Vücudumuzdaki Ağrılar, Toplumsal Hayattaki Sancılara Benzerler
İnsanın bir organı ağrıyınca kıymetini anlıyor. Organlarımıza zamanında önem verilmediğinde mutlaka öcünü alıyor. Koşturmacaların arasında unutuyoruz, vucüdumuzu... Arabamıza, evimize bakıyoruz. Ancak vucüdumuzun bir yerinde ağrı olduğunda önemsemiyoruz. Eşyalarımıza verdiğimiz değeri kendi organlarımıza vermiyoruz. Diyeceksiniz ki, 'a be Ali şimdi nereden çıktı bu organ meselesi?' Çünkü dişim ağrıyor. Beş ay öncede, üç ay öncede ağrıyordu.
Çok çekilmez olduğunda ağrılar, doktora gittim. Doktor, "Şimdi çekilmez, apse yapmış. İlaç vereyim sonra gel çekelim ve dişlerini yapalım" dediğinde 'Tamam' dedim. Deyiş o deyiş. İlaçlar nasılsa ağrımı geçirmişti. Yine hayatın yoğunluğu içinde diş(leri)mi unutmuştum. Ne zamana kadar? O deprem öncesinde ve sonrasında olan artçılar gibi, ağrı beni sallamaya başladığı zamana kadar. O beklenen gün gelmişti. Aslında bekliyordum, kendisini. Öğleden beni ziyaret ettiğinde feleğimi şaşırttı. Hayatta aynı organlarımızın rahatsızlığı gibi. Unuttuğumuz, önemsemediğimiz sorunlar birgün su yüzüne çıkıyordu. Elimizde değildi. Dişimizdeki ağrıyı ne kadar ilaçla geciktirsek bile, birgün gelip kapımıza dayanıyordu. Hayatın içinde adaletsizliği, eşitsizliği, özgürlük, aş, ekmek sorununu çözemediğinizde; toplumda derinden artçı depremler, sonra büyük depremler yaratıyorlar.
Ayne dişimizin ağrısı gibi. Vakit geçmemişse tedavi yapmak gerekiyor. Zaman geçmişse düşünmeden çekmek gerekiyor. Siyaset yapanlar hayatın içindeki sorunları çözmek için iktidar olmak isterler. Yoksa kendi iktidarsızlıklarını çözmek için değil. Nasıl doğada ve vucüdumuzda dengeyi bozduğumuzda arızalar çıkıyorsa, toplumsal hayatta aynen öyle ağrılar oluşuyor. Bugün yeryüzündeki var olan toplumsal sistemler, doğaya aykırı yöntemlerle sorunu çözmeye çalışmaktadır. Gün gelecek doğa bunun mutlaka bizden öcünü alacaktır, aynen bakmadığımız, önemsemediğimiz, duyarlı olmadığımız organlarımız, dişimiz gibi. Sonuç olarak doğada eşitsizlik yoksa, toplumsal hayatta da eşitsizlik olmamalıdır. Doğada fakirlik diye bir sorun yoksa, toplumsal hayatta da fakirlik olmamalıdır. Doğada yasaklar yoksa, toplumsal hayatta da yasaklar olmamalıdır.
Doğaya uygun olmayan tüm toplumsal düzenler çözülmeye ve yıkılmaya mahküm oluyorlar. Ancak yıkılıncaya kadar da müthiş toplumsal depremlere neden olmaktadırlar. Eğitim, sağlık, iş, adalet, barınma, özgürlük, alt yapı toplumun birer organıdır. Bunlardan birini çözemez ve önemsemezseniz birgün bakılmayan, kontrol edilmeyen dişiniz, kalbiniz, ciğerleriniz, gözlerinizi, kulaklarınız gibi size olumsuzluk ve istikrarsızlık olarak geri dönecektir. Son söz: Toplumsal hayatın içindeki ağrıları da önemsemeliyiz. Hayatın içinde adil olmayan bir düzen kurduğunuzda, bir yer sağlıklı gibi gözüksede; aslında orası büyük yıkıcı depremlere hazır olmalıdır. Aynen dişimiz ve vucüdumuza önem vermediğimizde ortaya çıkan ağrılar gibi...