Vıcık Vıcık Bilgi kirliliği!..
Temel ile Cemal hamama gitmişler, uzanmışlar göbek taşına.
Cemal, beline peştemal bağlarken, göbektaşındaki Temel, belinden aşağısını gazete ile örtmüş.
İki de bir de, gazeteyi hafifçe kaldırıp, altına bakmayı da ihmal etmiyormuş!..
Bir, üç, beş derken, Cemal dayanamamış;
“Ula uşağım, ha iki de bir ne bakaysin öyle gazetenin altına?” diye sorunca, Temel de;
“Ula Cemal, basın herşeyi büyütür derler ya, doğri mi değil mi diye pakayrum!..”
Özellikle Türk basınını herhalde bundan daha güzel anlatacak bir fıkra yoktur, sanırım.
1 Temmuz 2007 Salı günü sabah saat 07.00’de başlayan Ergenekon ile ilgili kimine göre yedinci, kimine göre dokuzuncu operasyondan bu yana dolu dolu beş gün geçti.
Aman Allah’ın, bu ne bilgi kirliliği böyle...
Dezenformasyon denilen her kafadan bir ses çıkması, kimi gazetelere ve televizyon kanallarına mahreci belli yerlerden servisler yapılması, kimi gazete ve televizyon kanallarına da aksi bilgi aktarılması, vıcık vıcık bir bilgi kirliliğini de beraberinde getirdi.
Abartmaların, mübalağaların, çarpıtmaların, yalanların, yanlışların, bilerek ya da bilmeyerek, inanarak ya da belli amaçlar doğrultusunda böylesine halka sunulması, ancak bizim ülkemizde olur.
Televizyon kanallarındaki tartışmaları izliyorsunuz, mideniz bulanıyor, gazetelerdeki haber ve köşe yazılarını okuyorsunuz tiksiniyorsunuz.
“Bu kadarı da olmaz artık...” diye isyan ediyorsunuz... Ha ediyorsunuz da ne oluyor? Hiççç.
Bana göre, yaşanan bu bilgi kirliliğinde en fazla sorumlu savcılık makamı başta olmak üzere, polis ve basın gelmektedir.
Çünkü, savcılık makamı tüm soruşturmayı yürüten en yetkili makam olarak, tüm belge ve bilgiler elinde olduğuna göre, ya belli gazetelerde yer alan haberlerin kaynağı olarak bu bilgileri bizzat kendileri servis ediyor, ya da polis aracılığı ile yine medyada yer almasına göz yumuyor.
Bunu kabullenmek doğru mu? Tabii ki değil.
Öte yandan keza polisle ilgili olarak da yine medyanın belli birimlerinde son derece ilginç haberler yer alıyor.
Hani adeta masal gibi. Tamamen kafa karıştırmaya yönelik haberler. İsteyen inanır, isteyen inanmaz örneği bir dolu deli saçması.
Bu olmadık haberlerin kaynağı polis ise basın mensupları da bu haberlere aracılık ettiği ve belki de birin yanına bin katarak, bağlı bulundukları yayın organlarında yer verdikleri için, onlar da suçlu.
Savcılık makamı da, polis de, basın da bağımsızlık ilkesini sonuna kadar çiğnedi.
Üstüne üstlük yargıya intikal etmiş bir konuda yorum yapılması kanunlarımıza göre yasak olmasına rağmen. Ama, sanırım bu duruma bilinçli olarak göz yumuluyor. Peki, yarın bir gün, hangi gerekçeye dayanarak, yayın yasağı uygulayabilirler? Ya da herhangi bir basın organına, yasak olmasına karşın yayın yaptınız diye soruşturma açabilirler?
Tüm bu yaşananlar, kamuoyu önünde gerçekleştiğine göre, emsal teşkil etmeyecek mi?
Herhangi bir basın organı hakkında yapılacak bir olası soruşturmada, hakkında soruşturma açılan basın organı, “Siz tüm bunlara göz yumdunuz da, bana gelince mi kanun maddesini hatırladınız?” derse çok merak ediyorum, nasıl bir cevap verilecek?
Hiç kimse de, böyle bir soru yönelten basın organını suçlayamaz üstelik de. Yüzde yüz haklılığını da kabul etmek durumundadır. Aksi takdirde böyle bir uygulama tamamen çifte standarda girer ki, böylesine bir durumda gerçek anlamda hukuk çok daha büyük bir yara almış olur.
Burada tekrar tüm medya organlarında yer aldığı gibi şu neden olmuş, bu niye böyle gelişmiş diye değerlendirmede bulunmak istemiyorum. Zira neredeyse her konuyla ilgili söylenmedik hiçbir söz kalmadı.
Eh, kanun var uygulama yok olduğuna göre(!) de, herkes yaşanılan sürece kendi düşüncesi doğrultusunda zaten değerlendiriyor. Bir eksik, bir fazla hiç bir önemi kalmadı nasıl olsa.
En çok üzüldüğüm ise, mensubu olduğum basın camiasının böylesine bir bilgi kirliliğinde, hiç araştırmaya, soruşturmaya ihtiyaç duymadan, kendisine servis edilen her haberi, abartılı bir şekilde kullandığıdır.
Güvenilirliği tartışılan bir sektörü, kamuoyunda iyiden iyiye güvenilmez bir duruma düşürenler, bakalım bunun hesabını nasıl verecekler? Haa, tabi bu arada koskoca basın camiasına böylesine kara bir lekeyi sürenler de, herhalde bir yerleri kınalı olarak da dolaşmayı ihmal etmiyordur!..
Kimi üç kuruş menfaat uğruna, kimi de istikbal uğruna böylesine sektörü aşağıladığı için, bundan sonra çok merak ediyorum, hangi yüzle ve nasıl bir sıfatla ellerine kalemlerini alacaklardır. Sanırım, ellerine bulaşan pislikten dolayı, o yazdıkları yazıları da b.k kokacaktır. Tıpkı kendileri gibi...
.................................
Öte yandan, AKP’nin ikinci adamı konumundaki Dengir Mir Mehmet Fırat’ın Atatürk devrimleri ile ilgili olarak yaptığı açıklamanın mürekkebi daha kurumadı.
Hani, “toplumda travma yaratmıştır” demesi...
Acaba eğer o günün şartlarında, toplam 13 milyonluk bir ülkede yapılan böylesine görkemli devrimler, topluma travma yaşatıyorsa, şu içinde bulunduğumuz günde yaşananlar 70 milyonluk ülkeye acaba neler yaşatıyor?
Herhalde, toplumsal olarak paranoya yaşıyoruz.
Çevremde yer alan kimi siyasiler, kimi sivil toplum örgütü temsilcileri, kimi devlet memurları, artık telefonda konuşmaya korkuyorlar!..
Evet evet yanlış anlamadınız, tamamen bir toplumsal paranoya yaşıyoruz ve herkes, telefonlarının dinlendiği endişesi içerisinde.
Sovyetler Birliği yıkılmadan önce demirperde ülkelerinde yaşayanlar, sürekli tedirginlik içerisindeydi. Kuşkulu gözlerle etrafı kontrol altında tutup, acaba peşlerinde polis, ya da gizli servis elemanları var mı diye böyle bir paranoyayı yaşıyorlardı.
Birkaç kez geçtiğim Bulgaristan’da bunu tüm açıklığı ile görmüştüm.
Ne acı ki, 21. yüzyıl Türkiye’sinde benzeri bir durumu yaşıyoruz. Herkes telefonunun dinlenme endişesi içerisinde, ne rahat konuşabiliyor, ne de rahat düşüncelerini ifade edebiliyor.
Diyeceğim, böylesine bir travmayı, ya da paranoyayı yaşatmaya kimler sebep oluyorsa, Allah topunun belasını versin.
İnsan haklarının alabildiği yükseldiği globalleşen bir dünyada, şu yaşadıklarımıza bakın. İnsanlığımızdan çıkarıp, hepimizi korkak birer tavşana dönüştürenlere de, benden tonlarca kına!..
Artık bu kınayı da nereye yakacaklarını biliyorlardır herhalde...
..................................
Balıkesir eski Milletvekili Turhan Çömez ile ilgili olarak önceki gün, yine belli amaca hizmet eden medya sektöründen, “Ergenekon köstebeği” suçlaması gelmişti...
Böylesine rezil ve şerefsizce suçlamada bulunanlar, bununla kalmamış, üstüne üstlük Çömez’in yurt dışına çıkmadığını, yapılan tüm araştırmalara karşın hiçbir yerde çıkış kaydının bulunmadığını, bunun için de kendisinin ya yurt içinde saklandığını, ya da kaçak yollardan yurt dışına kaçtığını bile öne sürmüşlerdi.
Hem de, mübarek Regaip Kandil gününde. Haa bir de, bunlar Allah, Kur’an ve Peygamber’i hiç kimseye bırakmayanlar üstelik!..
Bir kez daha, dini kendilerine alet ettikleri ortaya çıktı. Öyle ya, Müslümanlık’ta böylesine bir gıybet etmek, böylesine bir insanın günahını almak var mı? Bunu, hepimizden çok bu dinci geçinen adi şerefsizlerin bilmesi gerekmez mi?
Ama aslında biliyorlar da işlerine gelmiyor...
Oysa ki, 7 Haziran günü, saat 18.00’de Atatürk Hava Limanı’ndan çıktığı anlaşılmış, tesbit edilmiş. Tabii bunu kendilerine yediremeyen aşağılık köpekler, yine de bu durumu görmezden gelip, Çömez’e karalamada bulunmaya devam ediyorlar.
Yazık... Çok yazık...
Vallahi, bu ülke kimlere kaldı? İşin kötüsü de, hep birlikte film izler gibi seyrediyoruz bizler de!..