Ya Geçmişini Satacaksın, ya Geleceğini…
İçinde yaşadığımız rejime, illa bir ad vermemiz gerekirse, iki yol var.
Birisi bilimsel düşünerek, ikincisi ise siyasi düşünerek.
Siyasi düşünmek demek aslında ideolojik düşünme anlamına gelir. Çünkü her siyasetin dayandığı bir ideoloji vardır.
İdeolojisiz siyaset olmaz. Benim ideolojim yok diyenler, ya ne diklerini bilmeyecek kadar cahildir. Ya da yalancıdır.
Siyasetin ne olduğunu anlamak için de, ulusal pazarlarımızın, kimler tarafından kullanıldığına bakmak yeter.
Yolda giden otomobillerin markasına, bankaların isimlerine, şirketlerin isimlerine, elimizde yazmak için kullandığımız kaleme, izlemekte olduğumuz televizyon kanalının adına, yediğimiz fasulyenin nereden ithal edildiğine bakarsak, nasıl bir siyasetle yönetildiğimiz anlaşılır.
Demek ki biz, ulusal pazarlarımızı uluslararası tekellere sonuna kadar açmışız.
Onlar ortak biz Pazar olduğumuza göre, ortakların kimler olduğunu anlamak önemlidir.
Ortaklıkların hiçbir tarafında çalışanlar yoktur.
Uluslararası tekellerin hep bir yerli ortağı vardır. Yerli ortak üretmez üretiyormuş gibi yapar.
Üretiyormuş gibi yapıp, tekellerin ürünlerini pazarlamak için siyasetçilerin bu duruma uygun yasalar çıkarması gerekir.
Mesela gümrükleri ortadan kaldırmak gibi…
Biraz daha açarsak, bir devlet olmanın gereği olan gümrükleri kaldırmak kuralsızlaştırmadır.
Üretmeyen yerli ortaklar, hep kuralsızlaştırma ve özelleştirmeden yanadır.
Kuralsızlaştırma devletin etkinliğini ortadan kaldırır, belli bir zümrenin halk üzerindeki etkinliğini artırır.
Yabancı tekellerin ulusal pazarları rahat kullanabilmesi, yerli pazarda aynı ürünün üretilmiyor olması, dış ortak için çok önemlidir.
Bu durumda kuralsızlaştırmanın ikinci basamağı olan özelleştirme devreye girer.
Bu anlamda kuralsızlaştırma ve özelleştirme bir bütündür.
Kuralsızlaştırma ve özelleştirme küresel mafyanın, ülkelere reform diye sattıkları en önemli araçlardır.
Kuralsızlaştırma ve özelleştirme aslında küresel mafya örgütlenmesidir.
Kuralsızlaştırma ve özelleştirme her zaman kolayca yapılabilecek bir iş değildir. Ulus devlettin parça parça yok edilmesidir. Milli devletin içinden muhalefet edenler olur.
Bunların başında çalışanlar gelir. Halk gelir.
Bu sebepten, bazen siyasi iktidarın gücü, tekellerin istediği kuralsızlaştırma ve özelleştirmeye gücü yetmez.
Böyle durumlarda, küresel mafyanın yerli gladyosu devreye girer. Gladyonun işlevsel olabilmesi için yerli kültürle bütünleşen yanının olması kaçınılmazdır.
Böyle durumlarda, tarikatlardan uygun olanlarla, gladyo işbirliği faydalı sonuçlar verir.
Yeni bir siyasi anlayış yerleştirilmesi, yeni bir iktidar kurulması ve yeni bir kuralsızlaştıma ve özelleştirme şartlarının oluşturulması için tarikat ve küresel işbirliğinin önemi çok şeylere kadirdir.
Mafya-tarikat-gladyo örgütlenmesinin hikâyesi budur.
Kuralsızlaştırma ve özelleştirmenin temel dayanağı; yerli işbirlikçinin tekellerden aldığı mali kaynakla sürer.
Bu da borçlanma demektir. Yani hem geçmişini satarsın, buna rağmen borçlanırsın.
Bu sistemde bir tıkanma olduğunda ( şu sıralarda bunu yaşıyoruz) yerli ortağın sesi yükselir. Ve yeni reformlar ister. Yani halktan kendi borçlarını ödeyecek yeni bir kuralsızlığın önünü açmaya çalışır.
Artık satılacak geçmiş kalmamışsa, yeni köprü yaptırırsın, köprünün 50 yıllık gelirini, yani geleceğini satarsın.
Sen bağımsızlığını kaybetmişsen, gelenler hem geçmişini hem de geleceğini elinden alırlar.
bulentesinoglu@gmail.com