AŞK dan yana oldu.
Ne kadar acısını ızdırabını çeksemde her zaman aşk dedim.
Aşk da yanlızlığın olmadığını biliyorum o yüzden yanlızlık ters bana.
Seven ve sevilen yani gül ile bülbül hep vardır ve hep olacaktır da.
Varlık skalası bunu gerektirir zaten.
Hep bir alt ve üst basamak vardır.
Alt üste aşıktır.
AŞK, Bir bakıma kendinde olmayan bir özelliği karşısındakinde bulup ona yönelmektir, odaklanmaktır, ondan başkasını görmemektir.
Işığa bakan gözlerin kamaşması gibi geçici bir körlüktür aşk.
Mayıs 3rd, 2010 at 15:36Aşktan kaçanda ise hörlük kalıcıdır çünkü ışığa bakmaya cesareti yoktur.
Uğur bey, zaten kendiniz demişsiniz, aşk körleştirir diye, iyi de bu kör edici hastalığın nesini tercih ettiniz merak ettim.
Kaçmakla ilgili fikrinize de katılmıyorum. Önemli olan başkasının ışığına değil kendi içindeki ışığına bakabilmektir. O da ancak kendi içine bakabilecek kadar yalnız kalmakla olur.
Mayıs 3rd, 2010 at 20:14Neyse, yazarın başını ağrıtmayayım...
Yalnizlik-Arayis ve Eksikler
Mayıs 13th, 2010 at 11:53ARADIGIMIZ NEDIR? KENDIMIZ YERINE GETIREMIYECEGIMIZ HAYYAL ETTIGIMIZ KAREKTER; HUY; DAVRANIS VS. (Güclü, dengeli, özgüvenli, bilgili, kendini sevip sayanlar), ARAYIP BULDUGUMUZDA ONA SIMSIKI SARILIP EKSIKLIKLERIMIZI TAMAMLAYANI BULUP KAYIP ETMEKTEN KORKARIZ: ONUN ICIN YASARIZ: HALBUKI HAYYAL ETTIKLERIMIZ KENDIMIZDE OLSA KARSIMIZDAKI INSANLARDAN BEKLENTILERIMIZ AZALIR-AZALDIKCA DA HAYYAL KIRIKLIGIDA DAYANABILECEK SEKILDE DEVAM ETMEZMI? ; HATALARIMIZI KABUL EDECEK; ILK ETAPTA KENDIMIZI SONRA KARSIMIZDAKILERI AF ETMEMIZ GEREKMIYOR MU-HER INSAN ILE KARSILASTIGIMIZ ZAMAN BIRSEYLER ÖGRENIP KENDIMIZE YAKIN OLABILECEGIZ KENDIMIZI YAKINDAN TANIMA FIRSATI DOGACAK VE HAYYAL ETTIGIMIZ SEKILDE DEGISEBILECEGIZ!. PEKI KENDIMIZE YAKLASMAKTAN MI KORKUYORUZ? DEGISMEKTEN MI KORKUYORUZ DEGISMEK ISTEDIGIMIZ HALDE? ASLINDA SÖYLE BÖYLE OLMAK ISTIYORUZ DERKEN YAPAMIYORUZ: KENDI IC DÜNYAMIZIN SAYFALARINI ACMAKTAN ISE KARSIMDAKININ SAYFALARI ILE MESGUL OLUYORUZ: KENDIMIZDEN BIRAZ DAHA UZAKLASIP KENDI YASADIGIMIZIN ACILARINI UNUTABILMEK; DEGISMEK ISTEDIGIMIZDE DEGISEMEMEK; YANI KITABI ACIP OKUMAKTAN VE GECMISLERIMIZDEN UZAKLASAMAYIP VEYA BIZIM KADERIMIZE AIT OLDUGUNU KABUL VE AF EDEMEDIGIMIZ SENELERIMIZI DÜSÜNMEMEK ICIN BIRINI MI ARIYORUZ? KENDI KENDIMIZE YETINEMIYORUZ KAYIP ETMEKTEN KORKUYORUZ YOKSA KENDIMIZI DAHA COK KAYIP ETMEKTEN MI? : YANI BASKALARI ILE MESGUL OLMAKTAN YINE AYNI YERDE KALIYORUZ YALNIZLIKTAN KORKUYORUZ KORKTUKCA KEDIMIZI ONA VERIP VE DAHA DA EKSIKLER GÖRÜP KARSIMIZDAKI INSANI DÜZELTMEYE CALISIYORUZ: HANI KIRDI; EZDI; SEVMEDI SAYMADI BENI DERKEN – BIZ KENDIMIZI KIRIYOR; EZIYOR; KENDIMIZE SEVGI SAYGI GÖSTERMIYORUZ! BEN KENDIMI DENGELI SEKILDE SEVIP SAYMAZSAM; KENDIMI VE HAYATIMI OLDUGU GIBI KABUL EDEMIYORSAM BEKLENTILERIMI KENDIM YERINE GETIREMIYORSAM YALNIZ OLMAYA MAHKUMUM