Vuran Eli Bükmek Ya da Öpmek ( I )
Şiddet; kadının acziyeti üstüne insafsızca inşa edilmekte…
Eğitimli eğitimsiz, çalışan çalışmayan, köylü kentli her kadına şiddet artarak devam ediyor. Bu kadınların tek bir ortak özellikleri var , o da “ kendilerini savunamayacak durumda olmaları”!.
Yazımda daha çok inançlı insanlar arasında kadına şiddeti haklı görenlere seslenmekle birlikte; her yerden gelebilecek, şiddete karşı da mücadele edebilmek üzere fikirlerimi paylaşmak arzusundayım.
İlk olarak ve kısacaca değinmek gerekirse; Müslümanlar arasında kadına şiddet uygulayanlar Nisa süresi 34 .ayeti kerimenin son cümlesine dayanmaktadırlar. Oysa tefsirlerde bir kısım müfessir bu konuda mutabık değiller…
Şöyle ki; Kur’an-ı Kerim’in ilk müfessiri ve yorumcusu Peygamberimiz (s.a.v.)’in aile hayatına baktığımızda eşlerine yahut başka bir kadına herhangi bir şekilde şiddet uyguladığına rastlamak mümkün değildir. Hiçbir zeminde Efendimiz (s.a.v.)’in şefkatle dolu kalbi, dövmeye de, dövülmeye de izin vermemiş, rıza göstermemiştir”, demektedirler. “Hz. Peygamber'in ömrü boyunca evli olduğu hanımlara tek bir kez bile el kaldırdığına kaynaklarda rastlayamazsınız. Bir ara hanımlarıyla sorun yaşayınca önce onlarla konuşmuş, sonra yatağını ayırmış ve bir müddet (iki ay kadar) onlardan ayrılmıştır. Ayeti kerimeyi bu şekilde tefsir ettiği hayatıyla anlaşılmalıdır”, şeklinde açıklarlar.
Buradan hareket edenlere itiraz ise şu noktada olmuştur. “Peygamber efendimizin hanımlarının dövülmeye gerek kalmadan önce kendilerine çeki düzen vermiş olmasından dolayı, başka bir tedbire gerek kalmamış olabilir”, derler.
Yine itiraf etmek gerekir ki; tefsirlerin çoğunluğunda ayeti kerimenin sonunda “(Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün.” olarak nakledilir. Azınlık olan müfessirler ise bu kısmı “onları evinizden çıkarın” olarak nakleder.
Nitekim meseleye “Peygamber efendimizin ilk ve en doğru müfessir olarak gösterenler” açısından da yaklaşılsa “kelime anlamının müşterek kullanımına riayet ve çoğunluğun bu şekilde tefsir ediyor olmasını işaret edenler” açısından da yaklaşılmış olsa fark etmeyecek bir sonucu var. Her halukârda, hiçbir vicdan sahibinin, bugün için Müslüman kadının ne dünyadaki ne de Türkiye’deki şiddetle imtihanına “İslam’a uygundur” diyebileceğini asla sanmıyorum!
Dolayısıyla; ayeti kerime ardına saklanarak kontrolü kaybeden ve şiddete dönüştüren, orantısız güç kullananlar var ki; işte bunlara ve hiçbir gerekçesi olmadan şiddet uygulayanlara karşı kadının “dur”diyebilmesi gerek!
Hz. Peygamber (s.a.v.) bir hadisinde "Çocuklarınıza ok atmayı, ata binmeyi ve yüzmeyi öğretiniz" (Fethu'l-kebir, 2/231) buyurmuşlar. Kız ya da erkek çocuk ayırt etmemiş.
Ne yazık ki İslâm toplumlarındaki uygulamalar her zaman bu minvalde gerçekleşmedi. Hz. Peygamber"den sonraki dönemlerde kadın geriledi. Arap toplumlarında kökleşmiş ataerkil aile anlayışı ve erkek egemen tavırlarını tekrarladı. Din ile gelenek birbirine karıştırıldı.
Aslında eski Türk toplumlarında kadınlar; savunma ve hatta savaş eğitimi alırdı. İslam’la şereflendikten sonra ise dini nasslarla yorumlayanlar tarafından zamanla bu kültür maalesef yok edildi.( Sözün arasında ilgilenenlere Türk kadını Tomris Hatun’un hayatını okumalarını tavsiye ederim.) Dolayısıyla İslam toplumlarında kadın artık kendini savunma konusunda ihmal ediliyor, halbuki dünya tarihinde şiddet ve hatta savaşlar hep olmuş ve olacaktır..
Buradan hareketle, şiddetin nereden geleceği belli olmadığını kabul ederek; biz kadınların acilen kendilerini savunmayı öğrenmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Aslına bakarsanız aile ve toplum kaynaklı şiddet konusunda; devlet yolu ile de çözüm arandığı için ilk önerim Aile ve Sosyal politikalar bakanlığımıza olacaktır. Malumunuz son zamanlarda; kadınlara, birçok ilde belediyeler yoluyla çok çeşitli eğitimler verilmektedir. Bunların bir kısmı hobi, bir kısmı meslek edindirme şeklinde gerçekleştiriliyor. Artık bunlara savunma teknikleri eğitimleri de dâhil edilebilir. Mesela “Aikido” her yaştan insanın yapabileceği bir savunma tekniği olarak tanıtılır. Şöyle ki; Aikido teknikleri diğer Uzak Doğu savaş sanatları gibi güce karşı güçle karşı koyma prensibine dayanmaz. Rakibin gücünden yararlanma ve kuvvetin yönlendirilmesi prensibine dayanır. Rakibin atak yapmasıyla teknik başlar iki ya da üç saniye içinde rakibin etkisiz hale gelmesiyle sonlanır. Aikido teknikleri bütün saldırı formlarına karşı yapılabilecek savunma şekillerinden oluşur.” Aikido üç sözcükten oluşur:
Ai : Uyum, sevgi, uyumlu olma
Ki : Enerji ( dünyayı ve evreni yaratan enerji )
Do: Yol, disiplin, yöntem, ekol, öğreti.
İnsan ruhunun uyum yolu, ruhsal uyum yolu, uyum öğretisi. (1)
Benim kanaatim bu tekniklerin saldırı değil, savunma teknikleri olmasından dolayı şiddeti engellemeye pekâlâ yardımcı olabileceğidir. Hatta bir adım daha ileri gidip, şayet kadın ölümle tehdit ediliyorsa savunma tekniği öğrenecek kadar vakti yoksa, devlet koruma sağlayamayacak durumda ise, meşru müdaafa ( haklı savunma ) nın ne olduğu öğretilerek ve gerekli psikolojik destek sağlanarak silah eğitimi verilebilir mi?. (Meşru müdafaa nedir? Meşru müdafaa veya haklı savunma; uğranılan bir saldırı karşısında kişinin kendini koruması olup, saldırıyı durdurmak veya saldırının etkilerini azaltmak amacıyla orantılı güç ile gerçekleştirilen karşı saldırı da buna dahildir. Örneğin üzerine silahla ateş açılan bir kişinin, kendi silahını kullanarak saldırganı etkisiz hale getirmek için ateşle karşılık vermesi meşru müdafaa kapsamındadır; ancak yumrukla saldıran bir kişiye ateşli silah ile karşılık vermek, orantısız güç kapsamındadır ve meşru müdafaa değildir.) (2)
Ölümler seyredilmemelidir. Şu an itibariyle devletin bu tür bir çalışması yok! Fakat Şefkat-Der ’in sadece silah eğitimi konusunda yasal bir çalışması var. ( Sözün bu noktasında, meşru müdafaanın yazıya konu olması , tüm dünyada uluslar arası hukuk metinlerinde şiddet konusunda yer almasındandır. Şiddete karşı şiddeti savunmak değildir. Nitekim bu kelimeyi literatüre koyan bu yazı değildir!,hatırlatalım )
Öte yandan; az gelişmiş yörelerdeki, en basit eğitimlere bile ulaşamayan kadının agorafobik bir yaşama mahkum edildiği dünyasında şiddetin fütursuzca varolabilmesi açıkcası çok doğal bir sonuçtur. Bölgeler arası kalkınmışlık farkının azaltılması, ekonomik kalkınmayla beraber, sosyal restorasyonun acilen gerçekleştirilmesi ilkesi bakanlıkça da kabul edilen en önemli düsturdur. Kadının; güvenliği sağlanmış bir ferd olarak hareket edemediği heryerde , devletin “pozitif ayrımcılık”la kadını geliştirmek, yetiştirmek hatta kendini savunması konusunda hertür desteği sağlaması elzemdir.
Nitekim buraya kadar vuran eli bükebilmekten bahsettim. Bundan sonrasında ise vuran eli, öpülecek el kılabilmek arzusunu dillendirmek istiyorum.
Gelecek sayıda buluşmak üzere …
Kaynakça :
(1) www.aikidoteknikleri.com/
(2) http://tr.wikipedia.org/
* Kur’an’ı Anlamanın Anlamı , Dücane Cündioğlu
NOT: Bu yazı Kadına Şiddet Yasa Tasarısından önce kaleme alınmıştır.