Ya Anlık, Ya Hayatlık..!
Hep size, hep ona, hep onlara yazmaktan sıkıldığım bugün düşündüm ''bugün ne yazmasam?'' Evet bugün sizi, onu ya da onları yazmasam da bugün sadece kendimi yazsam. Beni, hem size hem kendime anlatsam... Tek gösterimlik hayatımın seyircisi bol sahnesinde ben neler yapıyorum, neler hissediyorum, neler konuşuyorum? Ben kimim, neyin nesiyim?
Dilinin kemiği olmayan bir kişiliğin kendini yalan yanlış yazması beklenemez. Doğrudan uzaklaşmayı sevmeyen ben, yalancı ve 2 yüzlü insanlarla karşılaştığımda cümlelerimle acımasızlaşabilirim ancak. Kalemim vicdansızlaşsa da zaman zaman, benim kalbim çok yumuşak. Üzerinde çıkıp zıp zıp oynayabileceğiniz kadar yaylı ve bir o kadar da konforlu. Kolay kazanılan zor bir insan, zor kaybedilen kolay bir insanım. Kafa karıştırıcı değil mi? İnsanları çok çabuk kazanır, zor harcarım. Zor kazandığım bir şey olmamıştır. Kaybetmişsem isteyerek olmuştur. Dilim ağır, hislerim kuvvetlidir. İnsanların benim ya da insanların hakkında neler düşündüğünü anlamam için uzun süreye ihtiyacım yoktur. Mesela gözlerine bakmam yeterlidir... Numaradan sevecen'miş gibi yapanların, göz bebeklerindeki kötü niyeti anında sezerim. Belli etmem güler geçerim... Ya da ''neden muhattap olmak zorundayım'' diye ağla ağla şişerim. Niyetlerini fincanların içinde arayan insanların ''şuna 2 cümle söylesene'' diye bana kahve içmeye gelmelerine gerek yoktur. Geçmiş ve geleceklerini gözlerinin telvesine bakarak bir bir anlatabilirim. Vurdumduymaz olmayı hayal ederim ama bir türlü olamam. Vurdun mu ölürüm!
Arnavut inadım en belirgin özelliğimdir. İstemiyorsam istemiyor, sevmiyorsam sevmiyorumdur. Seviyormuş gibi gözükemem. Kimseyi idare edemem. Dedikoduyu sevmem ama yaparım. Bire bin katmam ama! Sadece olanı anlatırım. ''ayy dedikoducu bu'' diyenleri duyar gibiyim. Evet yanılmadınız, en az sizin kadar en çok kendim kadar. Dinleyenin yeteneğine kalmıştır benim anlattıklarım! Beddualarım tutar, nazarım değmez, nazarı çekerim, yıldızım düşüktür. Kimin nazar ettiğini de iyi bilirim, ses etmem. Yalan söyleyenlerin yalanını es kaza yakaladığım an, sanki ben yalan söylemişcesine yerin dibine girerim. Karşımdakinin pişkinliğiyle sinirden deliririm. Kimseyi kolay kolay kırmam. Sadece doğruları ve hissettiklerimi söylerim. Yalanları duymaya alışmış insanların arasında sevilmeyecek kadar doğrucuyum. Acıyı söylerim ki tatlıya ortak olabileyim. Acı ''yüzüme'' söylensin isterim ki, yolumda tatlı tatlı beraber yürüyebileyim. Densiz insanlardan nefret ederim. Hadsizlere haddini kaba kuvvetle değil de, kalemimle bildirmeyi tercih ederim.
Asabiyim, tahammül sınırlarım zorlanırsa, kişinin kim olduğuna aldırmadan, boyumdan büyük cümleler kurarak karşımdakini altüst edebilirim. Çıkarsızdır dostluklarım, çıkarı hissettiğim an uzaklaşmam, ''çıkarcısın'' diyebilirim. Kimseyi gerçek anlamda bensiz bırakmam. Kapım herkese açıktır. Dilim de...
Kendimi severim. Kendimle iyi anlaşırım. Kendim, en iyi dostumdur. Çünkü ben sadece beni dinler, ben sadece bana akıl verir, ben sadece bana ağlar, ben sadece beni bilirim.
Gerisi mi? Kişilere kalmış...
Ya anlık, ya hayatlık...!