Gün Gelecek… Hepiniz Öleceksiniz…
"Yakındaki uzaklarımız"... şairane belki de edebi buldum o zamanlar belki de sadece bilinen cümlenin ve anlamın tersine çevrilmişi idi bana ilginç gelen belki de belki de...
Yaklaşık iki ay önce tekrar; tekrar bile değil belki de ilk defa üzerinde düşünüp birşeyler anlamaya başladım “yakındaki uzaklarım”la ilgili...
Bir ölüm, ölüm haberi ya da ölüm gerçeği... “yakındaki uzaklarım”dan birini kaybettim, sizden birini yani...
Elimi uzatsam dokunabileceğim kadar yakınımdaydı, oturup kalkmışlığımız, bir seferlik de olsa seyahat etmişliğimiz, aynı sofraya oturmuşluğumuz vardı üç beş kelamı geçmeyen konuşmuşluğumuz vardı aynı sizinle olduğu gibi...
Ondan geriye ne kaldı? Bir tespih... cebimde taşıdığım, arasıra elime alıp baktığım... ve bir söz... “ hani senin bir nargilen vardı?”... dünya ölçüsüne göre yaklaşık 11 yıllık tanışıklığımıza rağmen ondan geriye kalan tek cümle... “hani senin bir nargile vardı...”
Arasıra elime alıp bakıyorum tespihe... her bir taşında ayrı bir yaşanmamışlık, söylemek isteyip de söyleyememişlik, “bana ne” demişlik... tespihin her bir taşı yeri geliyor dünyalardan daha ağır geliyor bazense kuş tüyü gibi...
Gün gelecek... hepiniz öleceksiniz... peki hiç düşündünüz mü geriye ne bırakacaksınız bana... hangi sözünüz kalacak geride hangi eşyanız hangi davranışınız hangi hatıranız...
Gün gelecek... hepiniz öleceksiniz... hangi sözünüzü hangi hatıranızı hangi anınızı hangi eşyanızı hatırlayacak ve yad edeceğim sizi...
Ve gün gelecek...