Yahu Bunun Babası da Böyleydi!
Medyada, peşmergelerin Türkiye-Irak sınırına yığınak yaptığından bahsediliyor.
Barzani, boydan boya bütün sınıra peşmergelerini yığmış. Hepsi de çilçil Amerikan silahları ile donatılmış. Üstüne üstlük de, olası Türkiye’nin sınır ötesi operasyonuna karşılık da, hazırladıkları mevzilerin önünü mayın döşeyerek, sağlama almış.
Doğru ya da yanlış. Ancak, görüntüler doğru olduğu yönünde fikir uyandırıyor.
Bizim medyamız da, “Nasıl böyle birşey yaparsın?” diye adeta azarlıyor. Nasıl oluyorsa artık.
Yahu, şunun şurasında aylardır, geliriz, operasyon yaparız, canınıza okuruz diye söylene söylene, taa sağır sultanın kulağına kadar herşeyi, apaçık bir vaziyette konuşan bizler değil miyiz?
Mahalle kabadayısı gibi, sadece laf üretip de icraata yanaşmadan, karşımızdakine göz dağı vermeye kalkan, efelenen de yine bizler değil miyiz?
Ne yani, elimizi kolumuzu sallaya sallaya da girecek değildik ya. Aylardır, televizyon kanallarından bas bas bağırarak, gazete sütunlarından sayfalar dolusu yazarak, “geleceğiz de geleceğiz...” diye ya-yınlar yaparken, bunların olacağını düşünmedik mi?
Şimdi cephe kazıyorlar, mayın döşüyorlar diye niye kızıyoruz, anlamıyorum...
Amerika da değiliz ki, adamlar bizi kırmızı karanfiller, güllerle karşılasınlar!..
Üstelik tüm bu talimatları veren zaten dostumuz, stratejik müttefikimiz Amerika!..
Bir de yanında AB ülkeleri...
Hep beraber NATO üyesiyiz ya. Nasıl üyelikse...
Üye ülkelerden birine yönelik yapılacak herhangi bir saldırı, tüm NATO üyelerine yapılmış olarak ka-bul edilir ve buna göre cevap verilir diye biliyorum.
Meğerse yanlış bilgilendirilmişiz!..
Adamlar, bize saldırsınlar diye terör örgütünün yanı sıra bir de, peşmerge ordusu oluşturuyorlar bize karşı. Bırakın korumayı!..
Demek ki, Varşova Paktı yıkılmasaydı, Sovyetler’in bir saldırısı durumunda, ilk feda edilecek ülke Türkiye’ydi.
Biz ise hâlâ gaflet uykusunda mışıl mışıl uyumaya devam edelim.
Bir de, içimizdeki hainlerin dalalet içinde olmaları da cabası.
Sonra da kalkıp, yürüyüşlerle ülkeyi kurtarması için hükümetten beklenti içerisinde oluyoruz.
Artık, yürüyüşün de ötesinde birşeylerin yapılması gerektiğini de görmek gerekir sanırım.
............................
Bir de Barzani’ye yüklenip duruyoruz. Aslında o kendisine biçilen rolü çok güzel oynuyor.
Kendilerine vaad edilen özerklik ya da özgürlük safsatasına belki kendisi bile kanmıyor.
Ama bu Mesud Barzani’nin yaptığı, bir anlamda genetik bir özellik olsa gerek. Çünkü bunun babası da böyleydi.
Hatırlıyorum da, o zamanlar Mustafa Barzani diye babasının adı gazetelerde çok geçerdi. O da tam bir İngiliz uşağıydı. Eh, uşağın oğlu da kalkıp ağa olacak değil ya!..
Bu nedenle, bizim Barzani’ye de, Talabani’ye de kızmamızın yersiz olduğunu düşünüyorum.
Hani zamanında kırmızı pasaport vermişiz de, maaşa bağlamışız da, falanmış da filanmış gibi...
Onlar, asılları neyse şimdi onu sergiliyor.
Geride kalan yıllarda bize sergiledikleri timsahın gözyaşları ve aldatmacaydı aslında.
Ama bunları biz göremedik. Bizim hatamız.
Eh, sonunda bitleri de kanlanınca, arkalarındaki ABD gücüne dayanıp, efelenmek bunların ruhlarında var.
Önemli olan onların bu durumunu artık iyice belleyip, yarın bir gün benzeri bir durumla karşılaştıklarında, hak ettikleri cevabı verebilmek.
Sanıyorlar ki, yarın ABD bunları ekonomik özgürlüklere kavuşturup, siyasi özgürlük de verecek.
Kızılderililer gibi soykırıma uğradıkları zaman, çok merak ediyorum, kimin kapısını çalacaklar.
Eğer çalacak yüzleri varsa, yine bizim kapımıza gelecekler, “Kurtarın bizi...” diye.
Ama daha farkında bile değiller.
Bundan sonra da zaten yapacak birşey yok.
Fakat onlar alışıklar bu tür olaylara ya...
Fazla ırgalanacaklarını hiç sanmıyorum.