Ya O Olmasaydı!
O olduktan sonra, "anne"lik oldu... Kul, kadın olarak dünyaya geldiğinde, Allah; ona bu şerefi bahşettiğinde aslında ta çocukluğunda başlar annelik, kadınlık provalarına... Oyunlarında hep bebeğini emzirir karnını doyurur ve şefkatle kucaklar... Ama erkek ya oyuncaktan bir ok ve yay ile veya bir silah ile oynamaya başlar... Çünkü yüce Rab kendinde olan meziyetlerden birini: Merhameti, kul olarak yarattığı varlığa; kadına lütfetmiştir... Çünkü anne olarak yaradılışta/hazırlanışta bu en önemli evredir. Tüm tehlikelerden ancak o duyguyla yavrusunu koruyabilecektir. Taşıdığı ve canından can verdiğine adar kendini anne.
Fiziksel ve ruhsal olarak zarar vereceklerden korumak ister çocuklarını. Yegâne kalkan ve silahlarıdır merhamet. Ve bu; kültür ve ırk farklılıklarına rağmen dünyadaki tüm annelerin ortak silahıdır… Tüm dillerde, annelerin birleştiği yegâne söylemdir belki de, merhamet ve af… Dışarıdan bir dayatma veya müdahale neticesinde ‘İnsani Fıtratlarında’ bir bozulma oluşmamışsa şayet… Çocuklarına bir şey olduğunda içi cız edenler, başkalarının annelerinin kalbini de dikkate almalılar… Nerde kaldı empati ve diğergamlık? Âdem’e dünya mesken verildi ve yanına bir de yoldaş... Seçilen bir erkekti ama kadındı ona yoldaş olan.
Âdem tek başına dünyada yaşayabilseydi, onu tamamlayacak olan Havva yaratılır mıydı? Âdem’de eksik olan tamamlanır mıydı, Havva/kadın olmasaydı? Hatırlar mısınız Mitolojilerde kadın tanrıçalar vardır... İnsanlar, kadınlarda var olan affetme, şefkat ve anaçlık duygularını bunları sembolize eden tanrıçalarda görmek istemişler... Zayıf, muhtaç hallerinde, sığınacak yardım elini tanrıçalarından beklemişler ilkel toplumlar...
Başka bir deyişle, kadın Tanrıçaların gölgesinde korunmak istemişler... Acaba Meryem olmasaydı, kim İsa’yı sahiplenebilirdi bu kadar? İlk vahiy geldi “Oku!”… Hz. Muhammed (s.a.s.) korku içinde kime koştu bilir misiniz? Hatice’ye. Ya Hatice olmasaydı? İlk o inandı ona... Ne "yar"ı yolda bıraktı, ne sırtını döndü... Varını yoğunu ona harcadı… Leyla olmasaydı Mecnun dillere düşer miydi? Leyla’daki güzellik değildi ki Kays’ı mecnun eden.
Dünyanın en güzeli değildi Leyla, mecnunun en güzeliydi… Ya Zîn olmasaydı, kim tanırdı Mem'i... Ressam tuvalini fırçasıyla boyarken gün batımını kadının gözlerindeki hüzne benzetir... Dolunayı sancılı bir kadına... Neden? Kadında olan suret nedir ki hep yazılıp hep çizilmiş...
Çile! Peki, çilenin sonunda erilen nedir ki? Ya Kadın Olmasaydı? Evet, bu yazımda belki de okurlarımın şimdiye değin kullanmadıkları kadar “Neden?” sözcüğünü kullanabileceklerine sebep olabilecek bir konuyu işlemek istedim… Nedenini ben de bilmiyorum… İçimden geldi… Belki de onlara karşı bir vefa veya bir özrün bilinçaltına yerleşmiş olması da olabilir… Bilemiyorum ama neyse, her şeyin ille de bir sebebi olacak diye bir kaide de yok zaten… KADIN! İstisnasız her toplumun kullandığı, faydalandığı, hor gördüğü ve değersizmişler, fazlalıklarmış gibi bir tavır takındığı ama yeri geldiğinde klasikleşen söylemlerle; o, bir anne o, bir eş o, bir bacı deyip aldatılan…
Hayatta varmış gibi bakılan ama ciddiye alınmayan… Bakmayın siz günümüzde bir iki milletvekilinin veya bakanın onlardan oluşuna… Düşünüyorum da bazen, şayet kadın olmasaydı insanlar dünyaya gelebilirler miydi acaba? Çünkü cennetten dünyaya gelişte de bir kadın olan Havva’nın rolü büyüktür…
Peki ya dünyaya gelinmemiş olsaydı, bu kadar şey olur muydu? Peki ya kadın olmasaydı şairler ne yaparlardı, hiç düşündünüz mü? Düşünsenize, bir kadının kâkülü bile şairin şiirine ne kadar şey katıyor... Tırnağı bile çok şey katar; bazen kestiği tırnağı arar şair ve aratır… Siz 9 ay 10 gün bir şey taşıdınız mı, hiç çocuk doğurdunuz mu? O vakit anlayamazsınız! Bir erkeğin doğum yapabilmek için; doğum anında kadında bulunan gücün 9 kat fazlası güce sahip olması gerekir…
Kadın denilirken “görsel”i algılayan bir toplum kadını hiç anlayamaz… Rivayet edilir ki: Mecnun’a, “Leyla için deliye döndün, keşke buna değseydi; siyah ve yüzü dövmeli bir arap” diyenler olmuş… Mecnun demiş ki; siz gelin bir de benim gözümle bakın… Evet, bence kadının değeri şimdiye değin anlaşılmamıştır ve anlaşılacağı da görünmemektedir: Çünkü bir kadının düşüşünün sebeplerine değil de düşüşüne bakan bir toplumuz da ondan.
Şimdi, çok evliliği ilkellik ve çağdışı görüp, bunu kadının onurunu rencide edici sayan ama metressiz de kalamayanlar mı, kadını şiddetten koruyup haklarını savunacak? Hiç kimse kusuruma bakmasın! Genelev ve çalışanlarına ‘ruhsat’ verenler, az maaşla kadını köle gibi çalıştıranlar ve kadını üzerinden kazanç elde edilen obje olarak görenler, kadın haklarını veremezler...