Yalnızlığa Alışmalı İnsan !
bavulları hep toplu durmalı insanın...
bir gün telefonların hiç çalmayabileceği hesaplanmalı...
tül perde arkasından misafir yolu gözlemekten vazgeçmeli...
ihanetlere, terkedilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı...
yalnızlığa alışmalı...
çünkü “omuz omuza” günlerin vakti geçti.
dayanışma, günümüzün borsasının değer kaybeden hisse senetlerinden biri artık...
bireyin keşif çağı, geride kırık dökük yalnızlıklar bıraktı.
terörün bile bireyselleştiği çağdayız.
zaman, birlikten kuvvet doğurma zamanı değil;
zaman, tek başına dimdik ayakta kalabilmeyi becerme zamanıdır...
işte o yüzden alışmalı yalnızlığa...
sokaklar dolusu ıssızlıkla başbaşa yaşamayı göze almalı insan...
güvendiği dağlardaki karlara bakıp ders çıkarmalı...
hüzünlü bir şarkıyla paylaşılan gecelerde başını dayayacak bir omuz arama huylarından vazgeçmeli...
sofrada tek tabağa, tabakta az yemeğe alışmalı...
romanlardan, yalnızlığı yücelten paragraflar asmalı evin en görünür duvarlarına...
“yalnızlık paylaşılmaz/paylaşılsa yalnızlık olmaz” dizeleriyle başlamalı güne...
telesekretere “şu anda size cevap verebilecek kimse yok! ” denmeli,
“belkide hiç olmayacak...” cevapsızlığa, sessizliğe ısınmalı...
oysa sessizlik haksızlığa alkıştır.
haklılığın onuru yaşatır insanı...
susmanın utancı öldürür...
o yüzden en sessiz gecelerde “doğruydu, yaptım” la teselli bulmalı insan.
feryada komşuların yetişmemesine,
soğuk duvar diplerinde sessizce ağlaşmaya alışmalı...
kendiyle hesaplaşmaya çalışmalı...
gece yastıkla ağlaşmaya, sabah aynayla gülüşmeye,
kendiyle hüzünlenip, kendiyle keyiflenmeye hazır olmalı...
hep başını alıp gidebilecek kadar cesur,
ama hep kalıp savaşacak kadar gözüpek olabilmeli...
sessizliği, sese dönüştürebilmeli...
ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan...
yollarla barışmalı...
yalnızlığa alışmalı...
(can dündar)
***
Şu dünyada tek başımıza yaşadığımızın farkında mıyız bilmiyorum. Bu dizeleri okuduktan sonra anladıysanız da ne mutlu size. Geçmişe bakıp kendinizden bir parça bulmuşsunuzdur bu yazılan gerçeklerde. Karşılaşmışsınızdır kesin en akla gelmedik durumlarda sesinizin yankılanıp tekrar size döndüğü zamanlarla. Tek başına yaşamanın zorluğunu tatmadan kıymetini bilmez insan çevresindeki insanların varlığındaki mutluluğu. Bir piyano enstrümanındaki gibi sıkı fıkı olan dünya hayatında tek başına yaşadığımız anları görmezden geldiğimiz an hazırlıksız çaresizliklere kafa tutamaz duruma geliriz çoğu zaman. Onun için alışmalıyız yalnızlığa, onun için bavulumuz toplu durmalı gece yarılarında bile gidebilmeyi hesaplayabilmek adına. Beklemedik anlarda kaybolup gidiveririz hiç olmadık zamanlara. Onlarca saat hiç farkına varmadan geçen bir günün ardından başımızı yastığa koyduğumuz zamanlarda muhatabınız kendiniz oluverirsiniz bir anda. Pek alışık olmayan bu duruma alışmak pek de kolay olmaz o ışığın söndüğü kara duvarlara çaresizce bakarken. Gece yastıkla ağlaşmak sabah aynayla gülüşmek gibidir dünya. Adım atan da sen durup düşünen de sensindir. Gözlerinden akan yaş da sen, kahkahalarla gülüp mutluluğunu kendinle paylaşan da sensindir. Alışmak gerek iki duvar arasında iki elinle kimse olmamasına rağmen yüzünü tutup hıçkıra hıçkıra ağlamalara. Nedensiz ve keyifle gülüp aynanın karşısında kendini izlemeye. Ve gözlerinin ucundaki hayale inandığın zamanlara alışıp kendi dünyanı kurmaya..
Bile bile aldatmalısın kendini yalnızlığınla..öyle alışmalısın ki ona tek sırdaşın dostun sevgilin o olmalı en kötü günlerinde. İlla birine anlatır gibi dert yanacaksan birine aynanın karşında konuşmalısın birine anlatırcasına. Kendini aşmalısın artık biri şarkı mı söylüyor yoksa içten gelen sesler mi mırıldanıyor der gibi yaşamaya alışmalısın. Çektiğin acılar da içten içe sızlamalı.. mutlulukların da kabarmalı vücudunda sinsice. Yarış arabalarının etrafındaki seyircilere bakmadan hedefe odaklanarak gittiği gibi sen de sana bakan seyircilere de kulak asmamalısın nefesinin bittiği zamanlarında bile. Kendini soyutlamaktan ziyade yalnızlığını somut bir şekilde yaşamaya alışmalısın. İşte bütün bunları birinin verdiği nasihat olarak değil kendi içinde yaşamış olduğun tecrübeler niyetine göz önüne almalısın. Çoğul bir hayatın içinde tekil olarak yer almaktır asıl mesele. Bavulunu bile toplayacak birini bulmak için yazılmadı onca kelime sen kendi yalnızlığının farkında ol diye bunca uğraş bunca çaba.
Ayrılık ölümün olmalı sonsuza dek. Ayrılık kelimesi ruhunun bedenden ayrılması olmalı aklında. Başka bir anlama başka bir duruma atfedilmemeli bu kelime. Kendi yalnızlığınla birliktesindir çünkü. Kendi sesinden yankılanır içindeki çığlık birisi duysun diye değil kendini tatmin edesin diyedir kendini harap edişin. Beklentin olmasın sakın diğer insanlardan sen kendine adamalısın hayatını. Çünkü tek arkadaşın sensindir ve hayat senden ibaret bir süreçtir.
Kısacası her dem yalnızlığa iter insanı.. her yağmurda yalnızlığın anatomisinde bulur kendini.. Bir sonbahar akşamı yaprak misali binlerce arkadaşından kopup yalnızlığa düştüğünde işte o zaman anlar bir su birikintisinde çaresizce çürüyüp gideceğini..ve işte bu yüzden sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan ve bir başına bırakılmalara hazırlıklı..